*Ceylan Önkol, Yusuf Ata ve Caner Sak, Nupelda- Ayaz Güloğlu kardeşler.
"Bir sözleşmenin altına imza atmak değil sorun. Sorun, o sözleşmenin içeriğine uygun davranabilmek" diyor Mayınsız Bir Türkiye Girişimi Koordinatörü Muteber Öğreten.
"Çünkü sözleşme esas olarak bir çerçevedir. Sen o çerçevenin içini nasıl dolduruyorsun bu önemli. Bir silahın yasaklanmasını ön gören bir sözleşme gibi görünse de esas olarak bir insan hakkı sözleşmesidir bu. Neden? Çünkü bu silah nedeniyle siviller yaşamını yitirmekte ve sivillerin içinde de esas olarak çocuklar..."
Öğreten'in söz ettiği, Türkiye'nin 2004'te imzaladığı "Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme" olan Ottawa Sözleşmesi.
Geçen Pazar günü iki çocuk; Yusuf Ata ve Caner Sak patlayıcı bir maddeye basarak hayatını kaybetmesinin ardından savaş atığı patlayıcıları ve mayınlar ve Ottawa Sözleşmesi tekrar gündeme geldi.
Hatırlanacağı üzere, Dersim'de de bir buçuk yıl önce Nupelde ve Ayaz kardeşler aynı şekilde yaşamını yitirmişti.
Toprağa döşeli 865 bin 102 mayın var
2019 verilerine göre Türkiye'de 157 bin 327 dönüm arazi kara mayınlarıyla kirlenmiş durumda. Toparağa döşeli toplamda 865 bin 102 mayın bulunuyor. 2020 verilerinin nisan-mayıs aylarında açıklanması bekleniyor.
Türkiye'nin yükümlülükleri 2004'te başlasa da sözleşmenin taahhüdünü yerine getirmediği ve 2022'ye kadar ek süre istediği biliniyor.
Ancak Muteber Öğreten Türkiye'nin yeniden ek süre istediğini belirtti.
Türkiye yeniden ek süre istedi
"Sözleşmenin yükümlülüklerini yerine getiremediğini gözlemlemiş olduk. Çünkü mayın temizliğinde bir ilerleme sağlanamıyor. Türkiye yeniden ek süre talebinde bulunmak için girişime geçtiğini öğrendik. Ne kadar bir süre isteyeceğini bilemiyoruz. Milletvekili Filiz Kerestecioğlu'nun soru önergesine Milli Savunma Bakanığı'nın verdiği cevaba göre dayanarak şunu söyleyebiliriz; 2025 yılı sonu gibi bir hedeften bahsediliyor."
Ek süre talebinde bulunmadan önce Türkiye'nin bir rapor hazırlaması ve bugüne kadarki gelişmeleri anlatması gerekiyor: Ne tür sorunlarla karşılaştılar, neden bu ek süre talebine ihtiyaç duyuldu gibi.
Muteber Öğreten şöyle devam ediyor:
"Türkiye sözleşmenin sorumluluklarını yerine getirmiyor. Mayınlar tamamen temizlenmiş olsaydı, Türkiye, sözleşmenin gereğini yerine getirmiş olsaydı ne 'mayın mağduru' ne 'patlayıcı mağduru' gibi kavramlar kullanılırdı. Sözleşmenin gereği yapılan mayın temizliği yalnızca sınırlar değil, iç bölgeleri de kapsıyor. Esas sorunun iç bölgeler olduğunu ve bir an önce buralarda mayın temizliğinin başlaması gerektiğini defalarca söylemiştik. Ama bir türlü iç bölgelerdeki mayın temizliğine sıra gelmiyor.
Çocuklar için merak konusu
"Çocuklar için de bir merak konusu bu. O zamana kadar görmedği bir cisim, eline alıp kurcalamaya başlıyor ve ne yazık ki olay da o sırada meydana geliyor.
"Bu silahlar var olduğu sürece bir savaş, çatışma ortamı var anlamına geliyor. Bu yaşam hakkını engelleyen bir silah. Çünkü küçük bedenler buna dayanamıyor ve çok büyük oranda ne yazık ki çocuklar yaşamını yitiriyor. Yetişkinler ise çoğunlukla bir uzuv kaybediyor. Bu silahlar tamamen yok edilmediği sürece senin barış hakkını da engellenmiş oluyor. Sözleşmeye böyle bakmak gerekiyor. Bu sözleşme yalnızca bir silahın azaltılması değil, bu aynı zamanda mayınsız bir dünya hedefidir."
Bayram- Koluman: Tartışmaya açılmıyor, gündem olmuyor
Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı ve Çocuk Hakları Merkezi Koordinatörü Avukat Gazal Bayram Koluman, "Mayınlar ya da savaş atıkları kaynaklı yaşamını kaybeden çocuk mevzusunun pek de tartışmaya açılmadığını, birçok kesim tarafından da bilinmediğini ya da önemsenmeyerek gündem yapılmadığını düşünüyorum" diyor.
"En çok etkilenen kesim çocuklar"
Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu konuyu müfredata alması gerektiğini belirten Bayram-Koluman şunları söylüyor:
"Kürt meselesi kaynaklı geçmişten bugüne devam eden güvenlikçi politikalar kaynaklı bölgede döşenen mayın ve savaş atıkları kaynaklı ciddi yaşam hakkı ihlalleri ve uzuv kayıpları yaşanmakta. Bunlar içinde en büyük etkilenen kesim çocuklar. Taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler gereği bu konuda çocukların ve yetişkinlerin güvenli olmayan bölgelere girmemeleri, bilmedikleri cisimlere dokunmamaları konusunda eğitim verilmesi gerekse de yapılmıyor. Milli Eğitim Bakanlığı'nın müfredata alması gerektiği mayınla mücadele amaçlı kurulan STK'larca ifade edilse de henüz bir adım olmadığını görüyoruz."
- İnsan Hakları Derneği verilerine göre 1990-2002 yılları arasında 512 mayın patlaması sonucu 838 kişi hayatını kaybetti, 937 kişi yaralandı, yaralananlardan 214'ü çocuk. Yine insan hakları örgütlerinin bölgedeki çalışmalarına ilişkin verilerde 2015-2017 yılları arasında 22 çocuk, 2018 yılında ise 5 çocuğun yaşamını kaybettiği, 48 çocuğun yaralandığı ifade ediliyor.
Gazal Bayram, 2019'da Dersim'de Nupelda ve Ayaz kardeşlerin, yine 4 gün önce Şırnak'ta iki çocuğun mayına basarak yaşamını yitirdiğini hatırlatarak cezasızlıkla ilgili şunları söylüyor:
"Cezasızlık politikası"
"Çocuklar konusunda hiçbir zaman samimi bir politika belirlemeyen devlet, bu konuda da sorumluluktan kurtulmak için hak ihlalinin yaşandığı ilk andan itibaren bunu yapanın sebep olanın başka örgütler olduğunu söyleyerek, devlet olarak üzerine düşeni yapmaktan imtina etmiştir. Oysa sınırları içinde yaşanılan her türlü ihlalden resmi olarak tek sorumluluğun kendisinde olduğunu bilmesine rağmen, henüz hiçbir dosyada cezai anlamda sorumlu tespit edilemediği söylenerek dava açılmadığını gördük. Elbette ki bunun en önemli nedeninin yıllardır süregelen cezasızlık politikası olduğunu biliyoruz. Mağdur temelli değil, devletin bekası mantığıyla bakılarak, güvenlikçi politikalarla hareket edilmesi ve alınmayan önlemlerle birlikte, neticede yaşanan hak ihlallerinde sorumluların yargı önüne çıkarılmamasının bir sonraki yaşanan ihlalinde sebebi olarak görülmelidir."
"AİHM'e yapılan başvurularda; genel olarak devletin mayınlı alanları temizlemede üzerine düşeni yapmadığı, bilgilendirme yapılan yerlerde de yaşayan halkın geçimini hayvancılıkla sağladığı ve bunu da çocuklarına yaptırdığını, çocuklarında yetişkinler gibi sorumlu olmaları beklenemez der. Devletin ölüm ve yaralanma riskine karşı her türlü önlemi alması gerektiğini ve bu nedenle de Sözleşmenin 2.maddesindeki Yaşam Hakkı ve 6.maddesindeki Adil Yargılanma Hakkının ihlal edildiğine dair Türkiye'yi mahkum ettiği kararları var."
Ceylan'ın kusuru neydi?
Gazal Bayram bir simge isim olan Ceylan Önkol'un davasında AİHM'in bu kararını göremediklerini belirtiyor:
"Ceylan'ın ailesi avukatları kanalıyla iki defa AİHM'e müracaat etmelerine rağmen, ceza dosyasında bizzat Jandarmanın hazırladığı yanlı raporlara ve dosyada uzun süren gizlilik kararlarına rağmen etkin soruşturma yapılmadığı ve yaşam hakkı ihlal edildiğine dair başvuruları reddederek acı bir karar vermiştir. Ve ceza dosyası Lice Cumhuriyet Başsavcılığınca, failin tespiti için yeterli delil bulunmadığından dosyada Daimi Arama Kararı verilmiştir.
İdare kusurlu bulundu
"Tazminat talepli İçişleri Bakanlığı aleyhine açılan davada ise ilk kararında 28 bin tazminata hükmedilmişti. Aile tarafından yapılan temyiz başvurusu üzerine, yerel mahkeme kararı Danıştay tarafından bozulması ile 2.defa yapılan yargılamada 283 bin TL maddi ve manevi tazminata hükmedilmiştir. Yerel mahkeme gerekçeli kararında; dosya kapsamında aldırılan bilirkişi raporlarıyla birlikte Ceylan'ın elindeki bıçakla mayınla oynadığı için (oysa bıçağın ucu sağlam sadece ortadan eğrilmiş, yerde çukur olmaması mayın ihtimalini ortadan kaldırıyor) yaşamını kaybettiği iddiası ile Ceylan'ı yüzde 10 kusurlu, davalı idareye yüzde 90 kusurlu buldu. Yine de hüküm kurarken davalı idarenin güvenlik hizmetini gereği gibi yapmadığından, gerekli önlemleri almadığından kusurlu bulması önemlidir.
"13 yaşındaki çocuk ne şekilde kusurlu"
"Yerel mahkeme kararında eleştirel bakmamız gereken hususlar; öncelikle 13 yaşında bir çocuğun hayvan otlatmak zorunda kalması ve sosyal devletin bunun için gerekli önlemleri almaması ile başlamak gerekir. Akabinde Ottowa Sözleşmesinin yükümlülüklerini yerine getirmediğini ve tüm bunlardan 13 yaşındaki yoksul bir ailenin çocuğunun ne şekilde kusurlu adlandırılması gerektiğini irdelemek lazım. Ceylan'ın kusuru neydi; yoksul ailede doğduğu için hayvan otlatması mı, yurttaşı olduğu devletin döşenen mayınları temizlememesinden mi, kusur ile illiyet bağı kurulması gerekir. Açıklığa net şekilde kavuşmayan bıçakla mayını deştiği gerekçesi, Ceylan'a kusur atfetmek için sizce yeterli mi?"
(AÖ)