Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) temsilcisi avukat Martin Pradel, “Pınar Selek’i işlemediği bir suçtan dolayı üç kere yargılayıp, üçünde de beraatine karar verip, daha sonra bu kararları geri almak gerçek olamayacak kadar absürt” diyor.
Pradel, Cenevre Konvansiyonu’nun Fransa’nın ve Avrupa Birliği’nin tüm ülkelerinin Pınar Selek’i korumakla yükümlü olduğuna karar verdiğini anlatıyor.
Pınar Selek, 9 Temmuz 1998 tarihli Mısır Çarşısı patlamasından sorumlu tutulmuş, hakkında verilen üç beraat kararına rağmen, ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılmıştı. Selek’in avukatları bu karara itiraz etti. Dava yarın, 30 Nisan’da Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde görülecek.
Pınar Selek’in 2010 – 2013 yılları arasındaki tüm duruşmalarını İnsan Hakları Savunucularını Koruma Gözlemevi’nin görevlendirmesiyle gözlemlemiş Pradel’le, 16 yıllık dava sürecini ve yarından sonrasını konuştuk.
Pınar Selek’in bir sonraki duruşması 30 Nisan’da ve bu Selek’in Türkiye’deki son davası olacak. Siz olacakları nasıl görüyorsunuz?
Bu aslında bakarsanız, inanılmaz bir hikaye. Cevabı verilmesi imkansız bir soru. Umarım sonuç Pınar Selek’in lehine olur, çünkü o, bu yaşananları hak etmiyor.
Türkiye de Pınar Selek’in mahkumiyetinin onaylanmasını hak etmiyor, çünkü bunun gerçekleşmesi Türkiye için bir utanç olur. Olacakları söylemeye çalışmak benim için imkansız ama sonucun ne olması gerektiğinin çok açık olduğunu düşünüyorum. İnsan bu davaları takip ettiğinde Pınar Selek’in mahkumiyetinin gerçekle, adaletle ve devlet hukukuyla hiçbir alakasının olmadığını fark ediyor.
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun yolu açılmadan önce Pınar Selek’in AİHM’e başvurmuştu, bu başvuru ne hakkındaydı? Dolaylı olarak şu soru da akla geliyor, eğer 30 Nisan’da sonuç olumsuz olursa, Pınar Selek AİHM’e direk olarak gidecek mi?
İstanbul’daki davaları takip ettim ancak Pınar Selek’in AİHM davasında bulunmadım. Bildiğim kadarıyla Strasbourg’daki dava Pınar Selek’in Türkiye’deki dosyası üzerine değildi, Pınar’ın AİHM davası, Türkiye’deki davanın 15 yıl sürmüş olmasından kaynaklanan gecikme ve adil yargılanma üzerineydi. Dava, suçlamanın kendisi üzerinde değil, dava sürecinin şartları üzerinde duruyordu. Bu yüzden, beklememiz gereken başka bir AİHM davası değildir, Pınar Selek’in suçlamasının tamamen ortadan kalkmasıdır. İstanbul’da gördüklerim haksız bir yargılamanın trajik ve tipik bir karikatürüydü ne yazık ki.
Dava sürecinin tamamında Pınar Selek’in lehine olan bir sürü rapor var ve Türkiye’deki otoriteler bunların tamamını görmezden geliyor, bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Otoriteler, bir türlü söylemek istemedikleri bir sebepten dolayı, ısrarla bu patlamanın bir suç olduğunu söylemek istiyor, onların durumu algılayışına göre patlama kesinlikle bir kaza değildi. Asıl sorun şu, bu patlama gerçekten bir kazaydı. Bütün uzmanlar patlamanın bir kaza olduğunu bir suç olmadığını söylüyor, ancak tek bir uzman çıkıyor ve “bu bir kaza da olabilir bir suç da olabilir, bilemeyiz” diyor ve otoriteler sonradan söylenmiş bir ihtimalden yola çıkarak, böyle bir ihtimal varsa bu durum bir suçtur diyorlar. Böyle durumlar insanın soluğunu kesiyor. Çünkü açıklanamayan bir durumu açıklamaya çalışıyorsunuz ve bir de bu suçlamalara karşı mücadele edebilmek için akıl yürütmeniz gerekiyor.
Pınar Selek’i işlemediği bir suçtan dolayı üç kere yargılayıp, üçünde de beraatine karar verip, daha sonra bu kararları geri almak gerçek olamayacak kadar absürt.
Abdülmecit Öztürk işkence altındayken Pınar Selek’i suçluyor; işkence altında olduğundan dolayı güvenilemeyecek bir durumda olduğuna karar veriliyor ama diğer yandan konu Pınar Selek’in suçluluğu olduğunda güvenilir olduğu düşünülüyor. Bütün bu dava, bütün tutanaklar, bütün unsurlar, hepsi absürt. Savcılığın yaptıkları gerçek çok anlamsız.
Bir çocuğun kare şeklinde bir oyuncağın içine silindir şeklinde bir başka oyuncağı koymaya çalışması gibi bu durum, çocuk silindiri karenin içine sokabilmek için elinden gelen her şeyi yapıyor ama hiçbir şey sonuç vermiyor ve en sonunda çocuk, iki oyuncağını da mahvediyor. Tıpkı bu durumda olduğu gibi. Türkiye hukukunun tüm prensiplerini ve ilkelerini mahvettiler ve en sonunda kendi yasalarını ihlal ettiler. Pınar Selek davasıyla ilgili konuşan uzmanlar gerçekleri dinlemiyor çünkü dinlemek istemiyorlar.
Türkiye’de İNTERPOL’ün Pınar Selek’i Kırmızı Bülten’le aradığı haberleri yayınlanıyor. Fransa’nın Pınar Selek’i iade etme ihtimali var mı?
Cenevre Konvansiyonu diye bir şey var ve konvansiyon Fransa’nın ve Avrupa Birliği’nin tüm ülkelerinin Pınar Selek’i korumakla yükümlü olduğuna karar verdi. Pınar Selek üzerindeki şu anki yasa bu. Hiçbir şey imkansız değildir tabii ki ancak Pınar’ı geri dönmeye mecbur etmeleri için Pınar Selek’in neden açık ve sürmekte olan bir tehlike arz ettiğini izah etmeleri gerekiyor. Ve bu, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir şey, çünkü Pınar Selek hiçbir zaman bir tehlike değildi ve hiçbir suç işlemedi.
INTERPOL, Pınar Selek’e ait tüm dosyaları bu yüzden yok etti, çünkü İNTERPOL bir uluslararası polis organizasyonu ve onlardan istenen şeyin politik olmadığına, İNTERPOL’ün prensiplerine, yani insan haklarına, uygun olduğuna emin olmaları gerekiyor. Pınar Selek’in suçlamasıyla ilgili açıkça gördükleri durum, suçlamanın ve davanın koşullarının birçok insan hakları ihlalleri barındırdığıydı ve bu yüzden ellerindeki tüm dosyaları yok etmeye karar verdiler.
Bu süreç 16 yıl sürdü ve belki de sonuna gelindi. Tüm Avrupa’da Pınar Selek’e destek protestoları yapılıyor. Selek kendini nasıl hissediyor?
İlk olarak söylemem gereken şey, Pınar Selek’in gerçekten üzgün olduğu. Yaşamak istediği yer, ailesinin, arkadaşlarının olduğu yer Türkiye. Şimdi dünyanın dört bir yanında arkadaşları var ama o çok sevdiği İstanbul’unda yaşamak istiyor. İkinci olarak söylemek istediğim şeyse Pınar’ın kendinden emin olduğu. Kendinden emin çünkü suçlandığı şeyi yapmadığını biliyor. Son zamanlarda yazdıklarını okudum ve onlardan da anlaşılacağı gibi Pınar korkmuyor ve kendinden gerçekten fazlasıyla emin. Kendi için söylenen şeylerin doğru olmadığını kanıtlamak için dünyanın öbür ucuna dahi gider.
Gördüğüm şu, Türkiye’deki adaleti eleştirenler Türkiye’nin düşmanı değiller, onlar sadece Türkiye’nin böylesi bir adaleti hak etmediğine inanıyorlar ve ben de bu düşünceye katılıyorum. Çünkü Türkiye’nin bir model olması gerektiğini düşünüyorum ancak onlar bu davayla birlikte bu fikri bir kenara atıyorlar. Yalnızca Pınar Selek’i mahkum etmeye, prensiplerini, usullerini ve dışarıdan nasıl göründüklerini yıkmaya odaklanmış durumdalar.
Türkiye’de, Pınar Selek’in destekçileri Pınar’ın durumunu iki farklı yönden ele alıyor; bir taraf davaya Pınar’ın sosyologluğu ve akademisyenliği üzerinden yaklaşıyor, diğer tarafsa bunun tamamen adil yargılanmayla alakalı bir durum olduğunu söylüyor. Siz bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Benim görüşüm bu iki duruşun da birbiriyle uyumlu olduğu yönünde. Bu durumu Pınar Selek’i bir sosyolog olarak görüp değerlendirip, adil yargılanmadığıyla ilgili değerlendirmeye rahatça bağlayabiliriz. Bana göre, Pınar toplumu tanımlamaya başladığı anda bir kısım insanlar kendilerini eleştirilmiş hissetti. Bazen bir şeyleri tanımlamak, onları bir yandan da eleştirmektir.
Pınar, Türkiye’deki kadınların durumunun kabul edilebilir olmadığını söyledi ve bu Türkiye’deki kadınların durumundan haberdar olan birçok feminist aktivistin söylediği bir şeydi. Bu bizim kabul edebileceğimiz bir şey değil dediler ve sosyolojide yaşanan her şeyin bir tanımı olduğunu söylediler. Bu toplumu eleştirmek için yapılmış, insanların kendi üzerilerine alınması gereken bir söylem değildi, değişim isteğinden kaynaklanan bir söylemdi. Şunu anladım ki, eğer Türkiye’de her şeyin çok güzel olduğu yoldan saparsanız, rahatça bu ülkenin düşmanı haline gelebilirsiniz. Bu, bir vicdan ve ifade özgürlüğü sorgulamasıdır. Eğer bir akademisyenseniz ve bilimsel bir ortamda çalışıyorsanız yani içinizde bilimsel bir bakış açısı varsa, o zaman tehlikeli oluyorsunuz. İşte tam olarak bunun yüzünden Pınar’a hiç tahammülleri yok. (ENÜ/ÇT)
* Click here to read the article in English.