Mahkeme töre yüzünden öldürülen kadının davasında gerekçeli kararını açıkladı; kadına yönelik şiddetin altında yatan nedenler resmi belgede yer aldı. Avukat Yılmaz, hükümetin gerekli adımları atmadığını sorunu genelgelerle çözmeye çalıştığını söyledi
Gülistan Gümüş'ün cep telefonu kullanması ve başka bir şehre taşınmak istemesi "töreye aykırı" sayılmış ve Gümüş, Ömer Taş ve imam nikahıyla birlikte yaşadığı Bahattin Taş tarafından 2006 yılının Temmuz ayında öldürüldü.
İki erkeğin yargılandığı davada Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi bölgede işlenen "töre cinayetleri"nin nedenlerini de belirten gerekçeli kararını dün açıkladı.
Mahkeme, bölgede davranışların "töreye uygun olanlar" ve "uygun olmayanlar" şeklinde sınıflandırıldığını ve aynı davranışı gerçekleştirenin kadın ya da erkek olmasına göre değişen tepkiler verildiğini belirtti.
Avukat Habibe Yılmaz Kayar'a göre, dikkat çekici nokta töre bahanesinin insan haklarını hiç tanımıyor olması.
Kayar olayı bianet'e değerlendirdi:
"Diyarbakır 1. Ceza Mahkemesi'nin yaptığı açıklamalardan anlaşılmaktadır ki kadın ve erkeğin hayat içinde varlıkları ve davranışları çok eşitsiz biçimde tanımlanıyor ve erkek için hak olan eylemler kadınların hayatına mal olabiliyor."
Kayar, hükümetlerin Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri imzalarken temel hakların ihlal etmeme vaadinde de bulunduğunun altını çiziyor.
Kayar'a göre hükümetlerin sorumluluklarından biri de bu temel hakların yaşanmasına olanak sağlayacak sosyal ortamı da hazırlamak.
"Genelgeyle çözüm olmaz"
"Türkiye'de bu konuda gerekli yasal düzenlemeler görünüşte yapılmış. Sorun temel hakların ve kadınların eşit, yaşama hakkının gerçekleşmesi için gerekli toplumsal koşulların sağlanmaması. Nüfusun yarısını tehdit eden kadına yönelik şiddet konusunu hükümet genelgeler yayınlayarak çözmeye çalışıyor. Böyle olamaz."
Kayar, toplumun tüm kesimlerine "insan hakları eğitimi"nin ulaştırılmasının ilk adım olarak gerektiğini vurguladı.
Türkiye'nin de imzaladığı Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) Komitesi 19 Nolu genel tavsiye kararında taraf devletlerin alabilecekleri tedbirlerden bazıları şöyle:
"(...)kadın aile bireyinin öldürülmesi veya saldırıya uğraması durumunda namus savunmasının yasalardan çıkarılması, aile içi şiddet kurbanlarının güvenliği ve emniyetini sağlamak için sığınak, danışmanlık ve rehabilitasyon programları gibi hizmetler; barınma, danışma, rehabilitasyon ve şiddet tehlikesi altındaki ya da şiddet kurbanı kadınlar için destek hizmetleri içeren koruyucu tedbirler."
Dava nasıl sonuçlanmıştı?
Milliyet gazetesinin haberine göre sanıklardan Mehmet Şah Taş ve Gülistan Gümüş'ün imam nikahıyla birlikte yaşadığı Ömer Taş Türk Ceza Kanununun "töre saikiyle adam öldürme" suçunu kapsayan 81/1. maddesiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmış ancak sanıkların yargılama sürecindeki davranışları dikkate alınarak cezaları müebbet hapis cezasına dönüştürülmüştü. (GG/EÜ)
Urfa'nın Siverek ilçesinde şüpheli bir şekilde hayatını kaybeden Pınar Bulunmaz için açılan davada ilk duruşma görüldü. 22 Şubat 2024'te eşi R.B. ile bir aracın içinde tartıştıktan sonra, ona ait silahla vurularak öldürülen Pınar Bulunmaz'ın ailesi, adalet arayışında.
Mahkemede savcı, 'eşi kasten öldürme' suçundan yargılanan sanığın tutuklanmasını talep etti. Ancak mahkeme, mevcut delil durumu ve suçun vasfında değişiklik ihtimali olduğu gerekçesiyle tutuklama talebini reddetti. Bir sonraki duruşma 11 Nisan'da yapılacak.
Ancak bu karar, Pınar Bulunmaz'ın ailesi ve yakınlarının yüreğindeki yarayı daha da derinleştiren bir gelişme oldu. Onlar, mahkemenin verdiği kararı adaletsiz buluyor ve olayın üstünün örtülmeye çalışıldığını iddia ediyor.
Aile neden tepkili?
12 Şubat sabahı Siverek Adliyesi'ne giden Pınar'ın ailesi, duruşmanın saatlerce ertelenmesiyle sanıkla aynı koridorda beklemek zorunda kaldı. Bu süreçte en çok dikkat çeken detaylardan biri, sanık R.B. ve ailesinin rahat tavırları oldu. Bulunmaz ailesinin mahkemede gülümsemesi, sanki kararı önceden biliyorlarmış hissi yarattı.
Duruşma başladığında sanık, kendisini "fedakar bir eş" olarak tanımlarken, Pınar'ı "psikolojik sorunları olan, problem çıkaran biri" olarak tasvir etti. Ancak bu anlatım, Pınar'ın yakınlarının ve gerçek dostlarının anlattıklarıyla büyük çelişki içindeydi.
Mahkemede ifade verenlerin büyük çoğunluğu sanık tarafından seçilmiş tanıklardı. Bunlar arasında sanığın aile bireyleri, akrabaları ve iş yerinden bir arkadaşının eşi vardı. Ancak bu kişiler, avukatların soruları karşısında tutarsız ve birbirleriyle çelişen ifadeler verdiler. Olayı gördüğünü iddia eden bir tanığın, sanığın abisiyle defalarca telefon görüşmesi yaptığına dair BTK raporları mahkemeye sunuldu. Ancak bu durum mahkeme tarafından dikkate alınmadı.
Dava sürecinde gerçekleri dile getiren tek tarafsız tanık, Pınar'ın iş yerinden bir arkadaşı oldu. Bu kişi, Pınar'ın psikolojik olarak sağlıklı bir birey olduğunu, işte ve gündelik hayatında sosyal, sevilen biri olduğunu anlattı. Hatta, Pınar'ın annesine alacağı anneler günü hediyesi için planlar yaptığı biliniyordu. Oysa sanık tarafı, onu "intihara meyilli biri" olarak göstermeye çalışıyordu.
Göz ardı edilemeyen deliller
Davanın en kritik delillerinden biri olan güvenlik kamerası kayıtları, olay gecesi Pınar'ın eşinden karanlık sokaklara doğru kaçtığını gösteriyordu. Ancak sanık tarafının iddialarını destekleyen hiçbir somut delil bulunmamasına rağmen, mahkeme tutuklama talebini reddetti.
Pınar'ın psikolojik sorunları olduğuna dair herhangi bir kayıt yokken, sadece sanık tarafının iddialarına dayanarak tutuksuz yargılama kararı verilmesi, aileyi ve adalet savunucularını derinden yaraladı.
Bu karar, sadece hukuki değil, vicdani ve toplumsal olarak da tartışma konusu oldu. Pınar'ın ailesi ve destekçileri, adil bir yargılama süreci için seslerini yükseltiyor ve mahkemenin maddi deliller ışığında karar vermesi gerektiğini savunuyor.
"Kararın maddi gerçeklikle alakası yok"
Pınar’ın ağabeyi, Erdal Sevim, şöyle diyor:
"Pınar'ın psikoljik ilaç kullandığına dair bir kayıt yokken herhangi bir psikiyatri kaydı yokken sadece söylemlerle bunu iddia ediyorlar. Dosyadaki onlarca şüphe ve çelişki görmezden gelinerek, söylemlerini ispatlayacak hiç bir belgeleri olmamasına rağmen söylemleri dikkate alınarak tutuksuz yargılama kararının devam etmesi hepimizi derinden yaralayan bir karar oldu. Bu kararın ne hukuka ne maddi gerçekliğe ne vicdana sığabileceğini düşünüyoruz. Adil yargılamanın maddi gerçeklere göre uygulanmasını adaletin sağlanmasını istiyoruz."
"Adalet istiyoruz" diyor, vurguluyor: "Gerçeklerin üstü örtülmemeli, Pınar için adalet yerini bulmalı!"
Şüpheli deliller ve çelişkili ifadeler
Urfa’nın Siverek ilçesinde 22 Şubat 2024’te yaşanan olayda, Pınar Bulunmaz, eşi R.B. ile araç içinde tartıştıktan sonra ateşli silahla vurularak hayatını kaybetti. R.B. ise kolundan yaralandı. Olay sonrası gözaltına alınan R.B., eşinin kendisini vurduğunu ve onu engellemeye çalıştığını öne sürdü.
Soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamede, R.B.'nin ifadeleri, kriminal inceleme bulgularıyla çelişti.
Pınar Bulunmaz’ın sağ elini kullandığı bilinirken, olay sırasında silahı iki eliyle tuttuğu iddia edilmesine rağmen, yalnızca sol elinde atış artığı (swap) tespit edildi.
Araç içinde bulunan mermi çekirdeğinde DNA karşılaştırmasına uygun emareye rastlanmadı.
Olaydan yaklaşık üç ay sonra tanık olarak ifade veren Muharrem İ.’nin, ifadeden önce R.B.'nin yakınlarıyla telefon görüşmeleri yaptığı HTS kayıtlarıyla ortaya çıktı. Bu nedenle tanığın ifadesi güvenilir bulunmadı.
Diyarbakır Bölge Kriminal Polis Laboratuvarı’nın 11 Mart 2024 tarihli raporuna göre, R.B.'nin sol elinde atış artığı tespit edildi.
Tüm bu deliller ve çelişkili ifadeler ışığında, R.B. hakkında "eşe karşı kasten öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talebiyle dava açıldı. Ancak mahkeme, sanığın tutuklu yargılanması yönündeki talebi reddetti ve davanın tutuksuz olarak devam etmesine karar verdi.
bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü (Ekim 2018). bianet stajyerlerinden (2000-2001). Cumhuriyet, BirGün, DİHA, Jinha, Jin News, İMC TV için muhabirlik yaptı. Rize'de yerel gazetelerde...
bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü (Ekim 2018). bianet stajyerlerinden (2000-2001). Cumhuriyet, BirGün, DİHA, Jinha, Jin News, İMC TV için muhabirlik yaptı. Rize'de yerel gazetelerde çalıştı. Sivil Sayfalar, Yeşil Gazete, Journo ve sektör dergileri için yazılar yazdı, haberleri yayınlandı. Hemşin kültür dergisi GOR’un kurucu yazarlarından. Yeşilden Maviye Karadenizden Kadın Portreleri, Sırtında Sepeti, Medya ve Yalanlar isimli kitaplara katkı sundu. Musa Anter Gazetecilik (2011) ve Türkiye Psikiyatri Derneği (2024) en iyi haber ödülü sahibi. Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu kurucularından. Sendikanın İstanbul Şubesi yöneticilerinden (2023-2027). İstanbul Üniversitesi Avrupa Birliği ve Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümlerinden mezun. Toplumsal cinsiyet odaklı habercilik ve cinsiyet temelli şiddet haberciliği alanında atölyeler düzenliyor. Ekim 2018’den bu yana bianet’te çalışıyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kavga, tartışma, bağırış çağırış artık sıradan şeyler. Ancak bir kadının Meclis Başkanvekili olarak kürsüde oturması ve oturumu yönetmesi hâlâ pek çokları için alışılmadık bir manzara.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Denizli Milletvekili ve Meclis Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca, bu alışılmadık manzaranın içinde, yıllardır erkek egemen siyasetin tüm kodlarını ilmek ilmek çözerek ilerliyor. Ancak işin en ilginç yanı, bir kadının oturum yönetmesine en çok kimlerin zorlandığı… Erkek vekillerin bir kadına bakışı orada, Meclis’te bile değişmiyor.
Bunu en basit şekilde görmek mümkün. Örneğin, Meclis kürsüsünde Biçer Karaca varken, bazı erkek vekiller sırtlarını kürsüye dönüyor.
Halbuki bu, içtüzüğe göre yasak. Ama orada, o koltukta bir kadın oturduğunda, onlar için her şey mübah. Biçer Karaca önce uyarıyor. Kimse dinlemiyor. Sonra tekrar uyarıyor. Kahkahalar devam ediyor. En sonunda mikrofonu açıyor ve “Sayın milletvekilleri, sohbetiniz epey koyu görünüyor. Çay-kahve ister misiniz?” diye soruyor. Bir anda ortama bir sessizlik çöküyor.
"Erkeklere onay almak zor geliyor"
Gülizar Biçer Karaca ile Meclis'te bir araya geldik.
Oysa mesele sadece bir uyarı değil. Mesele, kürsüde bir kadının oturduğunu kabullenememek. Bir kadından söz istemek, bir kadının yönlendirmesiyle hareket etmek... Meclis’te bazı vekiller için hâlâ zor bir şey. Biçer Karaca bunu şöyle anlatıyor:
"Onay almak değil elbette ama bir kadının yönlendirmesiyle konuşmak bile bazı vekillerin zihnindeki cinsiyetçi kalıpları tetikliyor. Bunu çok net görebiliyorsunuz."
Ve en çok ne oluyor dersiniz? Kadın bir Meclis Başkanvekili’ne sürekli “iş öğretmeye” çalışıyorlar. Erkek Başkanvekilleri bir karar aldığında kimse itiraz etmiyor. Ama Biçer Karaca, "Yoklamaya iki dakika süre veriyorum" dediğinde biri mutlaka çıkıp, "Çok verdin, bir dakika verseydin" diye dalga geçiyor. O da cevabı yapıştırıyor: "Sizi mi kıracağım? Bir dakika vereyim o zaman." Ama sonra herkes panikle arkaya koşuyor: "Aman ha! Sakın bir dakika yapmayın!"
Bir kadının Meclis’te mücadele etmesi neden zor?
Meclis’te bir kadın olarak var olmak, sadece erkek vekillerin sırtlarını dönmesiyle ya da alaycı cümleleriyle sınırlı değil.
Meclis kavga dolu bir yer. Kavgalar hep erkeklerin yumruklarıyla belirleniyor. Ancak Biçer Karaca’nın verdiği mücadele bambaşka. O yumruk atmıyor, ama kadınların söz hakkını savunarak, erkek egemen siyasetin içine işleyen cinsiyetçiliğe karşı yumruğunu havada tutuyor.
"İlk kürsüye çıktığımda, 'Yeni, tecrübesiz, pes eder, caydırırız' diye düşündüler. Ama bizdeki mücadele ruhunu hesaba katmadılar" diyor.
Bunu nereden biliyor? Çünkü Meclis’te kadınların yönetici konumda olmasına en çok iktidar kanadı rahatsız oluyor. AKP’li vekillerin bile bunu fark ettiğini belirtiyor:
"Kadın Meclis Başkanvekili olması onların çok hoşuna gitmiyor, bu çok açık."
Ancak en ilginç nokta şu: Muhalefetin de kadın başkanvekili olmasına alışması zaman almış. "Muhalefetin rahat hareket etmesi, çünkü başkan bizden diye düşünüyorlar" diyor. İktidarın ise tam tersi. "Biz iktidarız, her şey bizim dediğimiz gibi olacak" anlayışı, işleyişin içine işlemiş durumda.
Ve bazen bu işin dozu daha da kaçıyor. Bir gece yarısı, AKP sıralarından bir vekilin, süresi otomatik olarak dolduğu için mikrofonu kapanıyor. Normalde süre dolunca tekrar süre talep etmesi gerek. Ama o etmeden çıkıp gidiyor. Ertesi gün yerel gazetelere demeç veriyor:
Gerçek? O süre talep etmemişti bile. Ama manipülasyon her yerde aynı işliyor.
Kadın hakları mücadelesi
Meclis’te kadın vekillerin sadece siyaset yapmaya değil, kadın haklarını savunmaya çalışması da başlı başına bir mücadele. Bunun en büyük örneklerinden biri Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Komisyonu'nda yaşanan son skandal.
Komisyona Zahide Yetiş'in uzman sıfatıyla davet edilmesi büyük tepki çekti. Biçer Karaca, bunu şöyle yorumluyor:
"Kadına şiddetle ilgili konuşulması gereken şeyler var. Ama bu, kadınların sorunlarını reyting ve şov malzemesi haline getiren bir televizyon figüründen mi öğrenilecek?"
Muhalefet üyeleri toplantıya katılmayarak bu durumu protesto etti. DEM Parti ve Yeni Yol da benzer bir tavır alarak salonu terk etti. Biçer Karaca'nın sözleri sert:
"Kadınların sorunları üzerinden reyting peşinde koşan bir anlayıştan kadına şiddetle ilgili öneri almak asla kabul edilebilir bir şey değil."
Ve Meclis'te en unutulmaz anlardan biri… Saadet Partisi milletvekili Hasan Bitmez, konuşması sırasında fenalaşarak yere yığıldığında, iktidar sıralarından gelen çirkin sözler: "Gebersin, Allah'ın gazabı bu!"
Bu an, Meclis’in sadece siyasi tartışmalarla değil, insanlık adına da bazen ne kadar utanç verici sahnelere tanıklık ettiğini gösteriyor.
Nafaka, arabuluculuk ve kadınların mücadelesi
Biçer Karaca, kadın haklarına yönelik yeni düzenlemeler konusunda büyük endişeler taşıyor. 10. Yargı Paketi'nde gündeme gelen nafaka hakkı ve boşanmalarda zorunlu arabuluculuk gibi düzenlemelerin kadınları daha da zor duruma düşüreceğini söylüyor.
"Süresiz nafaka diye bir şey yok. Bu, tamamen yanlış bir algı. Kadınlar boşanırken, şiddet gördüklerinde, haklarını kaybetmemeli. Ama şimdi onları daha da zora sokacak yasalar çıkarılmak isteniyor."
En büyük tehlike ise, Medeni Kanun ve 6284 sayılı kadını koruyan yasaların zamanla hedef haline gelmesi.
"Bir milim bile geri adım atılmasına izin vermemeliyiz" diyor. Ve kadınları örgütlü mücadeleye çağırıyor:
"İktidar, kadınların örgütlü mücadelesinden korkuyor. Bizim de bu korkuyu büyütmemiz lazım."
Son Söz: Kadınlar susmaz
Meclis’te bir kadın olarak var olmak, hele ki yöneten tarafta olmak hiç kolay değil. Ama Biçer Karaca yılmıyor. Kadınların susmayacağını, geri adım atmayacağını, örgütlü mücadeleyle daha da güçleneceğini her fırsatta vurguluyor.
"Dayanışma, güç birliği ama her şeyden önce örgütlü bir kadın mücadelesi!"
bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü (Ekim 2018). bianet stajyerlerinden (2000-2001). Cumhuriyet, BirGün, DİHA, Jinha, Jin News, İMC TV için muhabirlik yaptı. Rize'de yerel gazetelerde...
bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü (Ekim 2018). bianet stajyerlerinden (2000-2001). Cumhuriyet, BirGün, DİHA, Jinha, Jin News, İMC TV için muhabirlik yaptı. Rize'de yerel gazetelerde çalıştı. Sivil Sayfalar, Yeşil Gazete, Journo ve sektör dergileri için yazılar yazdı, haberleri yayınlandı. Hemşin kültür dergisi GOR’un kurucu yazarlarından. Yeşilden Maviye Karadenizden Kadın Portreleri, Sırtında Sepeti, Medya ve Yalanlar isimli kitaplara katkı sundu. Musa Anter Gazetecilik (2011) ve Türkiye Psikiyatri Derneği (2024) en iyi haber ödülü sahibi. Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu kurucularından. Sendikanın İstanbul Şubesi yöneticilerinden (2023-2027). İstanbul Üniversitesi Avrupa Birliği ve Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümlerinden mezun. Toplumsal cinsiyet odaklı habercilik ve cinsiyet temelli şiddet haberciliği alanında atölyeler düzenliyor. Ekim 2018’den bu yana bianet’te çalışıyor.