IPS İletişim Vakfı'nın düzenlediği Okuldan Haber Odasına (OHO) eğitimi üçüncü gününde, Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Mahmut Çınar'ın medya ve nefret söylemi sunumuyla devam etti.
Nefret söylemi kavramını, içerisinde bir duygu olarak nefreti barındırması dolayısıyla sorunlu bulduğunu belirterek söze başlayan Çınar, nefret söyleminin temelinde ayrımcılığın bulunduğunu; ayrımcılığın ise önyargı ve stereotip (kalıp yargı) olmak üzere iki temel kavrama dayandığını anlattı.
Önyargı ve stereotipin 'bilinmeyen bir durumla karşılaşıldığında gelişen doğal süreçler sonucu oluştuğuna' işaret eden Çınar, bu ikilinin öncelikle devlet tarafından yaratıldığını, medya tarafından ise tehlikeli boyutlara varacak biçimde kullanılabildiğini söyledi:
"Bu önyargı ve stereotipleri kim yaratıyor? Öncelikle devlet. Ulus inşası, homojen toplum yaratma süreçlerinde devlet bir 'biz' algısı yaratmak, bir kimlik konsensüsü oluşturmak zorunda. Türkiye'de bu konsensüs, Türk, erkek, Sünni, heteroseksüel olmak üzerine inşa edilmiştir.
Anaakım medya da tıpkı devlet gibi, kendini çoğunluğa hitap eden olarak görmek durumunda fakat o çoğunluğu tanımıyo. Bu kez hayal etmesi gerekiyor. Mesele de buradan çıkıyor. Örneğin neden arka sayfa güzeli var? Çünkü okuyucuyu erkek olarak hayal ediyor. Yaygın olmak adına çoğunluğun baskın değerleriyle uzlaşmak zorunda hissediyor."
"Ayrımcı söylemler dilimize yerleşmiş durumda"
Çınar ayrıca, stereotiplerin medyada bir tür 'anlama kısayolu' olarak da kullanıldığını, haberi ilginç kılmak adına Ermeni, eşcinsel, Yahudi gibi kimliklerin öne çıkarılabildiğini söyledi:
"Bazen bilinçli olarak yapılmıyor. Ayrımcı, ötekileştirici söylemler dilimize o kadar yerleşmiş ki… Belki sizin babanız 'Ermeni' diye küfrediyordu, belki çevrenizde 'çingene' sözcüğü aşağılayıcı bir ifade olarak kullanıyordu. Medyada yer alan birçok kimse için de durum böyle olabiliyor."
Nefret söylemi nedir, ne değildir?
Çınar, nefret söylemi tanımını ise şöyle yaptı:
"Bir gruba, bir grubun üyelerine yönelik ifade nefreti teşvik ediyorsa ve bu teşvikin sözde geçerli nedeni o gruba isnat edilen özelliklere; bir grup, bir kimlik ve/ veya kimliğin üyeleri sırf bu gruba üye oldukları için aşağılanıyor, ikinci sınıf görülüyor, birşeylerin faili sayılıyor; ya da bu grupların ya da üyelerinin aşağılanmaları, ikinci sınıf görülmeleri, haklarından mahrum edilmeleri meşru gösteriliyor ise o metin, o konuşma, o fotoğraf, o video o illüstrasyon vs, nefret söylemi içermektedir."
Çınar medyada nefret söyleminin tanımlanma yollarını ise şöyle sıraladı:
* Normali tanımlayarak,
* Çoğunluğun kimliğe dayalı duygularına hitap ederek,
* Ötekini belirginleştirerek,
* Çoğunluktan olmayana dair önyargıları yeniden üreterek,
* Stereotipleri kullanarak ve yeniden üreterek.
"'Velev ki ibneyiz' demek, karşı tarafın gücünü elinden almak"
Gelen sorular üzerine nefret söylemi tartışması, OHO katılımcılarının verdikleri örneklerle de çeşitlendi. Tartışmada, önceki gün gerçekleşen LGBT Onur Yürüyüşü'nde taşınan 'Velev ki ibneyiz', 'Velev ki dönmeyiz' tarzındaki pankartlara da atıfta bulunuldu. Çınar, 'Velev ki ibneyiz' ifadesinin söylem mücadelesinin güzel bir örneği olduğuna işaretle "Bu karşı tarafın gücünü elinden almak demek. Sözcükleri önemli mücadele alanları olarak görmemiz gerekiyor" dedi.
"Hrant Dink öldürüldüğünde sadece o öldürülmedi"
Nefret suçlarına da değinen Çınar, nefret söylemi ve nefret suçlarının birbirine karıştırılabildiğini söyledi, bu konuda Türkiye'de de bir çalışma yürütüldüğünü ancak düzenlemeye dair ifade özgürlüğünü sınırlandıracağı yönünde şüpheler bulunduğuna değindi:
"Nefret suçlarının temelinde suçun nefret saikiyle işlenmiş olması yatıyor. Nefret suçları yasasının doğru uygulanabildiği ülkeler var. Örneğin Alexander'ın Hasan'ı öldürmesinin cezası 15 yılsa, Hasan'ın Müslüman olduğu için öldürülmesinin cezası 30 yıldır. Nasıl ki Hrant Dink öldürüldüğünde sadece o öldürülmedi, aynı zamanda tüm Ermenilere saldırıldı… Çünkü bu bir nefret suçuydu, cezasının da bu yüzden daha ağır olmasını bekliyorduk."
Çınar, nefret söylemiyle mücadelede ise öncelikle nefret söyleminin ifşa edilmesinin önemli olduğunu söyledi; bunun yanında nefret söyleminin psikolojik-tarihsel kökenlerini ve nedenlerini ortaya koymanın, olumsuz algıların çoğunun eğitim sisteminden kaynaklandığını görmek ve bu doğrultuda müfredat çalışmaları yapmanın, yasaklayıcı-kısıtlayıcı olmak yerine düşüncelerin özgürce ifade edilmesini teşvik etmenin de destekleyici olacağını anlattı. (MÇ/HK)