Öyle bir duygu vardı ki içimde, savaşa karşı olan herkes bu meydanda olacak, herkes gelecek diye düşündüm...ama yok...herhalde uzaklara gitmek demek, böyle bir şey. Bu beni umutsuzluğa sürüklüyor. "Buraya gelmenin bir anlamı yok" diyorlar, ama başka bir yol yok! "Konak meydanında kendimi yaksam mı" diye düşündüm...
11. katlardan yukarda yaşayan çocuklar
Geçenlerde bir Japon arkadaşım, Japonya'da otuz, kırk katlı gökdelenlerde yaşayanların, fiziki çevrelerinden nasıl etkilendikleriyle ilgili bir araştırmadan bahsetmişti ; ailelerin çocuklarını parka götürme sıklığı, 11. kattan itibaren kat sayısının artmasıyla beraber azalıyormuş, oysa çocuk parkına asansörle bir kaç dakikada ulaşılabiliyormuş. 11. kattan itibaren başlayan psikolojik uzaklık duygusunun, 11. ve üstündeki katlarda yaşayan çocukların, rastlantısal da olsa, parkta buluşmalarını engellediği anlaşılıyor.
Kent yaşamının yanı sıra siyasi yaşantılarımızda baş gösteren yenilikler, nasıl bir psikolojik uzaklık duygusu oluşturuyor ki; meydan toplantıları cılız katılımlarla gerçekleşiyor?
Meydanlarda "hayır" demeyi önemseyenler muhalif oldukları durumun üzerlerinde yarattığı çaresizlik duygusundan sıyrılma olanağı bulamadan evlerinin yolunu tutuyorlar. Bu, yerinde bir hayal kırıklığı mı? "Savaşa hayır" demek isteyenlerin çoğunluğu neden meydan toplantılarına katılmadılar? Fırsat eğitimi, hayat boyu öğrenme, öğrendiklerini deneme, uygulama, yorumlama, amaçlı hareket etme, yurttaşlık okulunda kesişen kümeler değil mi?
Biliyorsunuz, artık bir kişi "yurdum" dediğinde sınırlar siyasi seçimlere, olaylara göre değişebiliyor; yurt, yalnızca yaşanılan ülkenin ulusal sınırlarına göre değil, dünya küresinin sınırlarına göre de tanımlanabiliyor. İç dünyamızın dış dünyada edindiği kimliklerden biri olan yurttaşlık, kimlik sıralamamızda epeyce geri ve 11. katın üstünde bir yerlerde mi yoksa?
Plastik çiçeklere dönüşen sloganlar
Belki de psikolojik ve düşünsel nedenlerin yanı sıra , birlik ruhunu duyumsatan, iyi tasarlanmış bir meydan toplantısının gerçekleştirilememesi katılanları tatmin etmiyor, katılım sayısını azaltıyor. Meydan toplantıları, iyi niyetli ancak özensiz, ne yapacağını bilememe telaşının hakim olduğu bir bütünlükte başlayıp sona eriyor sanki.
Örneğin; işlevlerinden biri meydandakileri coşkulandırmak olan; yüksek bir platformun üzerinden mikrofon aracılığıyla atılan sloganlar: Sesi duyulması istenen konu ne olursa olsun, otuz yıldır yapılan tekrarlarla klişeleşmiş, günün anlamıyla buluşmayan, düşüncelerin sözleriyle, ritmiyle, harmonisiyle örtüşmeyen, "ordu bozan" naralara dönüşmüş durumdalar.
Bir zamanlar peşinden kitleleri sürükleyen bu değerli cümleleri gözden geçirme veya yenileriyle değiştirme bir gereksinim haline gelmiştir belki de. Doğallığını, yerini ve zamanını yitirmiş bu sloganlar plastik çiçeklere dönüştüğü için kaybeden, meydanlarda omuz omuza paylaşılan muhalefet ruhu olmaktadır.
Yüzlerce sivil toplum örgütünden 29'u
Toplumun bazı kesimlerinin meydanlarda protesto yapmaya istekli olmaması, birlik ruhunun hissedilmesini olumsuz etkiliyor olabilir. Örneğin; aşağıdaki tabloda, 1 Aralık İzmir "Irak'ta savaşa hayır" meydan toplantısını düzenleyen, "İzmir Savaş Karşıtı Platformu" içinde yer alan dernek, vakıf, sendika, siyasi parti, meslek odası, otonom gruplardan oluşan sivil toplum örgütlerinin toplam sayısı 29.
Buna karşılık, İzmir'de sivil toplum örgütü sayısının yüzlerle ölçülebileceği göz önüne aldığında; bazı sorulara yönelmek zorunlu gözüküyor: Toplumun içinde saygın bir yere sahip olan sivil toplum örgütlerinin saygın üyelerinin çoğunluğu, meydanlarda "protestocu" olmamayı mı seçiyor; yoksa, "Irak'ta savaşa evet" mi diyorlar?
1 Aralık 2002, Irak'ta Savaşa Hayır Meydan Toplantısına Katılan
Sivil Toplum Örgütlerinin, Türlerine Göre Sayıları
Sendika: 4
Dernek: 11
Vakıf: 1
Siyasi parti: 5
Meslek odası: 3
Otonom grup ( girişim, hareket): 5
Toplam: 29
Bazı kesimlerin katılmaması, meydan toplantılarında birlik ruhunu taşıyacak olan karışımın oluşmasını kısıtlıyor. Bunun arkasından da, doğal olarak meydan toplantısının biçimi, adeta herkesi bastırmak istermiş gibi en yüksek sesle bağıranların tavırları, görüntüsü, edası içinde belirleniyor. Bu durum meydan toplantılarının marjinalleşmesi anlamından çok, her tür örgüt grubunda ölümcül bir durağanlığın varlığını düşündürtüyor.
Mazeretim var...
Meydan toplantılarına, mazeret bildirenlerin katılmama nedenleri ne olabilir? Psikolojik açıdan bakıldığında, meydan toplantılarından tatminsiz ayrılmaların oluşturduğu birikim, bir gün kişileri farkında oldukları siyasi sorumluluklara rağmen, meydanlarda protesto yapmaktan uzaklaştırmış olabilir.
İkincisi, ilişkide olduğumuz toplumsal olayları kontrol etme gücümüzle ilgili yargılarımız, kafamızı karıştıracak bulanıklıkta olabilir. "Toplumsal olaylar üzerinde kontrol gücüm hiç yok", ya da "bütün kontrol bende", diyebiliriz.
Yanıtlar keskinleştikçe, öğrenilmiş çaresizlik duygusuna yakalanabiliriz. Dengeli psikolojik bir ortamda, yargılarımızdan kendimize özgü değerlere emek sarf ederek ulaşma seçeneği, sağlıklı kalabilmek açısından önemli.
Yaşam kalitemizi olumsuz etkileyen ve etkileyecek olan tehditlere; kontrol etme gücümüzü algılama biçimimize bağlı olarak; karşı durma irademizi davranışlarımıza, siyasi hareketlerimize yansıtmada ne tür aksaklıklar yaşadığımızı araştırmamız da, bir o kadar önemli gözüküyor.
Açık hava toplantılarının hazırlığı
Son olarak, gösteri veya bir olaya dikkat çekmek amaçlı gerçekleştirilen açık hava toplantılarının** hazırlık çalışmaları üzerinde duracağım:
Gönüllülük esasına dayalı olarak, sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinden oluşan hazırlık komitesi program ve çağrı metni hazırlar. Programın provası yapılamamış; ayrıntılar üzerinde uzun uzun çalışılamamış olabilir. Sonra, meydan toplantısının yapılacağı gün gelip, çatıverir. Program, "ben yaptım, oldu" havasında gerçekleşiverir. Ondan sonra da, meydandan ayrılan protestocular, "hayır" demenin coşkusuyla devinecekleri yerde süklüm püklüm evlerinin yolunu tutarlar.
Meydan toplantısı üç boyutlu iletişim özelliğinden dolayı, yaşam kalitesini tehdit eden kaynağa doğru bilfiil karşı durma olanağına sahip gözüküyor. Kapalı kapıları aralamak için, baskı yapmada etkili bir yöntem olduğu da belli. Fakat yurttaşlardan mazeret bildirenlerin sayısı, bu gidişle, ya artarsa diye de endişeleniyorum. (TK/BB/NK)
** TDK Türkçe sözlüğü, Ankara 1988