* Fotoğraf: AA
Marmara Denizi’ni yüzeyden ve derinden etkisi altına alan müsilaj deniz ekosistemini yok etmeye devam ederken Marmara’da denize girmek ve deniz ürünlerini tüketmek konusunda toplumda bölgede yaşayanlar açısından endişeler oluşmaya başladı.
“Marmara’da denize girilebilir mi?”
“Deniz ürünlerini müsilaj olduğu sırada tüketmek doğru olur mu?”
“Müsilaj salgın hastalıklara neden olabilir mi?”
“Müsilaj halk sağlığı üzerinde nasıl ve neden etkili?”
İşte bu soruların cevabını Halk Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz’dan dinledik. Yavuz’un söylediğine göre, deniz ürünlerinin tüketimi ile ilgili olarak analiz ve risk değerlendirmesi yapılmalı ancak ondan sonra net cevaplar verilebilir.
Öte yandan Marmara’de denize girilmemeli ve özellikle müsilajın yoğun olduğu bölgelerde bu deniz suyuyla temas dahi edilmemeli.
Çünkü, denizdeki birçok hayvan ve bitki türünün yaşamına mal olan müsilaj halk sağlığını da tehdit ediyor.
“Müsilaj yokken bile denize girmek tehlikeliydi”
Doç. Dr. Yavuz’un denize girilmesi ve deniz ürünlerinin tüketimi konusunda paylaştığı bilgi ve öneriler şöyle:
“Öncelikle şunu belirteyim ki müsilaj olmasa bile atıkların yeterli düzeyde arıtılmadan deşarj edildiği bir denize girmek risklidir. Müsilajla birlikte gerek müsilajın kendisinden gerekse de oluşan deniz ortamından özellikle mikrobiyolojik ve kimyasal risklerin artacağını öngörmek gerekiyor. Bu konuda bütün Marmara Denizi kıyıları boyunca bir risk değerlendirmesi yapmak, veriye ve kanıta dayalı bir değerlendirme yapmak gerekir.
“Geçtiğimiz günlerde medyada yer alan İstanbul Üniversitesi’nden bilim insanlarının İstanbul’da aldıkları deniz suyu örneklerinde halk arasında koli basili olarak bilinen koliform türü bakterilerin normalin 100-1000 kat daha fazla bulmaları bu anlamda önemli bir veri oluşturuyor.
“Gıda hijyeni ve temizlik önemli”
“Başta bu koliform türü bakteriler olmak üzere birçok bakteri ve virüs türü müsilaj bölgelerinde artmış ve yoğunlaşmış olabilir. Bu nedenle de yapılacak analiz ve risk değerlendirmeleri sonrasında bölgelere göre karalar alınmalı ve hemen uygulanmalı. Bu konuda bir teyakkuz haline ihtiyaç var.
“Denize girilmemeli ve özellikle müsilajın yoğun olduğu bölgelerde bu deniz suyuyla temas edilmemeli. Deniz ürünlerinin tüketimi ile ilgili olarak da analiz ve risk değerlendirmesine gereksinim var, ancak ondan sonra net şeyler söyleyebiliriz. Ancak önlem olarak her ne kadar bizim ülkemizde çok olmasa da çiğ deniz ürünü tüketmemek, mutlaka pişirerek deniz ürünlerini tüketmek, deniz ürünlerinin pişirilmesi ve hazırlanması sırasında gıda hijyenine ve el temizliğine çok daha fazla dikkat etmek yararlı olur.”
“İshalli hastalıklar yakından izlenmeli”
Gıda Mühendisi Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık bianet’teki “Marmara'nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı?” başlıklı yazısında müsilajın kolera salgınının önünü açabileceğine dair bilimsel verileri paylaşmıştı.
Nitekim Sabancı Üniversitesi İPM’nin gerçekleştirdiği webinarda konuşan MAREM (Marmara Denizi'nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi) Proje Lideri Levent Artüz ve İPM İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin de Marmara Denizi’ndeki yıkımın bir iç denizin ölümü olduğuna ve bu tür çevresel felaketlerin beklenmedik yeni salgınlara yol açabileceğine değinmişti.
Doç. Dr. Yavuz, “Bülent Şık Hoca’nın dikkat çektiği riskler ve noktalar çok önemli” diyerek ihtiyatlı olunmaması halinde ciddi sorunlarla karşılaşılabileceğini kaydetti:
“Müsilajın kendisi de müsilajla ortaya çıkan denizdeki ortam da birçok mikroorganizmanın çoğalmasına fazlasıyla elverişli, özellikle içme suları ve gıda bulaşıcılığı açısından çok dikkatli ve temkinli olmalıyız.
“Deniz suyunun içme suyu kaynaklarına bulaşma riski düşük ihtimal olsa da bu konuda da önlem almaya, bir planlama ve değerlendirmeye gereksinim var. Müsilajla birlikte aşırı çoğalabilen tehlikeli bakteri türleri var, bu nedenle de düzenli analiz ve değerlendirme gerekiyor. Ayrıca bu yaz dönemi ishalli hastalıkları da yakından izlemek gerekir.”
Müsilaj nedir, neden ortaya çıkar?Balıkçıların nez, köpük ya da salya olarak tanımladığı müsilaj tek hücreli bitkisel canlılardan bir tür fitoplankton olan Gonyalux fragilis’in yoğun çoğalması ve oluşturduğu renk sarmalı. Sakin denizlerde kendini daha çok gösteren müsilaj, doğal olmasına rağmen aşırı çoğalınca ekosisteme zarar verebiliyor. Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) sarı, beyaz, renkli çamurumsu bu maddenin son iki yıldır, Karadeniz, Marmara ve Ege Denizi’nde suyun üstünde ve altında sıkça görülmeye ve yayılmaya başladığını belirtiyor. Marmara Denizi'ndeki müsilaj sorununa 2007 yılından bu yana dikkat çeken Marmara Çevresel İzleme Projesi (MAREM) ise bu tür anomalilerin denizde kirlenme düzeyinin göstergesi olduğuna işaret ediyor. Proje yöneticisi Levent Artüz çok yapışkan, bulaşkan bir yapıya sahip olan müsilajın denizdeki canlıların sonunu getirebileceğini vurguluyor. Balık yumurtalarının büyük çoğunluğunun denizin yüzeyinde bulunduğuna ve yüzeydeki yumurtaların müsilajın içinde hapsolarak yaşama şanslarını kaybettiğini belirten Artüz larvalar için de aynı şeyin söz konusu olduğunu kaydediyor. Artüz'ün 1+1'de aktardığı bilgilere göre müsilaj zamanla, hareket edemeyen (sesil) midye, istiridye, tunikatlar gibi canlıların üzerine de çöküyor, deniz çayırlarını örtüyor ve ışıkla temaslarını kesiyor. Öte yandan uzmanlar müsilajın nedenlerini ise kıyıların doldurulması ve atıklar nedeniyle denizdeki oksijen kaybı ve küresel iklim değişimine bağlı olarak Akdeniz havzasında sıcaklıkların yükselmesi şeklinde açıklıyorlar. Marmara Denizi ne durumda?Deniz yüzey sıcaklığı verilerine bakıldığında, Marmara Denizi'nin sıcaklığı bu yıl 40 yıllık ortalama verinin 2,5 derece üzerinde, yani 2,5 derecelik bir anomali söz konusu. Marmara Denizi'nin çevresinde yaklaşık 25 milyon insan yaşıyor. Türkiye'nin endüstrisinin yarıya yakını da Marmara Denizi'nin çevresinde yer alıyor. Yani evsel, endüstriyel ve tarımsal atıkların tümü doğrudan ya da dolaylı olarak Marmara Denizi'ne gidiyor. Ne yapılmalı?Bilim insanları müsilaja karşı yapılması gereken en önemli şeyin Marmara'ya arıtılmamış atığın boşaltılmaması olduğunu söylüyor. İklim değişikliğini de dikkate alan yeni bir atık yönetim politikası geliştirilmesi için çalışmalara bir an evvel başlanılması da bir diğer öneri olarak sunuluyor. |
(TP)