Çizim: Nazım Dikbaş
Onur Yaser Can'ın ölümüyle ilgili biri meslekten ihraç edilen başkomiser olan 4 polisin, ‘kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’, bir bilirkişinin ise ‘gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık yapma, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’ suçlarından yargılandığı davanın üçüncü duruşması görüldü.
İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada Can’ın arkadaşları Emrah Öngün, Mustafa Çiçek, Duygu Erkuş ve Selda Taşkın dinlendi.
Sanıklardan Muhammet Ongun duruşmaya katılmadı. Diğer sanıklar Hakan Aydın, Yunus Başay ve Onur Ülker Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bulundukları şehirlerden duruşmaya katıldı.
Duruşmayı ayrıca CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ile TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık takip etti. Onur Yaser Can'ın kardeşi Ezgi Can ve avukatlar Çiğdem Şat ve Çınar Aksoy da salondaki yerini aldı.
Acıl: Çıplak aramanın meşrulaştığını gördüm
Duruşmada ilk olarak Can'ın arkadaşı Baki Burak Acıl dinlendi.
Acıl, Can'ın üniversiteden arkadaşı olduğunu anlattı. "Arkadaşımı üç hafta içerisinde kaybettim. Şaşkınım. 10 yıl boyunca buraya gelmekten çekindim ama artık neler yaşadığımızı anlatacağım" dedi. Ardından da şöyle devam etti:
"Onur Yaser Can'la olaydan sonra iki yada üç kere buluştuk. Birinde başbaşaydık. Gergindi. Takip edildiğinden şüpheleniyordu. Muhbir yapılmaya zorlandığını söyledi. Teskin etme çalıştım. Bana anlattıkların çıplak aramanın meşrulaştığını gördüm.
"Yaser zaten kendisi esrarı itiraf etmişti. İkinci kez ifade vermeye çağrıldığında ‘Beni satıcı mı, muhbir mi yapmaya çalışıyorlar anlamıyorum’ demişti.”
Selda Taşkın: İfadesi dışında bir tutanağa imza attırıldı
Acıl’ın ardından dinlenen tanıklardan Selda Taşkın, Onur Yaser Can’ın üniversiteden arkadaşı olduğunu ve İstanbul’a Can’dan daha önce geldiğini söyledi:
“Yaser İstanbul’a geldiğinde arkadaşlarımızın bir yemeği vardı, orada görüştük. Eski Yaser neşe dolu bir insandı. Arkadaşlarıma ne olduğunu sordum. Adli bir durum olduğunu söylediler.
“Daha sonra kendisine de sordum. Harbiye tarafında esrar alırken yakalandığını, aşağılandığını, kötü davrandıklarını, çıplak arama yaptıklarını söyledi. Ben de bunun üzerine başına bir şey gelmeyeceğini, moralini bozmamasını söyledim.
"Ama Yaser, ikinci kez ifadeye çağrıldığını, ifadesi dışında bir tutanağa imza attırıldığını söyledi. İtiraz ettiğini ama ‘Senin imzan’ diyerek baskı gördüğünden bahsetti.
"İkinci kez çağrılmasının onda yarattığı korkuyu gördüm. Ailesine ve arkadaşlarına bir şey yaparlar diye korkuyordu. Sessiz ve bitkin durumdaydı.”
Emrah Özgün: Hayat dolu bir insanı hayattan ayırdılar
Mahkemede dinlenen bir başka tanık Emrah Özgün de Acıl ve Taşkın ile benzer şeyler anlattı:
“İstanbul’da iş bulduktan sonra bizimle yaşamaya başladı. Ev arkadaşı olduk. Hayat dolu bir insandı, spor yapıyordu, müzik yapıyordu, sanat etkinliklerine katılıyordu, sergilere gidiyordu.
“Polislerin aldığı gün gece yarısından sonra geldi eve. O gün çok bir şey anlatmadı ama daha sonra üzerindeki baskılar içine sığmadı. Çırılçıplak soyulduğunu, çömelip kalkması, öksürmesi istendiğini söyledi. Sözlü hakaretlere de uğramış.
“Polisler iki gün sonra tekrar aramışlar. Tarih hatası olduğunu belirtip tekrar gelmesini istemişler. İkinci defa gittiğinde loş bir ortamda bir kağıda imza atmasını istemişler. Kağıtta birkaç bilmediği isim ve plaka numarası olduğunu görmüş.
“Sonraki süreçte takip edildiğini söyledi. İçindeki korku kabarmaya başladı. Polisin eve baskın yapacağından, iş yerine gideceğinden, ailesiyle konuşacağından korkuyordu. Çünkü böyle bir insan değil, bu şekilde tanınmak istemiyordu.
“Üzerinde baskılar kendisine o kadar ağır geldi ki hayatına son vererek kurtulacağını düşündü heralde.”
Özgün’ün beyanı üzerine duruşma savcısı Bekir Ozan Ayçiçek “Can’ın üçüncü kez Emniyet’e çağrılmasına ilişkin bir bilginiz var mı?” diye sordu. Özgün “Evet, bir avukat ayarlamaya çalıştı. Bunda da zorluk çekti. Avukat bulup iki notere gitti ama elektrikler kesik olduğu için önce vekalet veremedi. Daha sonra halletti. Hayat dolu bir insanı hayattan ayıran bir süreçti” diyerek cevapladı.
Mikrofon kayıt yapmadı
Aziz Köse’nin tanıklığı sırasında ise Mahkeme Başkanı Nursel Bedir, mikrofonun duruşma başından beri kayıt yapmadığını fark etti. Bunun üzerine mübaşiri çağırarak uyarıda bulundu.
Avukat Çiğdem Şat ve Çınar Aksoy'un sorularına cevaben de Köse “Aklımda kalan en belirgin şey, yüzü duvara yaslanıp çıplak aranması ve yan taraftan gelen çığlık sesleriydi. İfadesine rızası dışında, yazmamış olmasına rağmen eklenen plaka numarası onda büyük endişe yaratmıştı." dedi.
Ezgi Can: Abimi ölüme göndermişler
Tanık beyanlarının ardından Onur Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Can söz aldı:
“Bu davanın konusu evrakta sahtecilik fakat 2 Haziran’da abimin yakalanması, sonrasında yaşananları anlamak ve maddi gerçeği açığa çıkarmak için evrakta sahtecilik suçunun ne amaçla işlendiğininin sanıklara sorulması gerektiğini düşünüyorum.
“Burada yapılan evrakta sahtecilik suçu, işkence ve kötü muamele suçlarını gizlemeye araç, baskı ve tehditle intihara sürükleme suçunun da işlevi haline gelmiştir. Burada aslında üç aşamalı bir suç zinciri söz konusu.
"Yakalandığı gün kendisine uygulanan işkence, aşağılayıcı ve kötü muamele içerikli sorgulama ki bununla ilgili de tanıkların hepsinin ifadelerini dinlediniz. Hepsi ağız birliğiyle çırılçıplak aramadan, aşağılayıcı ve onur kırıcı muameleden bahsediyor.
"Bütün sanıklar eylem birliği içinde iştirak ediyorlar bu suça. Abimi ölüme göndermişlerdir. Dolayısıyla dava konusu evet evrakta sahtecilik ama ama suç zinciri içinde değerlendirmeniz gerekiyor.”
Ezgi Can daha sonra emniyet amiri Hakan Aydın ile Onur Yaser Can’ı takip eden polis memuru Şükrü Velioğlu, sahte evraklarda imzası olan eski şube müdürü Cengiz Malbeleği, şube müdür yardımcısı Serdar Şahin ve aileye eksik kamera kayıtları yollayan şube müdürü Mahir Çakallı hakkında mahkemenin suç duyurusunda bulunmasını istedi.
Avukat Çınar Aksoy ise Muhammet Ongun’un duruşmaya mazeret bildirmeden katılmamasını gerekçe göstererek bir sonraki duruşmada tüm sanıkların mahkemede hazır edilmesini talep etti.
Sanık avukatlarının beyanın ardından söz alan Savcı Bekir Ozan Ayçiçek esas hakkında mütalaa hazırlamak için dosyanın savcılığa tebliği istedi.
Mahkeme talepleri reddetti
Verilen aranın ardından ara kararını açıklayan mahkeme sanıkların duruşmada hazır bulunmaları talebini reddetti.
Mahkeme, Ezgi Can’ın Aydın, Malbeleği, Şahin ve Çakallı hakkında suç duyurusunda bulunulması talebini de “Katılan vekillerinin doğrudan suç duyurusunda bulunabilecekleri değerlendirildiğinden bu konuda mahkememizce suç duyurusunda bulunulması yönünde karar verilmesine yer olmadığına…” diyerek reddetti.
Muhammet Ongun'un önümüzdeki celse SEGBİS sisteminde hazır edilmesi için mahkemeye talimat yazılmasına hükmeden mahkeme, duruşmada hazır olmaması durumunda zorla getirme kararı çıkarılmasına karar verdi.
Bu duruşmada dinlenmeyen tanıkların dinlenmesine hükmeden mahkeme bir sonraki duruşma tarihi olarak 7 Nisan saat 10.00’da karar kıldı.
TIKLAYIN - Onur Yaser Can: 4 polis 12 yıl sonra hakim karşısında
Ne olmuştu?28 yaşındaki mimar Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010'da İstanbul Harbiye'de esrar satın aldığı iddiasıyla narkotik polisi tarafından gözaltına alındı. Can, götürüldüğü Narkotik Şube Müdürlüğü'nde polisin işkence, cinsel taciz ve aşağılamalarına maruz kaldı. "Çıkış Doktor Raporu" da işkence şüphelisi polislerin yanında hukuk dışı olarak düzenlendi. Salıverilmesinin ertesi günü polislerin telefonla arayarak, tutanaklardaki "tarih hatasının düzeltilmesi" gerekçesiyle yeniden emniyete çağrılan ve başkaları aleyhinde ifade vermeye zorlanan Can, bir avukata başvurdu. İfadesi işkence altında iki kez alınmış olmasına rağmen, polisler üçüncü kez emniyete çağrınca Can, 23 Haziran 2010'da oturduğu evin balkonundan kendini atarak intihar etti. Can arkadaşlarının ısrarıyla o gece karakolda neler yaşadığını sırasıyla yazmıştı. O notta, “Gözaltında çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler… Bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi” ifadeleri yer alıyordu. Oğullarının yaşamını yitirmesinin ardından adalet mücadelesi başlatan Can ailesi, bir sonuç alamadı. İşkence iddialarına takipsizlik veren savcılık, Onur Yaser Can’ı gözaltına alan iki polis hakkında, gözaltı evrakında sahtecilik yaptıkları gerekçesiyle 8 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. İstanbul 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan ilk yargılama sonunda 2 polis memuru 2 yıl 6’şar ay hapis cezasına çarptırıldı. 15 Mayıs 2012’deki ilk yargılamaya ilişkin karar duruşmasına katılan anne Hatice Can, oğlunun acısına daha fazla dayanamayarak 2 Mart 2014’de oğlunun intihar etmek için seçtiği yolu seçti ve evinin penceresinden atlayarak intihar etti. Baba Mevlüt Can da 8 Ekim 2019’da ana atar damarın yırtılmasına bağlı iç kanama sonucu 62 yaşında hayatını kaybetti. Aileden geriye küçük kardeş Ezgi Can kaldı. Yargıtay, yerel mahkeme tarafından verilen kararı usul yönünden bozunca dava yeniden görülmeye başladı. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yapılan yargılamada, Onur Yaser Can'ın emniyetteki görüntülerine ve orada yapılan işlemelere ilişkin imajın(birebir kopya) yer aldığı CD'nin emniyette bulunmadığı, yine incelenmek üzere görüntülerin ve bilgilerin yer aldığı imajın da güvenlik gerekçesi ile bilirkişi Zafer Kökdemir tarafından kırıldığı ortaya çıktı. Mahkeme 4 polis ve 1 bilirkişi hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. İstanbul Valiliği, soruşturma izni vermedi. İtirazlar sonucu soruşturma izni verilmemesine ilişkin karar geçen yıl kaldırıldı ve polisler hakkında dava açıldı. Davada, biri meslekten ihraç edilen başkomiser olan 4 polis, ‘kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’, bir bilirkişi ise ‘gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık yapma, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’ suçlarından 30 Eylül'de yargılanmaya başladı. |
(HA)