Pornografi artık sadece birilerinin arayıp bulduğu, satın aldığı, ulaşmaya çalıştığı bir şey olmaktan çıktı. Artık herkes, her an, pornografinin malzemesi olabiliyor, özel hayatı saygısızca röntgenlenerek porno sektörüne armağan edilebiliyor.
Yazıyı yazmak üzere bilgisayarın başına oturduğumda, İnternet alemlerinde yer alan tahayyül edilemez çirkinlikteki tecavüz fantezileri ve kadın imzası atılmış olsa da erkekler tarafından yazıldığı aşikâr olan tecavüzü meşrulaştırma hikâyeleri üzerine yazmaktı maksadım.
Kaset vakaları az değil
Ben yazıyı kurgularken, Özçelik'le ilgili mailler dolaşmaya başladı ortalıkta. Genç bir kadının tecavüze uğramasını izliyordu herkes.
Daha önce de ifşa edilen kaset vakaları olmuş, bir takım ünlü kadınların görüntüleri basına ve İnternet'e satılmış, mahremiyetin deşifresi yeni bir sektör haline gelmeye başlamıştı.
Ancak bu defa olay bir tecavüz. Kendinde olmadığı gayet belli olan kadına işkence yapılan, tecavüz edilen bir durum söz konusu olan. Olayın İnternet'e, ardından da basına yansımasıyla birlikte, "Gamze Özçelik olduğu iddia edilen..." cümleleriyle başlayan haberler yapıldı.
Peki travma?
Ardından Özçelik görüntülerdeki kadının kendisi olduğunu ve eski sevgilisi tarafından ilaç içirilerek tecavüze uğradığını açıkladı. Bunun üzerine haberlerin ardı arkası kesilmedi tabii. Özçelik'in nişanlısının onu terk ettiği, nişanlının ailesinin genç kadını istemediği gibi yorumlarla mevzuun iyice cılkı çıkarıldı.
Hiç kimse, Özçelik'in şimdi nasıl bir travma geçirdiğiyle ilgilenmedi. Ve ne yazık ki, bundan sonra sadece kendisini ilgilendiren bir durum olarak evlense de evlenmese de, adının önünde uzunca bir süre bu olayla anılacak olmanın onu nasıl bir bunalıma sokacağı da umursanmadı.
Mağdurun Özçelik olması konuyu basının gözünde ballandırdı tabii, onun ruh halini dert edinmek olacak şey miydi? Zaten Hülya Avşar da eşiyle ilgili kararını vermiş, boşanmışlardı. Yeni konu lazımdı.
Karşı çıkmalıyız
Dolayısıyla bu tip haberleri yapan basın mensuplarına da kimin başına gelirse gelsin bir tecavüze karşı çıkmak gerekliliğini hatırlatmakta da fayda var.
Çünkü kameralı cep telefonlarının yaygınlığı ve birtakım ilaçların piyasada kolayca bulunabilirliği düşünülürse bu görüntülü tecavüzün, hepimizin, bütün kadınların başına gelmesi işten bile değil.
Yani, hiç yakınımızda olmasa da kimin başına gelirse gelsin, karşı çıkmamız gereken bir durum var ortada.
Gazetelerdeki fotoğraflar
Özçelik, sanki bu olayda pek suçlanmadı ya da yargılanmadı gibi görünüyorsa da, mesela öncelikle bu konunun anlatılma biçimine ve mağdurun ruh halini kollanmadan sürekli iddialar üzerinden yazılan yazılara da artık birisi dur demeli diye düşünüyorum.
Basında kollanmayan sadece Özçelik'in ruh hali olmadı. Haberin yayınlandığı bütün gazetelerde kullanılan gündelik bir görünüm değil de, olayı bir şekilde çağrıştıran fotoğraflar onu yeniden yeniden bir malzemeye dönüştürdü ne yazık ki.
İlle de kadının aşağılamak
Bir tecavüz haberinde bir kadının fotoğraflarının bu şekilde kullanılmasının ne meslek etiğine ne de vicdana sığar yanı var.
Ancak, medyanın dişlileri böyle işliyor. Yayınlanan bir intihar haberi de olsa, bir otomobil reklâmı da olsa kullanılan fotoğraf muhakkak kadını aşağılıyor. Meslek örgütlerinin bu konuda müdahale edecek gücü olmaması ne acı.
Ve Birand!
13 Eylül akşamı Kanal D Ana Haber Bülteni'nde Özçelik'e yönelttiği sorularla basında vicdan ve meslek etiği tartışmalarında örnek olmaya aday olan yeni isim ise şahsen önerimdir, Mehmet Ali Birand olsun.
"Çok konuşulan insan olmak hoşuna gidiyor mu?", "Bir taraftan bu kadar da konuşulmak da ne olursa olsun hem kariyerine hem de diziye ilgiyi artırıyor. Her olayın hem iyi tarafı hem de kötü tarafı. Sen neresinden bakıyorsun olaya?", "Gamze sen son derece profesyonel bir insansın. Bunca badireye rağmen orda çalışıyorsun. Üstelik kardeşini de okutan bir insansın. Sen öyle aileden de zengin biri değilsin," gibi sorularla, üstelik kimi soruları yineleyerek yaptığı şeyi gazetecilik midir sormak isterim kendisine.
Dikkatinizi çekerim, sorular bir tecavüz mağduruna soruluyor. Birand, görünen o ki, Reha Muhtar'la Fatih Altaylı sentezi bir gazeteciliğe soyunmuş.
Erkeklikten soyunmak
Özçelik ihtimal ki, Birand'ın kendisine bu muameleyi yapmayacak bir gazeteci olduğunu düşünerek sorularını cevaplamayı kabul etmiştir.
Ancak izlediğim kadarıyla üzgün ve hayal kırıklığına uğramış bir şekilde Birand'ı duyarlılığa davet etmek zorunda kalıyor röportajın sonunda.
Bunca yıllık gazeteciye gazetecilik öğretecek halimiz yok demek isterdim ama hakikaten M.Ali Birand'ın öğreneceği çok şey var daha.
Önce erkekliğinden sıyrılıp, tecavüze uğramış bir kadınla nasıl röportaj yapılacağını öğrenerek işe başlamasını tavsiye ederim kendisine.
İki farklı hayattan iki kadın
Yazıyı yazarken, geçtiğimiz aylarda gazetelerde çıkan bir haberi hatırladım. İzmir'de evine hırsız giren genç bir kadın, hırsızın tecavüzüne uğruyor, ardından bağırarak, imdat istiyor ve komşuların yardımıyla hırsız yakalanıyordu.
Ancak, daha sonra genç kadını nişanlısı terk ediyor, patronu işten çıkarıyor, ev sahibi de evinden atıyordu. Haber başlıklarını hatırlamaya çalıştım, "hırsızın hiç mi suçu yok" başlıklı bir haber kalmış aklımda.
İki farklı dünyadan iki genç kadın. Muhtemel ki, yine iki farklı dünyadan iki erkek. Hiçbir fark yok aralarında. Yine de söylemeden geçemeyeceğim, otobüslerde bile cep telefonlarıyla bacaklarımızı fotoğraflamaya çalışan erkekler, bu işlerin sadece "stajyerleri" anlaşılan. "Eğitim"lerini tamamlayanların kimler olduğu da ortada... (BD/BA)