Yeni dünyada henüz 18 bile olmamış genç kadınlar, makyajlı yüzleri ve pahalı kıyafetleri ile arz-ı endam ediyorlar, iş adamlarıyla haklarında çıkan dedikodulara gülümseyerek cevap veriyorlardı.
Mankenler dünyasının ilk üyeleri 14-15 yaşlarındayken model yarışmalarına girerek derece almış, artık meslekte eski sayılan henüz 20'lerinin başlarındaki kadınlardı. Ama yaşlarına rağmen 7-8 yılda yüzleri çoktan "eskimiş" sayılıyordu.
Yeni insanlara sadece podyum kapıları açılmadı elbette. Özel televizyonlarla birlikte kanalların vazgeçilmezleri arasına giren yerli dizilerin oyuncu ihtiyacı gündeme geldi. Boyları, posları yerinde, güzelce genç kadınlardan daha iyi tercihler olamazdı.
Dizi enflasyonuyla birlikte manken-oyuncu fırtınası ortalığı kavurmaya başladı. Kadrosunda iki manken-oyuncu olmayan dizi, diziden sayılmıyordu. Diziler tartışmaları da beraberinde getirdi. Hiçbir oyunculuk eğitimi almamış, sadece fiziği güzel kadınlar, oyuncu olabilir miydi? Oynadılar, oynamaya devam ediyorlar. "Oyunculuk" eğitimi, iyi oyuncu olma tartışmaları ise, aslında tiyatro kökenli olmayanların tümünü kapsayacak bir konu.
Artık, artık magazin programlarının içinde "Mankenler alemi" adlı bölümler de vardı. Hatta medya planlamacılarının, reklamların özellikle bu bölümde verilmesini talep ettikleri bile öne sürülüyor.
Manken dediğin 15 yaşında olur...
Mankenliğin popüler olamaya başladığı ilk yıllarda insanlar, mankenlerin hayatlarını merak ediyor, kendi kızlarının manken olmasına ise karşı çıkıyordu. En azından yansıtılan buydu.
Medyanın, adeta kamuoyu sözcüsü olarak kopardığı fırtınalara rağmen, yıllar geçtikçe manken sayısı azalmadı, arttı. İlk popülerleşmeye başladığı zamanlarda ailelerin "tehlikeli" bulduğu mankenlik, "yapılabilir iş" olarak kabul görmeye başladı.
Petek Dinçöz son isimlerden biri; 17 yaşındayken bir yarışma yoluyla "podyumlara adım atmış", sonrası da çorap söküğü gibi gelmişti.
Dinçöz'ün hikayesi yaşıtlarından ve meslektaşlarından biraz farklı aslında. Mankenliğe başladığı ilk günlerden itibaren bu işi bir basamak olarak gördüğünü söyleyen, asıl niyetinin "show-girl"lük olduğunu her fırsatta dile getiren Dinçöz emin adımlarla! emeline ulaştı.
Yerli Jennifer Lopez...
Mesleğe başladığında, önce fuarlarda dans ediyor, özel gecelerde "stand up"vari showlar yapıyordu. Sonra 2001 yazında, Dinçöz'ün bir single çıkartacağı haberleri duyuldu.
Single yazın en sıcak günlerinde piyasaya çıktı. Kolay ezberlenen sözlerle "Sende Kaldı" insanların dillerine takıldı.
Dinçöz, ilk klibini yaptı, birilerini birilerine benzetmeden duramayan magazin basını ona bir ad takmada gecikmedi: "yerli Jennifer Lopez". Dinçöz yakıştırmadan memnundu, yeni lakabını olabildiğince kullandı.
Torpiller sevgiliden mi?
Single'dan sonra bazı müzik eleştirmenleri isyan etti, ama ne fayda. Dinçöz artık manken değil, şarkıcıydı. Böylece "mankenden oyuncu olur mu?" tartışması "mankenden şarkıcı olur mu"ya döndü. O da, "mankenden şarkıcı olacağını kanıtlamak için" elinden geleni yapıyordu.
Dinçöz'ün tek şarkılık single'ına rağmen bu kadar popüler olması "dedikodu kazan"larını kaynatmaya başladı. Mesleğe başladığı ilk günlerden beri beraber olduğu Show TV magazin müdürü Can Tanrıyar'ın bu popülerlikte payı iddiaları gündeme geldi.
Dinçöz de dedikoduları yalanlayacak pek bir şey söylemedi aslında. Hatta, katıldığı televizyon programlarında "bir gün sevgilime, ben single çıkartmak istiyorum dedim, o da bana 'sen bu işi becerirsin' dedi. Ben de yapabileceğimi anladım" demekten çekinmedi.
Kezzaplar, mikserden geçirilen beyinler...
Sevgilisiyle ilişkisini kamuoyuna yansıtma tarzı da ilginçti Dinçöz'ün. Geçen haftalarda bir gazetenin Pazar ekinde yayınlanan bir röportajında sevgilisi onu aldatırsa, yanındaki kızın yüzüne kezzap atabileceğini, sevgilisinin beynini mikserden geçireceğini açıkladı.
20'li yaşlardaki bir kadının, bağıra, bağıra içindeki şiddeti ve kanla ilişkisini bu kadar net ortaya koyması, dahası röportajı yapan gazetecinin normal cümlelermişçesine, bu sözleri spota taşıması toplumda zaten yükselen şiddetin onaylanması anlamına gelmiyor mu bir anlamda?
20'lerinin başlarında bir kadın, neden bu kadar şiddet uyandıran cümleler kurar? Kanla ve şiddetle bağlantısı neden bu kadar gelişmiştir? Neden bunu sıradan insan davranışı gibi yansıtır medyaya?
Dinçöz'ün sözleriyle ilgili sorular çoğaltılabilir, hatta sadece bu sözler üzerine bile uzunca bir inceleme yapılabilir. Ancak burada, röportajı yapan gazeteciye de sorulacak sorular vardır.
"Kıskananlar Çatlasın!"
Dinçöz, ilişkisine bakışını bu kadar açık dile getirdiği röportaj yayınladığı sıralarda bu kez de eski gazino kültürünü hala yaşatmaya çalışan Günay Gece Klübünde sahneye çıkacağı lafları dolaşmaya başladı magazin programlarında.
Yorumlar alaycıydı. Magazinin basının bir bölümü inanmadı, bir bölümü de henüz televizyon programlarında bile canlı şarkı söyleyemeyen Dinçöz'ün bu işi nasıl kıvıracağını merakla beklemeye başladı.
Sonunda, dedikoduların doğru olduğu ortaya çıktı. Petek Dinçöz, ancak "büyük assolistlerin" sahneye çıktığı Günay'da program yapmaya başladı. Televolelerden görüldüğü kadarıyla sesi pek çıkmıyordu şarkı söylerken, ama olsundu, o artık bir assolistti, üstelik de 21 yaşında...
Günay'da "sahne almaya" başladığı günlerden birinde "içini döktü" sevgilisinin magazin müdürü olduğu kanalın muhabirine;
"...kimse başaracağıma inanmıyordu, beni bir tek sevgilim destekledi, bir de Seda ablayla (Sayan), Ebru (Gündeş). Ve ben, bana inanmayanlara inat, çok çalıştım, çok emek verdim, ve işte sahnedeyim. Kıskananlar çatlasın..."
Dinçöz, 17 yaşında girdiği "mankenler dünyasından", "sanatçılar dünyasına" atladı "sesi" ve "hırsı" sayesinde. Kendisini en çok çocukların sevdiğini, zaten önemli olanın da bu olduğunu düşünüyor. Umarız, onu seven çocuklar, kezzap ve mikserde beyin çırpma hayallerinden haberdar değildir...
Meraklısına Not: Petek Dinçöz geçen hafta Kral TV Video Müzik Ödüllerinde, "son yılların en iyi sesi" olarak değerlendirilen Işın Karaca'yı "ezerek", En İyi Çıkış Yapan Kadın Sanatçı Ödülünü aldı. Petek, 1.80'e yakın, manken. Işın, 1.70'lerde, şişman, şarkıcı...