Belediye, bu yılki Avrasya Maratonu’nda sevincimizi tam anlamıyla kursağımızda bıraktı. Tertip anlamında nasıl bir ihtiyaca karşılık geliyor bilinmez ama, maratonda spor anlayışı ve sportmenlik kadar etkinlik bütünlüğü bakımında da sorunluydu.
Geçen yıl, 15 km koşanlar Sultanahmet’teki At Meydanı’na vardıktan sonra kendilerini daha ferah bir alanda bulurlardı. Koştuktan, giyindikten ve koşu sertifikalarını aldıktan sonra da henüz “finişi” gören 42 km atletlerini izlemek için heyecanlanırlardı.
Burası Eminönü, orası Sultanahmet!
Daha kısa mesafe koşucuları, aileleri, çocukları ve diğer sporseverler, kordon boyunca birikir, 42 km boyunca ter dökenlere son metrelerinde destek olurlardı. “Az kaldı, bravo”, “Hadi hadi hadi, finiş yakın”, “Go, go, go!”, bir şeyler bağırırlardı. Müthiş bir topluluk olurduk.
Ya bu yıl? Belediyemiz, organizasyon komitesi veya her neyse... Sağolsunlar, etkinliği paramparça ettiler. Bazımız Dolmabahçe’de, bazımız Eminönü girişinde, bazımız da, Sultanahmet Meydanı’nda koşuyu tamamladık. Herkes kendine oldu!
Koşarken değil, sertifika alırken yorulduk...
Böyle olunca da, koşanlar uzun uzun kuyruklar oluşturarak sertifika kuyruğuna girdi. O da bambaşka bir rezalet oldu. Binlerce koşucuya bir dört-beş yazıcı ile hizmet vermeye başlayınca sesler yükseldi.
Koşu koşup üzerinde sıcak teriyle sertifika kuyruğunda bir saat bekleyenler isyan etmeye başladı. “Bu nasıl rezalet, 15 km koştuk, bu kadar yorulmadık!” diyenlerin sayısı hiç de az değildi.
Bir süre sonra, yorgunluk başa vurdu: Birisinin canla başla çalışan yazıcı başındaki görevlilere doğru, “Ne yapıyorsunuz orada kızlı erkekli? Başbakana söylerim ha!” dediği bile duyuldu.
Geçen yıl Sultanahmet daha şenlikliydi!
Geçen yıl Sultanahmet’te her şey daha sistemli ve şenlikli gelmişti gözümüze. İstanbul bir atletizm veya maraton şehri olmaya devam edecekse, tüm atletleri koşu sonunda aynı meydanda tutacak koşulları geliştirmelidir. Koşu yoluyla, stantlarıyla, yan etkinlikleriyle!
Böyle bir fair play anlayışı olabilir mi? Sportmenlik böyle yaygınlaşabilir mi? Organizasyonun bin parça ne kadar iyi işlediği şahsen benim açımdan hiç önemli değil. Asıl insanların spor etrafında ne kadar bütünleşebildiğine ve organizasyonun tamamını kapsar nitelikli hizmet alabildiğine bakarım.
Finiş sadece bir finiş olmamalı!
Oysa ki, uluslararası koşu severlerin ilgisine diyecek yoktu. Belki de Türkiyelilerin de katılımı artmıştır bile. Sırt numaraları ve diğer malzemeler için katılımcılar Sinan Erdem Spor Salonu’na kadar gelmek zorunlu. Açılış ve fuar gibi etkinliklerin tüm görselliğiyle ortaya konduğu ölçüde, koşu günü eminim ki, finiş meydanı da bir ölçüde bayağılıktan kurtarılabilir.
Koşu ve pikniği ayıralım
Açıkçası birkaç yıldır, maraton ve sportmenlik hedeflerine zarar veren diğer bir durum da, örneğin 8 km koşucularının “piknik”ten dönenler olarak anılmasıydı.
Bu yıl 10 km koşusunun düzenlenmesi bir bakıma faydalı olmuştur. İnsanların egzoz dumanı olmadan 365 günün tek birinde, Boğaz Köprüsü’nün keyfini sürmesi kadar meşru bir şey olamaz. Ancak “spor” ile “piknik” gerçeği ve algısının artık birbirinde uzaklaştırılması gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle, 10 km koşusunun ortaya çıkışı olumlu.
Geçen yılki Sultanahmet coşkusunun yerini bu yıl, eşim Serpil’in spor salonundan çıkıp asfaltta 15 km koşusuyla tanışmasının bende yarattığı sevinç ve heyecan aldı. Derecesi de, 1’46’’06 oldu.
Bekle beni Kiprotich!
Gelecek yıl 42 km’de Kenya asıllı Fransız atlet Abraham Kiprotich’e meydanı boş bırakmama (!) niyetindeyim. O nedenle, 15 km’de bu yıl kendimi zorlamamaya karar verdim. Geçen yıla göre daha başlangıç daha kontrollü oldu. Devamı da toplu koşmanın verdiği keyifle geçti. Yarışı geçen yıla göre 2 dakika kadar geç bitirdim. Genel klasmandaki yerimiz 1’18’’07 sonuçla 958. oldu.
Avrasya Maratonu’nun tüm koşucularını kutlarım. (EÖ/HK)
* Fotoğraf: İslam Yakut - İstanbul/AA