Günlerdir polis ablukasının sürdüğü Sur’dayız. Fiilen çözüm sürecinin bittiği ve çatışmalı dönemin başladığı 24 Temmuz’dan bu yana, birçok Kürt ilçeleri ‘güvenlik’ adı altında ‘sokağa çıkma yasaklarıyla’ baş başa.
“Ellerimizi havaya kaldırıp kapıya yanaşabiliyoruz”
Hava karardığı zaman silah sesleri ve bombardıman sesleri de sık sık duyuluyor. Bu sesler sabah son bulurken, öğlen sonrası tekrar başlıyor.
Sur’a giren bütün girişlerde Ural adı verilen özel zırhlı araçlar, TOMA’lar ve eller tetikte bir şekilde bekleyen kar maskeli özel harekât polisleri tarafından tutulmuş durumda.
İlçeye girmek içinse polislerin aramasından ve genel bilgi toplamadan (GBT) geçmeniz gerek. Çalışmak için her gün Sur’dan çıkmak durumunda bulunan bir işçi ile karşılaşıyoruz. Adını vermiyor; “Evden çıktıktan sonra Urfa Kapı’nın (Sur’a girişlerden biri) oraya geldiğimizde ellerimizi hava kaldırıp, önümüzü açarak kapıya yanaşabiliyoruz. Önce üst araması sonra da kimlik kontrolü yapıyorlar. Akşam geri dönerken de hava kararmadan gelmemiz lazım. Yoksa içeri almıyorlar” diyor.
Yazılı olmayan bu kurallara uymak durumundalar.
Uymazlarsa peki? Bir arkadaşının polislerin engellemesinden dolayı işsiz kaldığını anlatarak yanıtlıyor bu soruyu:
“Burada bir komşumuz vardı. Sabah Sur’dan çıkarken aramaya giriyor ve kimliğinde Kütükte Mardin yazıyor diye ince arama yaparak ‘Mardinlisin ne işin var Sur’da?’ diyerek akrep aracına bindirip saatlerce bekletiyorlar. Adam o gün işe gidemiyor. Daha sonra serbest bırakıyorlar iş yerine gidiyor. Durumu anlatıyor. Patronu da işten çıkartıyor.”
Yasağın sürmediği mahallelerde ise fiili bir yasak söz konusu. Kent içinde birçok noktada keskin nişancılar var. En son keskin nişancılar 15 yaşındaki Çekwar Çubuk’u bacağından ve kalçasında vurarak öldürmüş.
“Devlet okulları kapatmış”
Sur’un bir başka girişinin olduğu yerdeyiz. Eski Hal’in karşısı. Yaşları 10’u geçmeyen çocuklarla karşılaşıyoruz. İçerideki savaşa rağmen çocuklar ‘yasaklı’ olmayan mahallerde günlük yaşamlarına devam ediyor. Çocuklar eskiden nasılsalar şimdi de öyle. Silah sesleri arasında oyunlar oynuyorlar.
Silah seslerine ve ölümlerin gölgesinde yaşamaya devam bu çocuklardan Celil’e soruyoruz: Okula gidiyor musun?
Celil yanıt veriyor: “Devlet okulları kapatmış. Biz de oyun oynuyoruz”.
Biz fotoğraf çekip, konuşurken silah sesleri hâlâ gelmeye devam ediyor ve bu seslerden korkuyor musunuz? Diye sorduğumuzda Celil’in arkadaşı Eyüp yanıt veriyor: “İlk başlarda korkuyorduk ama şimdi alıştık. Korkmuyoruz.”
Beyaz Toroslardan, siyah Rangerlara
Diyarbakır kent genelinde ise yasaklı olmayan mahallelerde ise bir fiili yasak hali var. Sur girişinde olduğu gibi hemen hemen her cadde başında, yol kesimlerinde Ural tipi özel zırhlı araçlar, TOMA’lar ve özel harekât polisleri bekliyor.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 1 Kasım seçimlerinden önce, “Biz gelmezsek, Beyaz Toroslar gelir” sözleri, Diyarbakır sokaklarında hayat bulmuş!
Özellikle 1 Kasım’dan sonra bölge illerine ve ilçelerine Beyaz Toros gelmedi ama Siyah Ford Rangerlar geldi.
Bu Siyah Rangerlar, gün içerisinde sürekli hareket eder halde. Sabit bir yerde durmayıp, devriye geziyorlar. Gerek Sur’dan gerekse diğer ilçelerden Rangerlarla ilgili güzel şeyler anlatılmıyor. Rangerla yapılan gözaltılar için bölge halkı seferberlik ilan ediyor. En son haber takibi eden JİNHA muhabiri Beritan Canözer, keyfi bir şekilde bu araçlara bindirilip gözaltına alınmıştı. Daha sonrada tutuklanmıştı.
“Nereye gidelim? Burası bizim vatanımızdır”
Sur’da yasak başlamadan önce ilçeye giren barış annelerinden Saadet Görenç, yasak başlamadan bir gün önce ilçeye canlı kalkan olarak gittiklerini ve yasak başlar başlamaz sabah erken saatlerinde polislerin üzerlerine ateş açtığını anlatıyor: “Sabahın ilk saatlerinde üzerimize ateş açtılar. Sokaktaydık ve kaçacak yerimiz yoktu. 16 Barış Annesi vardı, bir kapıyı çaldık ve içeri girdik. Dokuz gün o evde kaldık. Dışarı çıkar çıkmaz keskin nişancılar ateş ediyordu. O yüzden eve hapsolduk”.
Saadet Görenç dokuz Günlük ilk yasakta Sur’da canlı kalkan olan 16 barış annesinden biri
Canlı kalkan olan barış annesi Görenç, “Çatışmalar hiç durmuyordu. Top atışları çok fazlaydı. Çok zor günlerdi. Oradaki halkın evleri yıkılmış. Evi yıkılanlar mecbur şekilde yasağın kalkmasıyla birlikte Sur’dan çıktı. Ama biz nereye gidelim? Burası bizim evimizdir. Bizim vatanımızdır. Bu savaşın durmasını istiyoruz. Artık yeter. Bu devlet ne istiyor bizden?” diye ifade ediyor.
Sur’daki ilk dokuz günlük yasağın ardından 17 saatlik bir ara veriliyor. O aradan sonra tekrar başlayan yasak hâlâ devam ediyor. Yasağın kalkması ve öz yönetim talebinin kabul edilmesi için hemen hemen her gün basın açıklamaları yapılırken, akşam saatlerinde ise belli başlı semtlerde çatışmalar oluyor. Her gün hava kararız kararmaz tencere tava sesleri ile Sur’a destek eylemleri yapılıyor. (OÖ/HK)
* Fotoğraflar: Onur Öncü