*Dr. Zimmer'ın tarım projesi önerisinden fotoğraf, Türkiye, 1930
Mevsimler sürüklenirken yeme alışkanlıklarımız da sürükleniyor, değişiyor. Bunda en önemli payı, gitgide çoğalan insan müdahalesi oluşturuyor elbette.
Mesela İstanbul Arnavutköy'de yıllarca mandacılık yapılan bölge, 2013'ten bu yana üçüncü köprü, üçüncü havalimanı ve Kanal İstanbul gibi büyük çaplı inşaat projeleriyle gündeme geliyor. Son yıllarda butik mandıra işletmelerinde özenli çömleklerde yediğimiz manda sütünden yoğurt, artık bulunması çok zor bir maden gibi adeta.
Londra merkezli ikili: Cooking Sections
Cooking Sections ismiyle işler üreten Londra merkezli iki sanatçı Daniel Fernández Pascual ve Alon Schwabe de SALT Beyoğlu'nda açılan yeni araştırma sergisinde bir zamanların mevsimlerine, haritadan silinen bölgelere ve geleceği meçhul kıyılara doğru bir yolculuk sunuyor.
Cooking Sections alınıp satılacak işler üretmiyor, bir soru, fikir ve yöntem etrafında çalışmalarını sunuyor. Değişen iklimler üzerinden beslenme, tüketim, dolaşıma sokulan gıdaları inceliyor.
Beş bölümden oluşan sergi, Cooking Sections'ın Türkiye özelindeki çalışmalarına odaklanıyor.
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 1941'de Ankara'da toplanan Birinci Coğrafya Kongresi'nde Türkiye, topoğrafya, iklim, bitki örtüsü ve tarım ile nüfus ve ekonomi gibi koşullara göre yedi coğrafi bölgeye ayrıldı. Kongrede ayrıca, yurdun dört bir yanındaki okullarda kullanılmak üzere, yeni bir dil ve müfredat birliğinin oluşturulması kararlaştırıldı. Kuşaklar boyunca, coğrafya derslerinde iklim, toprak ve mahsul temelinde Marmara, Ege, Karadeniz, Akdeniz, Orta Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin özellikleri anlatıldı. Ancak, gitgide çoğalan insan müdahalesinin sonuçları, kabul gören bu tanımları geçersiz kılmaya başladı. 1950'lerden itibaren tarımın sanayileşmesi, yüksek verim beklentisiyle "modern" tohumlar, zirai ilaç ve kimyasal gübre kullanımını beraberinde getirdi. 1990'larda serbest piyasa ekonomisiyle çeşitli paketli ürünlerin yanı sıra ithal ürünlerin ulaşılabilir olması, küreselleşmenin yenilebilir yerel mahsuller üzerindeki baskın etkisini artırdı. Türkiye coğrafyasına dair yaygın bilgilerin doğruluğu, iklim değişikliğiyle ilgili sorunların karada ve suda gözle görülür şekilde kayıtlara geçtiği 21. yüzyılda daha da tartışmalı bir hâle geldi. | |
Serginin adı, "İKLİMCİL: Mevsimler Sürüklenirken." Etçil, hepçil, yerelci, vejeteryan ya da vegan beslenmeden farklı olarak 'iklimcil' kavramı bir ürünün içerdiklerinden ziyade, gıda üretimi ve tüketiminin seyrini etkileyen alışılmadık mevsim koşulları ve iklim olaylarıyla
ilişkisi üzerinden tanımlanıyor.
SALT Beyoğlu'nun girişindeki "Perişan Eden Hava" bölümü, Anadolu'daki büyük kuraklık ve kıtlıklara odaklanıyor. Gazete kupürleri, şiirler, fosil yapraklar, ağaç halkaları ve parçalarının yer aldığı yerleştirme, meteorolojik verilerin düzenli toplanmadığı dönemlerin iklim koşulları hakkında bilgiler içeriyor.
Ağaç üzerinden tarih yazımı
SALT Araştırma ve Programlar Direktörü Meriç Öner, bu bölümün iklimin değişkenliğini anlattığını söylüyor:
"Hava durumu aslında günlük takip ettiğimiz bir şey. Öte yandan iklimin her dönem kendi içinde değiştiği biliniyor. Son dönemde bunun çok daha hızlandığını biliyoruz. İklim değişikliği gibi. Perişan Eden Hava yerleştirmesinde de meteorojik kayıtlar var. dönemin gazeteleri, yayınları incelendi ve sel baskını, kıtlık gibi sonuçları gözlemlememizi sağlıyor. Zirai ekonomi de iklimle birlikte şekilleniyor. Ürünün bedeli ekolojik tahminlerle değişiyor. Anadolu coğrafyasında eskideh bu kayıtlar nasıl tutuluyordu biraz bunun izini sürüyor."
SALT Kamu Programları Yönetmeni Onur Yıldız ise bu bölümü tasarlarken İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi'nden akademisyenlerle birlikte çalıştıklarını ekliyor:
"Ağaçları nasıl okuyabileceğimizi gösterdiler. Hem dönemin mektupları hem haberleri hem de edebi eserler bize kaynaklık etti. Kıtlığın halkın hafızasında nasıl iz bıraktığını inceledik. Ağaçlar üzerinden 12 bin yıl geriye gittik mesela. Bu çok zihin açıcı bir şeydi bizim için de. Sözlü ve yazılı kaynakları ağaçlarla birlikte okuyor hocalar. Ağaç üzerinden tarih yazımı gibi bir nevi. Gemi tahtaları, kemandan da yapıyorlar bunu."
Şehir büyüdükçe mandaların mekânları daraldı
"Kalıcı Gölet" ise mandaların gündelik güzergâhlarını takip ederek İstanbul çevresindeki sulak alanların nasıl azaldığına bakıyor.
Meriç Öner bu bölümle ilgili şunları anlatıyor:
"İstanbul'un mandası kıymetlidir. Arnavutköy ilçesinde mandalarının nasıl yaşadığı üzerine odaklanıyoruz bu bölümde. Mandalar dolaşarak, kırda gezinerek, yiyerek, çamura yatarak yaşarlar. Bu süreçte o bölgenin çobanlarıyla da görüştük ve onların anlatımına göre mandaların üzerindeki çamurlar kuruduktan sonra parazitlerini bu yolla atıyorlarmış. Dışarıda bir gün tamamlayan hayvanlar. Mandacılık bir üretim olarak var. 20. yüzyılın başında Bulgaristan'dan gelenler mandacılığı taşımışlar. Bu hayvanların doğal döngüsü açık havada yürüyebilmek üzerine kurulu. Ercan Çobanla da tanıştıktan sonra şehir büyüdükçe mekanlarının daraldığını konuştuk."
Manda sütü ve kaymağın önemini vurgulayan bu bölümde Arnavutköy'deki Tayakadın ilçesinde yapılan yapay bir göletten çıkan çamurla yapılan çömlekler yer alıyor. Bu kaplar kullanmak üzere üretildi. Şişhane'deki kendileri de Arnavutköylü olan Hacı Fehmi Özsüt Muhallebicisi ve Mutfak Sanatları Akademisi ile de işbirliği yapılmış. Sergi sonrası Özsüt'ün ürünleri bu çömleklerde satılacak. Arnavutköylü Ercan Çoban'ın ürünleri de MSA'da işlenecek.
Denizlerdeki genetik erozyon
"Kaçakların İzinde" bölümü ise balık çiftliklerinin neden olduğu kirlilik ve deniz canlılarının uğradığı genetik erozyona dikkati çekiyor.
Balık çiftliklerinden kaçan balıkların ve o ortamda doğal olarak yaşayan diğer canlıların karşılaşması sonrası genetik erozyonun meydana geldiğini belirtiyor Meriç Öner. Cooking Sections'ın İskoçya'da somonlar üzerinde çalıştıkları araştırma, Türkiye'de levrek ve çipura üzeriden ilerliyor.
Toprağın ve bedenin tükenişi
Toprak ve doğurganlık hikâyelerine atıfta bulunan "Kurak Topraklar" da kısırlık krizini irdeliyor. Neolitik Çağ'ın Bereketli Hilal bölgesinden tüp bebek turizminin patladığı günümüz İstanbul'una uzanıyor. Sergi süresince bu sunumun izinde, toplumsal cinsiyet, sosyoloji, tarih ve genetik alanlarında çalışan uzmanların "toprağın ve bedenin tükenişi" konusunu farklı yönlerden değerlendiren konuşma programı düzenlenecek.
Meriç Öner, "Doğurganlık, bereket Anadolu topraklarına atfedilmiş. Toprak bir önceki arkeolojik doğurganlığı temsil ederken Türkiye'de 1950'lerde makineli tarım başlıyor. Yapay tohumlar, kimyasallar giriyor. Alışveriş şekli ve üretim değişiyor" diyor.
İki balıkçılın sohbeti
Binlerce yıllık bir fenomenden yola çıkan "Unicum"da ise ziyaretçi, su sıcaklığı ve tuzluluk oranındaki değişimlerin mevcut türlerin göç etmesine ve beklenmedik habitatların ortaya çıkmasına yol açtığı Karadeniz'in Akdenizleşmesi meselesini irdeliyor.
Bu bölümde ziyaretçiler kuş diliyle seslendirilen bir kayıt dinliyor. Deniz ve Yunus isimli iki balıkçıl, deniz suyu sıcaklığındaki artıştan ötürü, yeni bir göç akımıyla birlikte daha önce görülmemiş türlerin Karadeniz'e giriş yapmasından söz ediyorlar.
Deniz: Yıllardır görmedim midye. Deniz salyangozları yiyor onları.
Yunus: Sudaki oksijen de azalıyormuş diyorlar.
Deniz: Doğru. Denizimiz başka bir denize dönüşüyor.
Yunus: Hiç kelebek balığı gördün mü?
Deniz:Yok oldu.
Yunus:Yaldız başlı sinarit?
Deniz:Yok oldu.
Yunus: Çipura?
Deniz: Yok oldu.
Yunus: Istakozla karides de mi yok?
Deniz: Yoklar.
Yunus: Kılıç balığı, yılan balaığı?
Deniz: Hiçbir şey kalmadı. Sadece birkaç deniz tarağı ile kaya midyesi var.
"İKLİMCİL: Mevsimler Sürüklenirken", 22 Ağustos 2021'e kadar SALT Beyoğlu'nda ziyaret edilebilir.
(AÖ)