Mazlum tutuklandığında 14 yaşında bir çocuktu, şimdilerde ise artık 21 yaşında bir genç. 7 yıldır cezaevinde.
6-8 Ekim Kobanî olaylarında Diyarbakır’da öldürülen Yasin Börü cinayeti ile suçlandı, kendisine 124 yıl ceza verildi.
Bu cezanın detaylarını okudukça aklıma, Fransa’da yargılanan Alfred Dreyfus Davası ve Emile Zola’nın Fransa Başbakanına yazmış olduğu mektup geldi.
Zola'dan "İtham Ediyorum"
19 Aralık 1894’te başlayan Alfred Dreyfus hakkındaki dava kısa bir sürede sahte belgeler ışığında, gerçek dışı tanık beyanları sonucunda mahkeme Dreyfus'un ömür boyu hapsine ve rütbelerinin sökülmesine karar verir.
Karar temyiz edilir ancak Temyiz Davası da yerel mahkeme kadar hızlı bir şekilde, yerel mahkemenin kararını onaylar. Alfred Dreyfus’un rütbeleri sökülür ve ömür boyu hapis cezasını çekmesi için cezaevine gönderilir.
Ne zamana kadar?
Fransız Edebiyatının ünlü ismi Emile Zola’nın Fransa Başbakanı’na "İtham Ediyorum" başlıklı bir mektup yazması ile hükümeti, parlamentoyu ve Fransa’da ki tüm milliyetçi kanadı karşısına alarak Alfred Dreyfus için adalet isteyerek meydan okumasına kadar.
Emile Zola, yazdığı mektuptaki adalet talebini ideolojik olarak aynı düşünceleri paylaştığı birisi için değil yalnızca Yahudi olması sebebiyle büyük bir toplumsal linçe maruz kalmış biri için yapmıştı.
Emile Zola yazdığı bu mektup nedeniyle hükümete hakaretten önce ağır para cezasına ardından da hapis cezasına çarptırılır.
Emile Zola’nın bu çıkışı ile Dreyfus Davası'nı yeniden görülür, 3 Haziran 1899'da Fransız mahkemeleri Dreyfus'un ömür boyu hapis cezası kararını bozar. Hükümet Affı ile serbest bırakılır ardından Yargıtay’ın 1906 yılında verdiği nihai karar ile Dreyfus beraat etmiş ve olaydan 12 yıl sonra aklanmıştır. Rütbeleri iade edilerek binbaşılığa yükseltilir.
Dreyfus Davası hukuk tarihini derinden etkileyen ve kelle isteyen kitlelerin güdüleri ile hareket etmenin büyük hukuksuzluklara neden olacak bir olaya (hukuk dili ile bir emsale) dönüştü.
Aydın sorumluluğu
Emile Zola’nın başbakana yazmış olduğu mektuba gelen tepkilere şu cevabı vermişti.
“Bu suçlamaları yaparken, 29 Temmuz 1881 tarihli Basın Yasasının hakaret suçlarıyla ilgili 30. ve 31. maddeleriyle yargılanacağımı biliyorum. Bunu bilinçli olarak göze alıyorum... Alev alev yanan karşı çıkışım, uyarım, sadece ruhumun çığlığıdır. Yürekleri varsa beni cinayet mahkemesi önüne çıkarsınlar ve gün ışığında yargılasınlar! Bekliyorum.”
Dreyfus davası yaşandığı yıllarda Emile Zola’nın bu tutumu aydın kavramına farklı bir bakış açısı getirdi. Artık aydın ve entelektüel kavramları yeniden tartışılmaya açıldı. Ve aydın tanımlaması yeniden yapıldı.
Aydın, yaşadığı dönemde olaylara şahit olup haklıdan, mazlumdan, yana olan; haksızlık karşısında, zulüm karşısında korkup susmayan ve gerektiğinde bedel ödeyebilen olarak tanımlandı.
Bu davanın başka bir sonucu da yargının siyasileşmesinin ülkede yarattığı yıkım oldu.
Bu dava süresince Fransa yargının siyasileşmesinin bedelini ağır şekilde ödedi. Dreyfus davasının en önemli sonuçlarından biride ırkçılığın bireye, topluma ve hatta ülkeye verdiği zararları gözler önüne sermesidir.
Modern dünya bu dava sayesinde ırkçılığın toplumun vicdanını nasıl çürüttüğüne, farklı olana duyulan nefretin bir ülkeyi nasıl ateş topuna çevirebileceğine şahit oldu.
Şimdi tüm bunlara niçin yazdım.
7 Ekim 2014 Kobanî olaylarını hatırlatmak için. Korkunç bir linçe dönüşen olaylarda Ahmet Dakak, Yasin Börü, Hasan Gökguz ve Riyat Güneş ile birlikte toplam 35 kişi hayatını kaybetti.
Ancak siyasi iktidarın tek ilgilendiği ölüm Yasin Börü’nün ölümüydü. Yasin Börü siyasi iktidar tarafından miting meydanlarında, yandaş medya üzerinden siyasete konu yapılmış bir isimdi.
Siyasi iktidar cinayetin aydınlatılması gerçeğin ortaya çıkması ile pek ilgilenmiyordu. İktidar amacına da ulaşmıştı. HDP yöneticileri 35 kişinin ölümünden dolayı yargılanıyordu.
Yasin Börü ve arkadaşlarının ölümü ile ilgili dosyadan örneklere baktığımız da; Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yaptığı soruşturma kapsamında bir şüpheliye fotoğraflar üzerinden “teşhis” yaptırıldı.
30'dan fazla kişinin olaya katıldığını söyleyen daha sonra değiştireceği ilk ifadesinde 14 yaşındaki Mazlum isimli çocuğun da olaylarda yer aldığını iddia etti.
Maskeli saldırganlar
Mazlum ilk ifadesinde geçimini müzisyenlik yaparak kazandığını, olay sırasında Kulp ilçesine bağlı bir köy düğününde abisi ve babasıyla sahne aldığını söyledi ve aynı gün tutuklandı. Mazlum'un Kulp’taki köyde olup olmadığına dair hiçbir araştırma yapılmadı.
Sonradan HTS kayıtları sayesinde Mazlum'un telefonunun olay saatlerinde Kulp ve Lice ilçelerinden verdiği sinyal bilgilerine ulaşıldı. Söz konusu düğünde tanık olabilecek kişilere başvurmaya, köy düğünün görüntü kayıtlarını araştırtmaya gerek bile duymadı. Bilirkişilerin olayın görüntüleri üzerinde yaptıkları incelemede Mazlum için muhtemel tanımlaması yaptı.
Yani "kesin odur" demedi. Görüntülerde saldırganlar maskeli. Tüm bu kesinlik barındırmayan, tanık ve bilirkişi raporu ile Mazlum “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, canavarca his sevkiyle ve eziyet çektirerek 4 kişiyi öldürme, bir kişiye karşı öldürmeye teşebbüs ve örgüt propagandası yapma suçları nedeniyle neticeten 124 yıl hapisle” cezalandırılmasına karar verildi. Avukatları ve savcılığın Mazlum için “beraat istemli” istinaf başvurusu ise Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi tarafından, herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin reddedildi.
Savcı beraat talep etti fakat...
Avukatlar 10 Aralık 2018 tarihinde, Mazlum’un Kulp’a bağlı Demirli Köyü Keçiveren Mezrası’nda M.B’nin düğününde olduğuna dair görüntüleri, düğün davetiyesini, damat ve babasının yazılı beyanlarını bir dilekçe eşliğinde Yargıtay’a temyiz başvurusu olarak sundu.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Mazlum’un olay esnasında düğünde olduğuna dair bu güçlü delilleri dikkate bile almadı ve 3 Şubat 2020 tarihinde Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını, Yasin Börü cinayeti hariç, “3 öldürme, 1 öldürmeye teşebbüs, propaganda ve devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma” suçları üzerinden onarken, Yasin Börü’yü öldürme suçu konusunda Mazlum hakkındaki kararı bozdu.
Dosya tekrar Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Avukatlar da haklı olarak, “Mazlum’un Börü cinayetinde olmadığının kabulü, aynı yerdeki diğer üç cinayete de iştirak etmediği anlamı taşıyor” diyerek savunma yaptı ve savcı da yeni delilleri dikkate alarak 28 Mayıs 2021 tarihli duruşmada dört sayfalık gerekçeli mütalaayla Mazlum’un beraatini talep etti.
Mazlum'un beraatini talep eden aynı savcı 25 Haziran 2021 tarihinde, bir ay önceki mütalaasını değiştirerek Mazlum’un cezalandırılmasını talep etti. Mahkeme ise diğer sanıkların cezalandırılmasına karar verirken Mazlum’un dosyasını ayırdı ve yargılanmanın yenilenmesi ile infazın durdurulması talebini oybirliğiyle kabul etti.
Bir ay önce Mazlum’un olay günü yüzlerce kilometre ötede olduğuna dair delilleri dikkate alan ve beraatını talep eden savcı, Mazlum olay sırasında başka bir yerde, bir düğünde olabilir ama bu delil bize geç geldi gerekçesi ile kararı değiştirmiyor, üstelik Mazlum’u hapiste tutmaya devam ediyor.
Bu arada 29 Eylül 2021 tarihinde, Yasin Börü cinayetiyle ilgisi olmadığına dair karar üzerine ayrılmış dosyada Mazlum tekrar mahkûm ediliyor. Yani bir ay önce Börü cinayetine dâhil olmadığına karar verilen Mazlum, bir kez daha Börü cinayetinin faili olarak kabul ediliyor.
Mazlum’un ismini veren şüpheli tanıkta duruşmadaki ifadesinde; “Ben gözaltındayken mahalleden birkaç tanıdığım, arkadaşları bana gösterdiler. ‘Bunları mahalleden tanıyorum’ dedim. Ben bunların olaylara karıştığını söylemedim” diyor.
Bilirkişinin raporundaki “muhtemel tanımlaması” dışında Mazlum aleyhinde tek bir delil yok, lehine delil olarak olay esnasında 140 kilometre ötede olduğuna dair görüntüler, HTS kayıtları, tanık beyanları, savcılığın beraat talebi, bilirkişi raporunda düğün görüntülerindeki kişinin Mazlum olduğuna dair “kuvvetle tanımlama” bilgisine rağmen Mazlum 124 yıl hapis cezasına çarptırılıyor ve ceza onaylanıyor.
Mazlum’a bu cezayı veren ve onaylayanların amacının ne olduğunu bilmemiz olanak dâhilinde değil. Sadece konu ile ilgili yorumlarımız olabilir.
6-8 Ekim Kobanî olayları davası le birlikte yürütülen HDP’yi kapatma davasının ana kaynaklarından biri olduğu tartışmasızdır. Ancak konumuz ne HDP’nin kapatılma davası ne de Kobanî davasından yargılanan HDP Eş Genel başkanları ve üyeleridir. O dava kendi siyasi seyrinde devam etmektedir.
Konumuz mahkeme dosyasında aleyhine bilirkişi raporunun muhtemel tanımlaması dışında herhangi bir delil olmayan 7 yıldır cezaevinde olan Mazlum’dur.
Mazlum hakkında verilen ve onaylanan cezaya baktığımızda, dünya hukuk tarihine geçen davalardan biri olan Dereyfus davasının esamesi okunmaz.
Şimdi Mazlum’a verilen cezaya karşı ülkeden bir Emile Zola çıkar mı? Çıkmaz mı? Bu güne kadar çıkmadı. Aydın olmanın sorumluluğu ile ülkeden bir Emile Zola’nın çıkmasını bekleme hakkımızın olduğunu düşünüyorum.
Bu ülkenin vicdan sahibi yurttaşları olarak huzurla yaşamanın hakkımız olduğunu düşünüyorum. Fransa bugün dünya hukuk tarihine geçen Dreyfus davasının altında ezilmiyorsa bunu Emile Zola ya borçludur. Bende bu ülkenin bir vatandaşı olarak ülkemde bir Emile Zola arıyorum, bir Emile Zola’ya borçlanmak istiyorum….
(MY/EMK)