"Şahsiyet haklarının halele uğradığını iddia eden iki kişi böyle sert ve eleştiriden üzüntü duyacak idi ise, öncelikle kendisinin bu ağır eleştiriye davet edebilecek söz ve davranışlardan sakınması gerekirdi."
"Olayımızda da sanık öyle ustalıkla hareket etmiş. Öyle iyi hazırlanmış, tutmuş Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk Cumhuriyetini emanet ettiği, Türk Gençliğine Hitabetinde yer alan 'muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur' bu çok önemli sözü Türklüğü küçük düşürücü, incitici bir üslupla (...) değiştirmiş, tabir yerinde ise tavşan kaç tazı tut demiştir."
"Yargının siyasallaşmasının bir göstergesi"
Söz konusu ifadeler, yayımladıkları rapor, toplantıda sarf ettiği sözler ve yazdığı makaleler nedeniyle İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Eren Keskin, Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu (BİHDK) üyeleri Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve Prof. Dr. Baskın Oran ile "Agos" gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink ile ilgili çeşitli tarihlerde mahkemelerin aldıkları kararlarında geçiyor.
Mahkeme kararlarına bu şekilde yansıyan ifadeleri bianet için değerlendiren hukukçulardan Ercan Kanar ve Hüseyin Biçen, hukuk dilinden bu şekilde uzaklaşılmasını "yargının siyasallaşmasının bir göstergesi" olarak görüyorlar.
"Somut delil durumu değil, kanaat belirleyici"
Bu türden ifadelerin bağımsız ve tarafsız yargı kriterlerine tamamen aykırı olduğunu savunan Hukukçu Kanar'a göre, "Kriter ve düşünceleri, şuur altındaki kanat ve inançları ne olursa olursun, yargıç dosyadaki somut delillere ve hukukun temel ilkelerine göre karar vermeli".
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Başkanı Biçen ise, yargıda özellikle Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nde (DGM) rastlanan bu siyasallaşmış dilin "artık tüm mahkemelerde düzenlenen iddianame ve kararların yansıdığı" kanaatinde.
Kanar :Totaliter sistemlerde rastlanan bir alışkanlık
Bu tür kararlara tanık oldukça şaşırdıklarını ifade eden Av. Kanar, bunların çağdaş ceza hukukundaki yargının çok gerisinde bulunan uygulamalar olduğunu belirtti; temel hukuk ilkelerinin yargı kararlarına yansımamasının sakıncasını ise şöyle açıklıyor:
"Eğer yargıç duygularını ve duygularını ve ideolojik yaklaşımlarını kararlara egemen kılıyorsa, bu kahvehanedeki veya sokaktaki insanın değerlendirmesi olur; ortaya inandırıcı olmayan, daha da önemlisi hukuki değeri olmayan saplantılı kararlar çıkar".
Bu tür kararların esas itibariyle yargıcın değil, yargıç makamında oturan kişinin siyasi kanaati ve değerlendirmesi olarak kabul edilebileceğini açıklayan Kanar, insancıl hukukun çok titiz bir şekilde savunduğu ve temel kriter olan gördüğü "kusurlu irade + tipe uygun fiil" ölçütlerinin Türkiye'deki yargıda ve iddia makamlarında henüz algılanıp sindirilmediğini belirtti.
Kanar, bu tür söylemlerin daha ziyade totaliter sistemlerde devleti kutsal gören hukuk sistemlerinde rastlanan bir alışkanlık olduğunu ifade etti.
Biçen : Bu dil, okullardaki bıçaklama olayları gibi yayılıyor
Keskin, Oran, Kaboğlu ve Dink'le ilgili süreçlerin siyasi nitelikli davalar olduğunu, bu nedenle de sanığın dilinin de siyasi olmak durumunda olduğunu hatırlatan ÇHD Başkanı Biçen de, ancak yargı dilinin, konu ve kararı itibariyle hukuki olmak zorunda olduğunu kaydetti.
Son dönemdeki kararlara bakıldığında mahkemelerin de sanıkların dilinde konuşmaya başladıklarının gözlendiğini söyleyen Av. Biçen, "Bu, yargının siyasileşmesi dediğimiz olayın kararlara yansımış şekli" diye konuştu.
Hukukun siyasallaşmasının "okullardaki bıçaklama olayları gibi" gözle görülür şekilde yayıldığını savunan Biçen, "Okullarda öğrencileri anlamak mümkün ama yargıçlar Türk ulusal adına karar veren kişiler ve diline hakim olmak zorunda" şeklinde konuştu.
"Avrupa'da dağıtılan ödüllere adaysınız, bilmeniz lazım"
Dört yıl önce Almanya'da düzenlenen "Kadın Hakları: İnsan Hakları mıdır?" başlıklı panelde "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin manevi şahsiyetine hakaret ettiği" gerekçesiyle yargılanan İHD İstanbul Şube Başkanı Eren Keskin, 15 Mart'ta 10 ay hapse mahkum edildi.
Kartal 3. Asliye Ceza Mahkemesi başkanı Servet Kartal, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 301. maddesi uyarınca verilen hapsi 6 bin YTL para cezasına çevirdi. Mahkeme kararına ise, şu yorum yansıdı:
"Bu açıdan TCK'nın 301. maddede belirtilen 4. fıkradaki eleştiri hakkı içinde kabul edilmesi mümkün olan bu sözlerin suç oluşturmayacağını düşünmek mümkün değildir.
"Özellikle son dönemlerde ve AB ve AİHM kararlarını güvence görerek ifade özgürlüğü altında ülkenin en güzide kurumlarına saldırmak suretiyle bu şekilde yıpratma hareketinin aksi taktirde devamını önlem mümkün değildir.
"Bu yolla özellikle bu kurumlara eleştiri hakkını aşarak yapılan aşağılama ve saldırılara sonucu Avrupa'da dağıtılan ödüllere aday olmayı hedefleyenlerin zaten bu sözleri sarf ettiklerinde eleştiri sınırlarını aştıklarını kendileri de bilmek zorunda olup, bu açıdan eylemin neticesi olarak ta gerekli cezaya katlanmaları gerekmektedir."
Prof. Oran ve Prof Kaboğlu'ya: Hak ettiniz!
Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi, BİHDK'nun eski başkanı Prof. Dr. Kaboğlu ve üyesi Prof. Dr. Oran'ın kendilerine "bir avuç zibidi" dediği için Emekli Orgeneral Kemal Yavuz'a açtıkları davayı reddetti.
Mahkeme, Yavuz'un kaleme aldığı ve "Akşam" gazetesinin 27 Ekim 2004 tarihli nüshasında yayımlanan "Cumhuriyetimiz ve Kürtçülük" başlıklı yazı ile ilgili, "Davacıların kişisel haklarına hukuka aykırı biçimde saldırıldığı iddiasına dayalı manevi tazminat talebi yerinde görülmemiştir" dedi.
21 Aralık 2005'te aldığı kararında mahkeme, Azınlık Hakları Raporu ile ilgili dava sürüyorken, "Şahsiyet haklarının halele uğradığını iddia eden iki kişi böyle sert ve eleştiriden üzüntü duyacak idi ise, öncelikle kendisinin bu ağır eleştiriye davet edebilecek söz ve davranışlardan sakınması gerekirdi" tespitini yaptı.
İki öğretim üyesinin 7 Ocak 2005'te açtığı dava ile ilgili mahkeme şöyle diyor:
"Yargıtay içtihatlarında davacının ortak kusuru davalı tarafın eylemindeki hukuka aykırılığı oradan kaldırılacak yoğunluk oranda ise tazminata hükmedilemez (...) Manevi tazminata hükmedebilmek için manevi zararın, yani ihlalin ağır olması yetmez. Ayrıca kusurunun da ağır olması gereklidir."
Yargıdan Dink'e: "Tavşan kaç tazı tut demişsin"
Gazeteci Hrant Dink hakkında "Türklüğü tahkir ve tezyif ettiği" iddiasıyla ertelemeli 6 ay hapis cezası veren Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 10 Ekim 2005'te açıkladığı gerekçeli kararıyla hukukçuları şaşırttı.
Gazetecinin avukatı Fethiye Çetin, gerekçeli kararla ilgili görüşü sorulduğunda, "Doğrusu bu gerekçeli karara hukuki bir temyiz dilekçesi yazmakta zorlanacağız, mahkemenin gerekçesi hukuki olmaktan uzak" diye konuştu.
Tepki çeken mahkemenin gerekçeli kararında, şunlar ifade ediliyordu :
"Olayımızda da sanık öyle ustalıkla hareket etmiş. Öyle iyi hazırlanmış, tutmuş Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk Cumhuriyetini emanet ettiği, Türk Gençliğine Hitabetinde yer alan 'muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur' bu çok önemli sözü Türklüğü küçük düşürücü, incitici bir üslupla 'Türk'ten boşalacak o zehirli kanın verini dolduracak temiz kan Ermeninin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur' şeklinde değiştirmiş, tabir yerinde ise tavşan kaç tazı tut demiştir.
"Düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü sınırsız değildir. Her şeyin bir sınırı vardır. Bu sınırlama bazen yasayla, bazen de ahlak kurallarıyla olur. Aşağılayıcı, incitici nitelikte ifade özgürlüğü söz konusu olmaz.
"Her ülkenin kendine göre değerleri vardır. Öyle ülke vardır ki bayrağından şort yaparsın, hoşgörülür. Öyle ülke vardır ki ineğine dokunursun, infial yaratır. Öyle millet vardır ki kan dedin mi akla bu toprakların her santiminde bulunan ecdat kanı gelir."
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Şubat'ta Dink hakkında verilen mahkumiyete ilişkin kararın, esastan ve usulden bozulmasını istedi.
Tebliğnamede, 159. maddesinde tanımlanan suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, hatalı değerlendirmeye dayalı olarak mahkumiyet hükmü kurulduğuna dikkat çekildi.(EÖ/EK)