Haberin İngilizcesi için tıklayın
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Aile konusunu da anayasaya değişikliğine koyalım” söylemiyle başlayan tartışmalar 41. maddede yapılması öngörülen değişiklikle devam ediyor.
Düzenlemeye konu olan 41. maddede yer alan “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” ifadesi kanundan çıkartılarak yerine “Aile kadın ve erkekten oluşur” ifadesi konacak.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ getirilmesi planlanan düzenlemeyle ilgili olarak maddedeki eşler ifadesinin kaldırılarak muğlaklığının giderileceğini söyledi.
Anayasa tartışmalarının öncesinde ve sonrasında ise ilki İstanbul’da olmak üzere Ankara, İzmir, Urfa ve Konya’da LGBTİ+’ları hedef alan “Aileler Saldırı Altında” başlıklı mitingler düzenlendi.
"LGBTİ+'lara aba altından sopa gösteriliyor"
Aktivist avukat Yağmur Birdal’a göre Anayasada yapılacak aile düzenlemesi LGBTİ+’lara aba altından sopa göstermek. Birdal değişikliğin ve iktidar söylemlerinin LGBTİ+’ları nasıl etkileyeceğini şu sözlerle anlattı:
“Türk Medeni Kanunu’nda evlenmeye ilişkin hükümler hali hazırda zaten cinsiyet haneleri kadın ve erkek olan kişilere uygulanıyor. Türk Medeni Kanunu açıkça cinsiyet hanesindeki ikili cinsiyeti yani bir kadın ve erkek arasındaki ilişkiyi onaylıyor. Kanun teklifine konu olan değişiklik bu noktada malumun ilamından başka bir şey değil gibi gözükse de buradaki hamle LGBTİ+‘lara aba altından sopa göstermektir.
“En başından beri AKP’nin LGBTİ+’lara yönelik yürüttüğü politika, erkek egemen aile kurumuna vurgu yapılarak farklı cinsel yönelimleri pedofili ile eşdeğer tutarak kriminalize etme ve fobik davranışları körükleyerek seçimlere giden süreçte kırılgan, halen toplumsal görünürlüğü ve haklara erişimi kısıtlı bir grubu bilerek hedef haline getirmektir. Bu süreçte iktidarı ve meşruluğu sarsılan başka ülke yönetimlerini örnek aldığı açık. Afrika kıtasında bunun sonuçlarını görüyoruz.
“Buradaki asıl mesele malumun ilamının ardına sığınılmış bir nefret politikası. Bu anayasa değişikliğinin tartışılması kamusal alanda mücadele edilen nefreti körüklüyor. İkili cinsiyet sistemine dahil olmayan kişilerin devletçe yok sayılma ihtimali yine manipülatif bir dille karşımıza çıkıyor. Kanunun lafzından bu çıkmaz diyebilirler ancak biz o lafzı nasıl eğip bükebileceklerini önceki deneyimlerimizden biliyoruz.”
"Tartışma alanı o kadar dar ki en başa dönüyoruz"
“Kanun ve uygulamanın paralellik göstermediğini en acı örneklerle koruma kararı olmasına rağmen öldürülen binlerce kadının öykülerinden biliyoruz. Evet, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde bu haklar korunuyor.
“Ancak uygulamada kaç tane trans cinayeti için etkin soruşturma yürütülüyor, LGBTİ+’ların sırf cinsel yönelimleri, cinsel kimlikleri nedeniyle işyerlerinde uğradıkları mobbing, işe alınmama gibi çok can alıcı sorunları ile ilgili kaç tane içtihat var? Akran zorbalıklarına ilişkin kaç tane önleyici, destekleyici mekanizma var? Trans mahpuslar için özel düzenlemeler neden yok? Biz bu durumla mücadele ederken iktidar yarattığı gündemlerle tartışma alanını o kadar daraltıyor ki, en başa dönüyoruz. Attığımız ilk sloganlardan birini daha yüksek sesle yılmadan tekrarlıyoruz ‘LGBTİ+’lar vardır.’’
"Kamusal bilincin oluşturulması gerekiyor"
Birdal bu kanun değişikliğinin toplumdaki etkisini ve bu etkilerle başa çıkmak için yapılması gerekenleri ise şöyle özetledi:
“Toplumun bilinçlendirilmesi ve dönüşümü için en azından bazı hususlarda kamusal alanda ortak bir tepkinin oluşması gerekiyor. Örneğin çocuk yaşta evlilik bugün halen bir sorun olsa da kolay kolay kimse bunu teşvik edici, onaylayıcı bir konuşmayı kamusal alanda yapamıyor veya ağır tepkilerden kaçamıyorsa LGBTİ+’ların varoluşları ve haklarının tanınması bakımından da bu kamusal bilincin oluşturulması gerekiyor.
“İktidar söylemleri ile bu kamusal bilincin oluşmasının önüne o kadar net bir şekilde geçiyor ki, utanması, çekinmesi, ağır tepkiler alması gereken kitleler sözde anayasal haklarını kullanıyorlarmış gibi megafonlarla bağırıp yürüyorlar. Utanç, bu yüzden önemli bir duygu. AKP, bu insanların utanç duygularını barındırmamalarını öyle bir meşrulaştırdı ki, bu söylemlere devam ederse eskiden kısık olan o sesler artık meydanlarda daha fazla megafonla konuşacak.”
(ED/HA)