Bir babanın eli masumiyete ulaşabilir mi, bir silah fabrikasındaki mesaisinin ardından?
Çocukları rehin alan "teröristleri" öldürmek uğruna, kendisinin bile hatırlayamadığı kadar çok mermiyi ateşleyerek o çocukları birer cesede dönüştüren silahın tetiği çeken parmaklar masumiyete dokunabilir mi?
Anasına tecavüz edilirken, bu sahneyi izlemeye zorlanmış babasının cesedi başında ağlayan bir çocuk bırakan eller, kendi çocuğunun elinde tutabilir mi masumiyeti?
Bir işkencecinin eli masumiyeti bulabilir mi bir çocuğun bedeninde?
Tetiğe dokunan parmaklara, işkenceye ve tecavüze yeltenen ellere emir veren komutanların sevgili zevceleri, o gün kaç kadının öldürüldüğünü ya da tecavüze uğradığını bilmeksizin yemeği kocasının önüne koyduğunda masumiyeti bulabilir mi çocuklarının gülümsemesinde?
Putin'in eli, masumiyete dokunabilir mi?
Ardında makineli tüfek ve top seslerinin yükseldiği okul duvarının tepesinde asılı duran bulutlu ve dumanlı bir gökyüzü görüntüsünün eşliğinde, televizyon kanalının görüşlerine başvurduğu bir uzman telefonda döktürüyordu: "Beslan'daki o çocukların hiç bir günahı yok, onlar masum. Bakın bizler gibi bir ideolojiye, siyasi görüşe sahip değiller".
Hiç kuşku yok ki ideoloji ve siyaseti kötülüğe, en azından masumiyet dışı kalmaya giden en kestirme yol olarak gören bu anlayış, pek de masum değildir.
Ayrıca ideoloji ve siyasette daima bir suç unsuru keşfediveren polisiye söylemi çocuk ölüleri arasından hortlatarak bize masum bir izah olarak sunmak dışında da bir işlevi yoktur. Üstelik doğru ve inandırıcı değildir.
Çocukların ideoloji ve siyasetten uzak ve masum kalabildiklerine nasıl inanabiliriz ki?
Çocuklara sıradan olmayan, çok manalı isimler koyan biz yetişkinler değil miyiz: Sarp, Yıldırım, Tayfun, Alp, Cenk, Mert, Yiğit, Savaş, Barış? Daha doğdukları gün dinini belirleyerek nüfus cüzdanlarına yazdırmıyor muyuz? Tuttuğu takımın babasınınkiyle aynı olması gerekmiyor mu?
Başarıya ulaşması için sınavda en yakın arkadaşını geçmesi gerektiğini öğütlemiyor muyuz, bunun için kurslara, özel derslere göndermiyor muyuz? Sadece başkalarının çocukları aynı olanaklara sahip olmadığı için başarılı olan çocuğumuzla övünmüyor muyuz?
Biz değil miyiz, ayakta kalmak için en yakınındakiyle dayanışmayı değil, onu ezmeyi başarının sırrı olarak öğütleyen anlayışı çocuklarımızın kafasına kakan, ve bunu yaparken de yeni bir kuşağı biçimlendirecek olan bir ideolojiye hayat verdiğimizi unutan?
Çocuğumuz için en iyisini isterken otomobilimizin camını silen başkalarının çocuklarının, bol keseden dağıttığımız azarlarımıza değil de bozukluklarımıza muhtaç olduğunu görmezden gelen?
Her an kapımızı çalacağından korktuğumuz işsizliğin gazabına uğradığı için dilenmek zorunda kalan insanları çocukların önünde suçlayan ve aşağılayan bizler değil miyiz?
Aynı işi sadece yetişkinlerden daha düşük ücrete yapabildikleri için çocukların çalıştırılıp, anaların babaların işsiz bırakıldığını görmeyen biz değil miyiz? Biz çocukları masum bırakabilir miyiz?
"Pis gavur, bölücü Kürt" nidaları çocukların kulağına gitmez mi? Belki henüz kurulmadığı için Kürt olanına değil de gavur kolejlerine yazdırmaya çalıştığımız çocuklarımız iki yüzlülüğü bizden öğrenmez mi?
"Kara dul," tüm Çeçen kadınlarına çalınan bir leke olmuşsa eğer, Mısır'ın Şarm el-Şeyh havaalanından kalkacak olan bir uçağa binen iki kadının, sadece Çeçen oldukları için Çeçen olmayanlar tarafından güvenlikleri tehlikede olduğu gerekçesiyle uçaktan kovulduğuna tanık olan çocukların masum kalabileceklerine inanamayız.
ABD ve onun tüm uygar dünyadan müttefiklerinin Afganistan işgali sırasında ölen ilk Amerikan askerini silahla ateş ederek vuranın 14 yaşında bir çocuk olduğu söylenmektedir. (cdi.org, U.S. Military Assistance to 1460 Report Countries: 1990-2005, 12 Nisan 2004.)
Yer Afganistan olduğunda pek çok yorumcu "en azılısından, şiddet düşkünü, manyak köktenci İslamcıdan" söz etmeyi sever, sanki silahı ateşleyen çocuğun başka bir gerekçesi olamazmış gibi.
O çocuğun Filistin'de İsrail tanklarına taş atan akranlarından, elindekinin daha etkili bir silah olması dışında bir farkı yoktur. Filistinli çocuk çok değil, daha bir kaç ay önce, sadece kendi evini değil, oturduğu mahalleyi ve mahallenin bulunduğu mülteci kampının tanklar tarafından top ateşine tutulduktan sonra yerle bir edildiğini gördü.
Tankların havaya yaydığı barut ve egzoz kokusunu kokladı, o havayı ciğerlerine çekti, bir parça hüznün yanında. Bu kimyasal karışım tek bir duygu üretir: öfke.
O şimdi iflah olmaz bir tank düşmanı.
Tankın kendisine, sürücüsüne, sürücünün üniformasına, bayrağına ve bütün bunların arkasına sığınan bedenlere düşman. O tankın sürücüsünün, sürücüye evini yıkma emri verenin masumiyeti kendi bedeninde değil de, bir başka çocuğun bedeninde aramasına düşman.
"Gazzeli gençlerin dörtte biri şehit olmayı arzu ediyor, bazıları döndüklerinde ailelerini tutuklu ya da ölü ve evlerini yıkılmış bir halde bulmaktan korktukları için okula gitmek istemiyor...
Babalarının, kardeşlerinin aşağılandığını gören çocuklar oyunlarında İsrail askerini canlandırmayı yeğliyor". (Pierre Conesa, İntihar Saldırıları Nereden Geliyor?, Le Monde Diplomatique-Vatan, 30 Mayıs-5 Haziran 2004.)
Gazzeli ya da Ceninli çocuklar belki henüz 14'ünde değil. Fakat 14'ündeki Afgan çocuk da tank, uçak ve bomba gördü. Doğduğunda savaş ve işgal vardı, muhtemelen öldüğünde de dünya değişmiş olmayacak, tabii o Amerikan askerinden sonra kendisi de ölmemişse.
Bugün Afganistan ve Çeçenistan'da olduğu gibi Filistin'de de bütün bir halk işgale ve ölüme karşı direnerek kendi kaderini belirleme mücadelesi veriyor. Eğer bu coğrafyalarda görebildiğimiz sadece "en azılısından, şiddet düşkünü, manyak köktenci İslamcının terörüyse" o halde tanklara taş atan çocukların masum olduklarını, "yetişkinler gibi bir ideolojiye, siyasi görüşe sahip olmadıklarını" söyleyemeyiz.
Tanklar her şeyden önce çocukluğu katleder. Filistinli çocukların başına gelen de budur. Onların yaşayabilecekleri bir çocukluk dönemi yoktur artık. Ebeveynleri öldürülmüş, evleri yıkılmış, vatanları işgal edilmiş çocukların kendi hayatlarına sahip çıkmaktan başka bir seçenekleri kalmamıştır.
Dünyanın neresinde olursa olsun, işgal edilmiş topraklarda yaşayan çocuklar artık hiç kimsenin geleceğini temsil etmezler. Çocuklar "yetişkinlerin gelecekle olan tek bağı" değildir, o topraklarda. Oralarda, bütün gerçekliğin tepe taklak edilerek hayatın ve dünyanın gelecek için, o gelecekte yaşayacak olan çocuklar için sürüp gittiğini vaaz eden yetişkinlere ait pişkin yalanlara asla izin verilmez.
İşgal edilmiş topraklarda çocukların "kendilerinden ödünç alınmış bir dünyayı" yetişkinlerin eline teslim etmek gibi bir lüksü yoktur. Onlar doğrudan doğruya kendi hayatlarına sahip çıkarak bugünü yaşarlar ve geleceği değil, sadece kendi kaderlerini tayin etmeye çalışırlar.
"Manyak köktenci İslamcılar" onları belirleyen ve yönlendiren değildir, çünkü yetişkinlerden himaye talep etmezler. "Mücadelenin nihai amacı, dini bir açıklama içerse de, siyaset alanı içinde kalır." (Pierre Conessa, a.g.e.)
Bildiğimiz kadarıyla Edward Said "manyak köktenci İslamcılardan" biri değildi, fakat İntifada çocuklarının yanında yer aldı. O, çocukları değil, çocuklar onu yönlendirmiş ve biçimlendirmişti.
Taş atan çocuklar, taşların tankları durduramayacağını tıpkı Afganistan ve Çeçenistan'daki çocuklar gibi öğreneceklerdir. Hayattan ve gelecekten umudu kesen anneleri onları kendi hayatlarına sahip çıkmaları için doğurmaktadır.
İşgal ve sömürünün, kendisine yönelik her türlü muhalefeti "terörizm" kalkanıyla karşılayarak kendisini tek meşru gerçeklik olarak ilan ettiği bir dünyada hiç bir çocuk artık masum değildir.
Geleceğimizi değil, bugünümüzü, kendimizi kurtarmak ve belirlemek için mücadele etmediğimiz sürece çocuklar, eğer ölen olmayacaklarsa mutlaka öldüren olacaklardır: üniformalı ya da kısa şortlu... (ÖO/EÜ)