Fotoğraf: Sosyal medya
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Sincan 2 Nol’u F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nden mektup gönderen akademisyen Cihan Erdal, “Haklılığın verdiği inançla, hep yapmaya çalıştığım gibi, kimseyi incitmeden, entelektüel dürüstlüğü kaybetmeden, çıkarsız olarak hakikatin, aklın, vicdanın, insanlık, doğa ve tüm canlılar için ortak iyinin peşinde koşmaya devam edeceğim” diyor.
Kanada’daki Carleton Üniversitesi’nde doktora öğrencisi ve akademisyeni olan Cihan Erdal, tez saha çalışmasını sürdürmek üzere İstanbul’da bulunduğu 25 Eylül 2020 Cuma günü gözaltına alındı ve 2 Ekim 2020’de 17 kişi ile birlikte tutuklandı.
“Yetiştiğim toplumu başarıyla temsil ettim”
Erdal’ın mektubun tamamı şöyle:
“Kanada'nın Ottawa şehrindeki Carleton Üniversitesi Sosyoloji ve Antropoloji Bölümü’nde doktora adayıyım.
“2017 yılından bu yana Carleton Üniversitesi’nde öğretim asistanı ve araştırma asistanı olarak çalışmaktayım. Aynı zamanda üniversitemiz bünyesinde kurulan Gençlik Araştırmaları Merkezi'nin [Centre for Urban Youth Research (CUYR)] koordinatörüyüm. Pozisyonum kapsamında farklı ülkelerden (Kanada, ABD, İngiltere, Yeni Zelanda, Kenya, Romanya vd.) gençlik alanında çalışan araştırmacı, akademisyen ve aktivistleri bir araya getirerek bilgi ve politika üretiyoruz.
"Farklı ülkelerdeki gençlik, yurttaşlık eğitimleri ve müfredatların içerikleri, toplumsal hareketlerde gençlerin rolü, aktivist gençlerin deneyimleri ve genç olma halleri gibi çeşitli konularda çalışıyorum.
“2013-2017 yılları arasında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde, 2017 yılından bu yana ise Kanada'nın başkenti Ottawa’da akademik çalışmalarımı ilmek ilmek işledim.
"Halen 60 küsür yaşında çiftçilik yaparak geçinen annem ve babamın, değerli eşimin ve birlikte çalıştığım kıymetli hocalarımın koşulsuz destekleri sayesinde önemli araştırma bursları kazandım. 2017 yılından beri burslu olarak okuduğum ve çalıştığım Carleton Üniversitesi’nde genç bir Türk akademisyen olarak içerisinde yetiştiğim toplumu ve kültürü başarıyla temsil etmeye gayret ettim.
‘Katılmadığım bir toplantıdan tutukluyum’
“Ancak sizler ismimi son dönemde yaşadığımız haksızlıkla duymuş olabilirsiniz. Ailemi ziyaret etmek, yeğenimin doğumunu görebilmek ve doktora tez saha çalışmamı sürdürmek üzere geldiğim İstanbul’da 25 Eylül 2020 günü gözaltına alındım. Bundan 7 yıl önce, 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde meydana gelen Kobani protestolarına ilişkin dava kapsamında 5 aydır siyasi rehine olarak Ankara Sincan Cezaevi'nde tutulmaktayım.
“Bugün birtakım siyasi hesaplar doğrultusunda, hiçbir sorumluluğumun bulunmadığı bir olay nedeniyle özgürlüğüm keyfi ve hukuksuz biçimde gasp edilmekte. Bu durum, 4 yıldır binbir emekle yürüttüğüm doktora araştırmamı ve bursumu kaybetmem riskini oluşturuyor. Bütünüyle asılsız ve temelsiz iddialarla, siyasi saiklerle yalnız bireysel özgürlüğüm, eğitim ve çalışma hakkım değil, evrensel hukuk norm ve değerleri de gasp edilmekte.
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Daire’nin 22 Aralık 2020 tarihli Selahattin Demirtaş kararı çok kesin olarak işaret etmektedir ki, objektif bir gözlemciyi ikna edebilecek, tutukluluğumuzu haklı gösterebilecek tek bir somut delil söz konusu değildir. Her ne kadar yeni bir dosya olarak sunulmaya çalışılsa da, AİHM Büyük Daire’nin sayın Demirtaş kararı, yeni bir başvuruya gerek olmaksızın, haksız ve keyfi tutukluluğumuzun derhal sonlandırılmasını gerektiren bir karardır.
“Hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, demokrasi ve özgürlüklere inanan her kesim ve yurttaşın yaşadığımız bu akılalmaz adaletsizliğe karşı ses çıkarması ülkemizin demokratik geleceği açısından büyük anlam taşıyacak.
“Katılmadığım bir toplantı, paylaşmadığım bir çağrı nedeniyle yargılanmamın tuhaflığı bir yana, şiddetin vaizlerine hayatın her alanında ama’sız, fakat’sız itiraz etmiş biri olarak, elem verici bir şiddet olayı ile ilgili dehşet verici suçlamalara maruz kalmamı hukuk ve adalet adına utanç verici bulduğumu söylemek zorundayım.
"2015 yılında asker oğlunu yitirmiş bir Kürt babanın acılı çığlığını haberleştiren bir gazete linkini paylaşmış olmamın, tek cümlelik “bu savaş bizim savaşımız değil” yorumumun “delil” niyetine “terör örgütü destekçiliği” olarak sunulmaya çalışılması, yalnızca bana ve sevdiklerime değil aynı zamanda ülkemin geleceğine de yapılan bir kötülük.
"Dünyadaki tarihsel birçok farklı deneyimden anladığım odur ki, terörizmi asıl beşleyen şey, “yurttaş”ın yerine “teröristler-terör destekçileri” ve “terörizme karşı mücadele edenler” ikiliğinin ikame edilmeye çalışılmasıdır. Nefret çarkını sürekli kılan, düşman yaratma takıntısından kurtulamayan zihniyettir. Antimilitarist olmak, savaşa dünyanın hangi yerinde olursa olsun karşı olmak suç değildir.
'Sevgi dilinden ayrılmadım'
“Şiddetin karşıtı salt etik bir şiddetsizlik değildir; elbette şiddetsizlik ilkesi demokratik siyasetin olmazsa olmaz koşuludur. Ancak bunun da ötesinde, şiddetin karşısında sözün ve hakikatin güçlü aktörlüğünün inşası gereklidir. Bütün biçimleriyle ve katmanlarıyla (fiziksel, sembolik, eril, vd.) şiddetin karşısında radikal, etik ve aktif bir tutum alarak yaşamlarımızdan söküp atmayı hedeflemedikçe demokratik bir toplumu var edemeyiz; hep bu inançta oldum. Ne PKK şiddetini ne de devletin yurttaşa şiddetini onaylayan bir tutum içerisinde asla olmadım.
“Yaşadığımız yüzyılın, şiddet çağı olan 20. yüzyıldan gerçek manada farklı bir dünyayı doğurabilmesi için sözün, konuşmanın, diyaloğun, müzakerenin temel ihtiyacımız olduğunu savundum.
“Yeşil Sol Parti üyesi ve HDP MYK üyesi olduğum dönemde, eşitsizlikler, adaletsizlikler, acılar arasına ayrım ve hiyerarşi koymaksızın söz söylemeyi hedefleyen ‘Türkiyelileşme’ siyasetinin şiddeti köklü ve kalıcı biçimde sonlandırabilme potansiyeline inandım.
"Birbirini önyargılardan uzaklaşarak duyan, konuşan, anlayan yurttaşların çoğalması ülkemin kaderini yoksullar, fazladan görülenler ve yok sayılanlar lehine değiştirebilirdi. İktidarların, profesyonel siyaset erbablarının konuşup gençlerin öldüğü bir gerçeklikten ülkenin Türk, Kürt, Ermeni, Laz, farklı etnik, inançsal, cinsel, politik kimliklere sahip gençlerinin birbirleriyle konuştuğu, tartıştığı, birlikte eylediği demokratik barışçıl atmosfere geçişi heyecanla arzuladım.
"Beni hakikat anlatıcılığıyla, sözün gücüyle, vicdanın sihriyle bir şeyleri değiştirebilmenin mümkün olduğuna kuvvetle inandıran ahparig Hrant Dink’in ruhuydu. Aktif siyasetten uzaklaştığım ve Kanada’da akademik çalışmalarıma odaklandığım son 4 yılda da şiddetsizlik, barış ve sevgi dilinden ayrılmadım.
“Tam 7 yıl sonra hazırlanan bir iddianame ile şahsıma yöneltilen akla ziyan suçlamalar, bilhassa, tek bir delil dahi olmadan “talimatla hareket ettiğim” ithamı son derece ağır bir manevi şiddettir.
“Hele ki, Türkiye’deki sol-sosyalist partilerin bürokratik yapılanmalarını, gençleri eşit özneler olarak konumlandırmayan gerontokratik kodlarını, yaş, deneyim ve cinsiyet temelli hiyerarşiyi kıyasıya eleştirmiş, dönüştürmeye çalışmış ve bu konularda akademik araştırmalar yapmış biri olarak, “talimatla hareket etmenin” imasını bile kişiliğime, kimliğime yöneltilmiş bir şiddet olarak görürüm. Yapılmakta olan, masumiyet karinesinin, lekelenmeme hakkının, adil yargılanma hakkının ağır bir ihlalidir.
'Dayanışma için teşekkürler'
"Hakikatle ithamlar arasındaki keskin ve ironik tezatlık o denli ayan beyan ortada ki, çoğunluğu memleketim Akhisar’da yaşayan farklı görüşlerden akrabalarımız, köylülerimiz, Türkiye, Kanada ve dünyanın dört bir yanından aydın, akademisyen, öğrenci arkadaşlarım, üniversitem, dostlarım, ailem ve eşim hukuk arayışımıza ve mücadelemize ilk andan beri muazzam bir destek vermektedirler, Hannah Arendt’in dediği gibi, “iktidardakiler her tür tertibe girebilirler, ama hakikatin yerini alabilecek geçerli bir şeyi ne keşfedebilir, ne de icat edebilirler.” (Geçmişle Gelecek Arasında, 1996, s.349). Bütün politik kötülükler er ya da geç kamunun vicdanında mahkum olur, modern tarihin bize öğrettiği budur.
“Geçtiğimiz Kasım ayı içerisinde sayın Adalet Bakanı Abdülhamid Gül’den birkaç kez şu cümleyi işittik: “Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun. Bizim yargıçlardan, yargı mensuplarından beklediğimiz budur.” V. Charles’ın halefi I. Ferdinand’a ait olduğu söylenen bu kadim vecizenin “dünya yıkılsa adalet yerini bulmalıdır” (Fiat justitia, et pereat mundus) sözünün bugün yetkili ağızlardan hatırlatılıyor oluşu manidardır. Aslında nacizâne beklentimiz, ne kıyametin kopması ne dünyanın yıkılmasıdır; anayasal bir zorunluluk olan AİHM ve AYM kararlarının uygulanmasıdır. İnsan yaşamının ve haklarının kutsal sayılması ve gereğinin yerine getirilmesidir.
“Gözaltına alındığım ilk andan itibaren varlığını yanımda hissettiğim, mektuplarıyla, mesajlarıyla, duaları ve iyi dilekleriyle desteklerini sunan herkese ayrı ayrı teşekkür etmek isterim.
“Eğer bir “örgüt”le irtibatım kurulmak isteniyorsa, bulunacak tek adres, birlikte çalışmaktan onur duyduğum ülkenin ve dünyanın yüz akı akademisyenleri, aydınları, yeryüzünü daha iyi bir yer haline getirmeye uğraşan aktivistleri, dostlarım, akrabalarım, ailem ve eşimden oluşan koca bir iyi insanlar olacaktır.
“Haklılığın verdiği inançla, hep yapmaya çalıştığım gibi, kimseyi incitmeden, entelektüel dürüstlüğü kaybetmeden, çıkarsız olarak hakikatin, aklın, vicdanın, insanlık, doğa ve tüm canlılar için ortak iyinin peşinde koşmaya devam edeceğim. Evrensel hukuk norm ve değerlerinin ve elbet aşkın, dayanışmanın ve iyiliğin kazandığını mutlaka göreceğiz.
"Özgür günlerde görüşmek dileğiyle, Şubat 2021 Sincan F2 Cezaevi"
Ne olmuştu?Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatıyla 7 ilde 82 kişi hakkında gözaltı kararı verilen Kobani eylemlerine ilişkin operasyon kapsamında akademisyen Cihan Erdal, Prof. Dr. Beyza Üstün ve Can Memiş de 25 Eylül 2020 Cuma günü gözaltına alındı. Kanada'daki Carleton Üniversitesi'nde doktora öğrencisi olan Erdal, tez araştırması kapsamında İstanbul'daydı. 2 Ekim 2020 Cuma günü Cihan Erdal HDP'nin gözaltına alınan eski MYK üyelerinin de aralarında olduğu 17 kişiyle birlikte tutuklandı. Soruşturma kapsamında toplamda 108 kişi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçlarını Soruşturma Bürosunca iddianame hazırlandı ve Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi, hazırlanan Kobani iddianamesini kabul etti. İddianamede 27'si tutuklu, 6'sı hakkında adli kontrol kararı, 75'i hakkında da yakalama kararı bulunan 108 kişi için 38'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. Ceza istenenler arasında HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da bulunuyor. İddianame, AİHM Büyük Daire'nin 22 Aralık 2020'de Demirtaş için verdiği "Derhal tahliye edilsin" kararından sekiz gün sonra, 30 Aralık 2020'de hazırlanmıştı. İddianameden Anadolu Ajansı'nın (AA) aktardığına göre, iddianamede şu suçlamalara yer verildi: "Sanıkların terör olaylarını, başlamasında ve devamında sorumlu düzeyde organize etmeleri, örgütün talimat bütünlüğü içinde şiddetli sokak olayları şeklinde ülke geneline yayıp terör olaylarına kitlesel boyut kazandırmak için örgüte müzahir taban kitleye talimatlar vermiş olmaları, talimat aldıkları kişilerin örgüt içi pozisyonları, teşhis beyanlarının içeriği, talimatların uygulanış biçimleri ve iletildiği muhatapları, olaylarda inisiyatif almaları, ısrarlı şekilde kararları uygulama biçimleri, örgütün amaçları doğrultusunda aldıkları sorumlulukların ağırlıkları, olayları sorumlu düzeyde organize ettikleri anlaşılmıştır. "Şüpheliler hakkında örgüt adına bu yönde faaliyetler yürüttüklerine ilişkin yapılan diğer tüm tespitler birlikte dikkate alındığında, şüphelilerin PKK/KCK silahlı terör örgütünün sözde yöneticisi olarak kabul edilmeleri gerektiği, bu kabulün sonucu olarak TCK'nın 220/5. maddesi gereğince örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendiği belirlenen bütün suçlardan bu madde gereğince ayrıca sorumlu oldukları tespit edilmiştir." Suçlamalar Olay tarihlerinde ülke genelindeki tüm eylemlerden sorumlu tutulan 108 kişiye yöneltilen suçlamalar şöyle: Birer kez "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma", 37'şer kez "insan öldürme", 31'er kez "insan öldürmeye teşebbüs", 24'er kez "yağma", 38'er kez "alıkoyma", 1750'şer kez "alıkoymaya teşebbüs", 397'şer kez "yakarak mala zarar verme", 1060'ar kez "kamu malına zarar verme", 503'er kez "yakarak kamu malına zarar verme", 53'er kez "iş yeri dokunulmazlığını ihlal", 294'er kez "geceleyin iş yeri dokunulmazlığını ihlal", 26'şar kez "geceleyin açıktan hırsızlık", 20'şer kez "açıktan hırsızlık", 114'er kez "hırsızlık", 272'şer kez "geceleyin hırsızlık", 5'er kez "basit yaralama", 43'er kez "silahla basit yaralama", 264'er kez "kamu görevlisini silahla basit yaralama", 7'şer kez "kamu görevlisini kasten basit yaralama", birer kez "kemik kırığı oluşacak şekilde kasten silahla yaralama", birer kez "kamu görevlisini kemik kırığı oluşacak şekilde kasten silahla yaralama", 78'er kez "silahla kasten yaralama", 51'er kez "kamu görevlisini silahla yaralama", 3'er kez "iş ve çalışma hürriyetinin ihlali", 4'er kez "ibadethanelere zarar verme", birer kez "düşük yapmaya neden olma", 24'er kez "bayrak yakma", 25'er kez "5816 sayılı yasaya muhalefet" ve "suç işlemeye tahrik etmek". Sanıklar Mezopotamya Ajansı'nda (MA) yer alan habere göre, iddianamede şu kişilere suçlama yöneltiliyor: Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Selahattin Demirtaş, Selma Irmak, Sırrı Süreyya Önder, Gülfer Akkaya, Gülser Yıldırım, Gültan Kışanak, Ahmet Türk, Ali Ürküt, Alp Altınörs, Altan Tan, Ayhan Bilgen, Nazmi Gür, Ayla Akat Ata, Aysel Tuğluk, İbrahim Binici, Ayşe Yağcı, Nezir Çakan, Pervin Oduncu, Meryem Adıbelli, Mesut Bağcık, Bircan Yorulmaz, Bülent Barmaksız, Can Memiş, Cihan Erdal, Berfin Özgü Köse, Günay Kubilay, Dilek Yağlı, Emine Ayna, Emine Beyza Üstün, Mehmet Hatip Dicle, Ertuğrul Kürkçü, Yurdusev Özsökmenler, Arife Köse, Ayfer Kordu, Aynur Aşan, Ayşe Tonğuç, Azime Yılmaz, Bayram Yılmaz, Bergüzar Dumlu, Cemil Bayık, Ceylan Bağrıyanık, Cihan Ekin, Demir Çelik, Duran Kalkan, Elif Yıldırım, Emine Tekas, Emine Temel, Emrullah Cin, Engin Karaaslan, Enver Güngör, Ercan Arslan, Fatma Şenpınar, Fehman Hüseyin, Ferhat Aksu, Filis Arslan, Filiz Duman, Gönül Tepe, Gülseren Törün, Gülten Alataş, Gülüşan Eksen, Gülüzar Tural, Güzel İmecik, Hacire Ateş, Hatice Altınışık, Hülya Oran, İsmail Özden, İsmail Şengül, Kamuran Yüksek, Layika Gültekin, Leyla Söğüt Aydeniz, Mahmut Dora, Mazhar Öztürk, Mazlum Tekdağ, Abdulselam Demirkıran, Mehmet Taş, Mehmet Tören, Menafi Bayazit, Mızgın Arı, Murat Karayılan, Mustafa Karasu, Muzaffer Ayata, Nazlı Taşpınar, Neşe Baltaş, Nihal Ay, Nuriye Kesbir, Remzi Kartal, Rıza Altun, Ruken Karagöz, Sabiha Onar, Sabri Ok, Salih Akdoğan, Salih Müslüm Muhammed, Salman Kurtulan, Sara Aktaş, Sibel Akdeniz, Şenay Oruç, Ünal Ahmet Çelen, Yahya Figan, Yasemin Becerekli, Yusuf Koyuncu, Yüksel Baran, Zeki Çelik, Zeynep Karaman, Zeynep Ölbeci, Zübeyir Aydar. |
(EMK)