Seksen bin Rus askeri, tankı ve zırhlı araçları bu küçük ülkede konuşlanmış durumda, her yanda gizli servis ajanları, ve neredeyse her beş yüz metrede kurulmuş askeri kontrol noktaları uçan kuşun kanat çırpmasını kontrol ediyorlar.
Bu şartlar altında Rusya'nın Aslan Mashadov' u beş yıldır ele geçirememesi pek kolay anlaşılabilir bir durum olmasa gerek.
Bu zamana kadar gerek Şamil Basayev'in gerekse Mashadov'un bir türlü bulunamamış olmalarının asıl nedenini Rus ordusunun savaşı asla bitirmek istemeyişine bağlamak gerekir.
Çünkü Çeçenistan'daki savaş bugün Rusya'da petrolden sonra en karlı iş haline gelmiş durumda. Ordu içindeki basit ''kontraktniki'' (paralı asker)den en yüksek generale kadar burada konuşlanan birlikler için Çeçenistan eşsiz bir talan alanı.
Basılan evlerden kaldırılan ''savaş ganimetleri'' dışında, tutsak alınıp ailelerine geri satılan rehineler (hatta cesetler), sözde ''normalleşme'' ve yıkılanların yeniden yapılması, ya da aynı zamanda ''terörle mücadele'' adına Moskova'dan gönderilen paraların cebe atılması, Batıdan yollanan insani yardıma el konarak satılması, kolay kazanılan rütbeler savaşın sürdürülmesini ordu için cazip kılıyor.
Putin'in de başka nedenlerden ötürü bu savaşı devam ettirmeye gereksinimi var: her şeyden önce Çeçenistan ve ''terör'' bahanesiyle Kafkasya'da büyük bir baskı ve sindirme mekanizması kurulmuş bulunuyor.
Sadece Kafkasya değil, Rusya'nın tümünde, zaten olmayan demokrasinin kırıntıları da yok ediliyor, basın zaptu rapt altına alınıyor, ülkenin federal yapısı değiştirilerek çarlık Rusya'sının yeniden kurulmasına gidiliyor, 89 federal birim 7 bölge valiliğine bağlanıyor ve bu valiler Putin tarafından atanıyor, çoğu da general.
Yani tüm ülkenin bir yerde askeri bir yönetim altına sokulması oluyor bu. Beslan olayının ardından anayasaya tamamen ters düşen bir şekilde Yerel Yönetimler Yasası çıkarılıyor ve özerk cumhuriyetlerin zaten Moskova kuklası olan başkanları yeterince sadık bulunmadığı için bunların seçimle iş başına gelmesi yerine Kremlin tarafından atanması kararlaştırılıyor. Hatta bu cumhuriyetlerin tamamen lağvedilmesi planlanıyor.
Böyle bir durumda Mashadov'un ''bu anlamsız savaşı bitirme'' isteği ne ordunun, ne FSB'nin (KGB), ne de onun başkanlık koltuğuna ikinci kez oturtmayı başardığı ajanı Putin'in işine geliyor.
Mashadov eski otoritesini ne kadar kaybetmişse de, Çeçenlerin genellikle saydıkları ve hala yasal başkanları olarak gördükleri, dünyanın da öyle tanıdığı bir lider. Savaşın Çeçenistan sınırları dışına taşmaması, sivilleri hedef almaması, ''uluslararası hukuk'' ve ''Cenevre Konvansiyonu'' çerçevesinde sadece Rus ordusuna yöneltilmesi için çaba harcıyor, buna karşı geleceklerin ve özellikle de Basayev'in savaş sonunda cezalandıracaklarını söylüyor, ''Ruslar'a karşı onların terörist yöntemleriyle savaşmayacaklarını'' her fırsatta tekrarlıyor, aşırı grupları elinden geldiğince kontrol altında tutmaya çalışıyor, Avrupa'daki temsilcileri aracılığıyla hazırladığı barış planını dünyaya anlatıyor, Birleşmiş Milletler (BM) ve uluslararası kuruluşlardan arabuluculuk istiyor...
Ve tamamen kontrolü dışında gelişen Beslan olayında, kendisi için yaşam güvenliği şartı aramadan olay yerine gidip çocukları kurtarmak için müzakere öneriyor. Ama Kremlin için ''barış, müzakere'' gibi sözcükler otomatik bir ''vur'' emri gibi, bu sözler söylendiği anda kırmızı düğmeye basılıp silahlar ve öldürücü gaz bombaları konuşturuluyor. Savaş istemeyenler ortadan kaldırılıyor.
Mashadov'un barış planı giderek Batı ülkelerinde de desteklenmeye başlanmıştı. Avrupalı STK'ların kendi hükümetleri üzerindeki sürekli baskısı sonucu, Putin'le yapılan görüşmelerde yarım ağızla da olsa Mashadov'un barış planı dile getirilir olmuştu.
Son olarak da Rus Asker Anaları Örgütü Londra'ya gelerek bu barış planını görüşmek için Mashadov'un temsilcisi Zakayev ile buluştu.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve Avrupa Parlamentosu şemsiyesi altında sürdürülen görüşmeler ciddi bir süreci başlatmıştı. Barış konusunda Putin'in daha büyük baskı altında kalacağından korkulması, Aslan Mashadov için ölüm fermanının imzalanmasına neden oldu.
Müzakere sürecinin kilit isminin böyle bir süreç daha başlarken ortadan kaldırılması, barış arayanların çabasına Kremlin tarafından vurulan büyük bir darbedir. Eski KGB metotlarının alışkanlığından hala kurtulamayan Putin ''müzakere'' sözüne asla tahammül edemediğini Dubrovka tiyatrosu ve Beslan baskınlarında da göstermişti.
Ilımlı muhatapları bir bir ortadan kaldırarak ortada müzakere edecek ve müzakere sonuçlarını çevresindekilere kabul ettirebilecek lider bırakmadı.
Bu durumda meydan en radikal yöntemleri savunanlara kaldı ve onları bir şekilde haklı konuma getirdi. Bir aydan beri Mashadov'un ateşkes çağrısına uyarak bekleyen bu grupları artık hiç bir şey tutamayacaktır.
Daha şimdiden savaşın bütün Rusya'ya ve Kafkasya'ya yayılacağını ve Ruslara karşı onların yöntemleriyle ''sonuna kadar savaş'' yapılacağını açıklayan bu gruplar genellikle daha genç, Mashadov kuşağı gibi Rus kültürüyle içiçe yaşamamış bir kuşağın temsilcileri.
Hatta on yıldır süren savaş koşullarında doğru dürüst okula bile gidemeden yetişen kimi gençler Rusça dahi bilmiyorlar. Her gün ana babalarına, kardeşlerine, sevdiklerine yapılan barbarlığın, işkencenin, katliamın tanığı olarak bilenmiş bir kinle ve acımasızlıkla yoğrulmuşlar.
Ve Kafkasya'nın pek çok yerinden de aralarına katılmak için bekleyen yığınla sabırsız, işsiz, kendilerine hiç bir gelecek perspektifi verilemeyen, öfke dolu genç var.
İki yıl önce ünlü Fransız düşünürü Andre Glucksman Avrupa Parlamentosu'nda bugünkü durum için şöyle özetlenebilecek bir uyarı yapıyordu:
''Nükleer maddelerin kontrolsüz bir şekilde yayıldığı Rusya'da şimdiye kadar Çeçenler bizi de tehlikeye atabilecek pek çok şey yapabilirlerdi, ama yapmadılar, bu tür yöntemlere başvurmadıkları için kendilerine teşekkür etmeliyiz, fakat duruma kayıtsız kalmaya devam edersek onlar da bize karşı artık bu kadar düşünceli davranmayabilirler; Çeçenler için olmasa bile kendi emniyetimiz için bu savaşı durdurmalıyız.''
Geçtiğimiz Aralık ayında Rusya'daki tüm muhalefet örgütleri, partileri ve insan hakları kuruluşları Moskova'da büyük bir kongre yaptılar. Ülke çapında artan baskılar ve demokratik açılımın engellenmesi karşısında ne yapacaklarını, nasıl ortak bir mücadele platformu oluşturacaklarını tartıştılar.
Satranç oyuncusu Gary Kasparov'un bile sabrının taştığı görülen ve ''bizi ancak yeniden devrim yapmak kurtarır, başka çözüm yoktur'' dediği kongrede Kafkasya'dan delege olarak katılan Valery Hatajukov da özet olarak şunları söyledi:
''Bugün sizi kaygılandıran, telaşa düşüren durumu biz Kafkasya'da 10 yıldır yaşıyoruz, ama hiç ilgilenmediniz. Şimdi ateş kendi bacanızı sarınca harekete geçiyorsunuz. Ne yazık ki geç kaldınız.''
Evet, sadece Rus muhalefeti değil, dünya da geç kaldı. (ND/BA)