Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Mardin’de piknik alanında güvenlik güçlerince vurularak öldürülen Nusret Kalkan’la ilgili başvuruda karar verdi.
Mahkemenin bugün açıkladığı kararda, cezasızlıkla sonuçlanan olayda Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2. maddesinde düzenlenen yaşam hakkını ihlalden ve yaşam hakkıyla ilgili etkin soruşturma yapmamaktan suçlu bulundu.
Kalkan’ın babası Ramazan Kalkan’a 65 bin Euro manevi tazminat ödenecek.
Ramazan Kalkan olayın hemen ardından İnsan Hakları Derneği’ne de başvuru yapmış, oğlunun nasıl öldürüldüğünü şöyle anlatmıştı:
“Oğlum Nusret Kalkan’dan yaklaşık dokuz yıldır haber alamıyorduk. Ailemizin diğer fertleri Midyat Beyazsu mevkiinde piknik yaparken sivil ve silahsız olarak yanlarına gelmeye çalıştığı sırada arkadan ve ihtar yapılmadan örgüt üyesi olduğu gerekçesi ile güvenlik güçleri tarafından öldürüldü.”
İHD de raporunda, “Güvenlik güçlerinin Nusret Kalkan’ı sağ yakalaması veya hayati tehlike yaratmayacak yerline ateş ederek etkisiz hale getirmeleri mümkünken ve dur ihtarı yapmadan silah kullanma yetkisini ihlal ederek ölümüne neden olunduğu” sonucuna vardığını açıkladı.
TIKLAYIN - İHD-MAZLUMDER: KALKAN SAĞ YAKALANABİLECEKKEN ÖLDÜRÜLDÜ
Savcı ve hakim: Kanuna uygun vurdu
Nusret Kalkan hakkında, PKK üyesi olmak suçundan 3 Temmuz 2007’de arama kararı verildi. 28 Ağustos 2008’de piknik yapan ailesinin yanına gitmek isterken iki jandarma tarafından vuruldu. Kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.
Öldürülmesiyle ilgili soruşturma açıldı. Savcılık, piknik alanındaki aile üyelerinin ifadesini aldı. Akrabaları, Nusret Kalkan’ın hiç uyarı olmaksızın tek kurşunla vurulduğu anlattı.
Kalkan’ı vuran jandarmalar ise ifadelerinde, ateş açmadan önce uyarıda bulunduklarını, teslim olmasını istediklerini ama kaçmaya çalıştığını iddia ettiler.
Ramazan Kalkan 25 Eylül’de şikayetçi oldu ve oğlunu vuran jandarmanın tutuklanmasını talep etti.
Jandarma hakkında 12 Ocak 2009’da “Terörle mücadele çerçevesinde orantılı müdahalede bulunduğu” için takipsizlik kararı verildi.
Ramazan Kalkan’ın takipsizliğe itirazını değerlendiren Mardin Ağır Ceza Mahkemesi de Kalkan’ı vuran jandarmanın kanuna uygun davrandığını söyleyerek hakkındaki suçlamayı düşürdü. 4 Temmuz 2012’de mahkemenin kararı Yargıtayca onanınca Ramazan Kalkan AİHM’e başvurdu.
Ağabeyi: Dur ihtarı duymadım |
Öldürülen Nusret Kalkan’ın ağabeyi İsmet Kalkan İHD’ye olayı şöyle anlatmıştı: “Sabah 08.00’de evden ailece çıktık. Piknik alanına geldik. Suya girdik. Saat 16.30–17.00 civarında ben suyun kenarında oturuyordum. Tek bir silah sesi geldi. Ateşle birlikte önümde merminin ışığını gördüm, küçük bir et parçası suya düştü. Nusret’in gelişini görmedim. Silah sesini duydum. Vurulduğu yere koştum. Aramızda 15–20 metre vardı. Dur ihtarı duymadım. Ateş edeni görmedim. Mermi sırtına isabet etmiş ve göğüs kısmından çıkmıştı. ‘Beni Timler vurdu, beni hastaneye götür’ dedi. Kardeşim 2001’de kanaatimce örgüte katılmıştı. İlk defa onu burada gördüm. Giyimi sivil giyimdi. Kot pantolon, gömlek ve ayakkabısı vardı. Ben yanına ulaştığımda üzerinde atlet vardı. Gömleğin üzerinde silah görmedim. Vurulduktan sonra askerlerden kimse gelmedi. Arabaya kendimiz koyduk ve yola çıktık. Yol bahçeye bitişikti. Özel harekat timleri sivil giyimliydi. Bizi durdurdu ve araçtan bizi ve yaralıyı yere indirdiler, ‘kan kaybediyor hastaneye götürelim’ dedim. Onlar dur bekle, dediler. Neyi beklediklerini bilmiyorum. Yarım saat yaralı olarak yerde kaldı. Kan kaybediyordu. Ben yarayı elimle bastırıyordum. Kan durmuyordu. Olay yerine ambulans çağırılmadı. Bizim yaralıyı hastaneye götürmemiz engellendi. Bize bekle diyorlardı. ‘Bu kim’ diye bana soruyorlardı. ‘Buna bir şey olursa vebali sizindir’ dedim. ‘Sen fazla konuşma’ dediler. Bekledik. ‘Emir geldi atlayın arabaya’ dediler. Transit minibüs araçla Nusaybin’e doğru yola çıktık. Önce Nusaybin’in çıkışına gittik. Tekrar aracı çevirip hastaneye gittik. Hastaneyi bilmiyorlardı. 20–30 dakika hastaneyi ararken geçti. Nusaybin Devlet hastanesinde tedavi etmediler. Üstünü çıkarıp yaraya bant vurdular. 15–20 dakika kadar orda kaldık. Bana bu kim diye sordular. Kardeşim dedim. Bunu da kelepçeleyin dediler. Ambulans yola çıkacaktı. Bir özel harekatçı, doktora ve polislere ‘ambulans bizi beklesin’ dedi. Geldiler ve araca binip yola çıktılar. Kanaatimce kardeşim kan kaybından öldü. Ben Nusaybin devlet hastanesindeyken bir hastabakıcı, ‘Yaralı seni çağırıyor, bir şey diyecekmiş’ dedi. Yanına gittim. O esnada polis beni dışarı çıkardı, ‘seni sonra çağırırız’ dedi. Kardeşimin yarası tehlikeli değildi. Hastaneye erken getirilseydi, müdahale dilseydi belki yaşayabilirdi.” |
(AS)