Çizim: Ercan Altuntaş
Haberin Kürtçesi için tıklayın
İlk duruşması 26 Nisan 2021'de görülen dava birinci yılını dolduruyor.
“Delillerinden” tanıklarına, başladığı günden beri birçok tutarsızlık ve şaibeyle devam eden Kobanî davasını, sanık avukatlarından Kenan Maçoğlu ile konuştuk.
Yargılamanın gidişatına dair itirazlarını bianet’le paylaşan Maçoğlu, “Bugüne kadar yapılan savunmalarla, doğrudan siyasi müdahalelerle kurulan bir kumpas dosyası olduğu, savcılığın dosyada unuttuğu klasördeki belgelerle ve tüm delilleriyle ortaya konuldu” diyor.
Ancak buna rağmen heyetin siyasi iktidarın çizdiği çerçeve içerisinde hareket ettiğini belirten Maçoğlu, dosyadaki hukuksuzlukları ve usulsüzlükleri örnekleriyle anlattı.
Tutuklu siyasetçi Aysel Tuğluk’la ilgili de avukatı Serdar Çelebi bianet’e şu bilgileri verdi: “Demans hastalığı cezaevinde kaldığı sürede daha hızlı ilerliyor, uzmanlar, farklı uyaranlara maruz kalması gerektiğini tavsiye ediyor ancak cezaevinde bu olanağı yok. Hastalığı gün be gün ilerliyor. Tahliye taleplerimize dair de olumlu veya olumsuz bir karar verilmedi.”
- Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 22’si tutuklu 108 kişi yargılanıyor.
Fotoğraf: MA
Avukat Kenan Maçoğlu, HDP’li siyasetçilerin sanık sandalyesinde olduğu davaya ilişkin sorularımızı şöyle yanıtladı…
“Duruşma periyotları savunma hakkını kısıtlıyor”
Sizin itirazlarınıza rağmen duruşmaların sıralı, yani üst üste görülmesinin, savunmalara etkisi ne oluyor? Sanık siyasetçiler ve avukatları dosyadaki belgeleri inceleme fırsatı bulamadıklarını defalarca dile getirdi…
Duruşma periyotlarının iki hafta duruşma, iki hafta ara şeklinde görülmesi hem yargılanan siyasetçi arkadaşlarımız hem de meslektaşlarımız için çok zorlayıcı oluyor. Ceza yargılamasında tüm duruşmalarda hazır olmak çok önemli, yoklukta yapılan bir işlem müvekkilin hukuki durumunu ciddi manada etkileyebiliyor.
Yargılanan arkadaşlarımızın iki hafta boyunca Sincan Ceza İnfaz Kurumları kampüsünde bulunan duruşma salonunda gün boyu hazır bulunmaları eziyet boyutuna varıyor. Bir sandalyede gün boyu saatlerce hava almadan oturmaları, psikolojik ve fiziksel olarak bir yıpratma halini almış durumda.
Aynı şey biz avukatlar için de geçerli. İki haftalık periyot, şehir dışında bulunan meslektaşlarımızın duruşmayı takibini imkansız kılıyor. Ankara’da bulunan avukatlar için de mesleklerini yapamaz noktaya getirdiğini söyleyebiliriz.
Bu dosyaya hazırlık yapmak - dava dosyası birleşen dosyalarla birlikte yaklaşık 1000 klasöre ulaşmış durumda - gelen giden evrakları incelemek, tutukluluk haline itiraz gibi acil ve süreli işleri yapmak, talimat yoluyla dinlenen müştekilerin ifadelerini incelemek, cezaevinde müvekkille görüşmek ve savunma hazırlığı yapmak gibi birçok mesleki faaliyetimizi sağlıklı bir şekilde sürdürmemiz mümkün değil.
Bu arada tabii diğer işlerimiz, duruşmalarımız, cezaevi görüşmeleri, müvekkil görüşmesi, dilekçe ve dava hazırlıkları gibi birçok mesleki faaliyetimiz fiilen engellenmiş durumda. Bu durum savunma hakkını ve adil yargılanma hakkını ciddi manada kısıtlıyor.
“Usulüne uygun dinlenenler şikayetçi olmadı”
Tanık dinleme usulü konusunda da siz avukatların ve siyasetçilerin birçok itirazı oldu. Bu uygulama fiilen nasıl yürüyor, tanık beyanlarını ve dosyaya etkisini nasıl değerlendirirsiniz?
Ceza Muhakemesi Kanununda, savunmalar bittikten sonra müşteki ve tanıkların dinlenmesine geçilebileceği düzenlenmiştir. Kanuni düzenleme açık ve net olmasına, uygulamada bu konuda bir problem yaşanmamasına rağmen mahkemece henüz savunmalar tamamlanmamışken tanık ve müştekiler dinleniyor.
Bu konudaki itirazlarımızdan biri de madem müştekiler dinlenecek, bu müştekilere hem yargılanan arkadaşlarımızın hem de avukatların doğrudan soru sorma haklarının sağlanmasıydı. “Müştekiler” için adreslerinin bulunduğu mahkemelere talimat yazılıyor. Teknik olarak aslında bu dosyanın müştekisi olmaması gereken (çünkü soruşturma aşamasında hiçbiri savcılık tarafından dinlenmedikleri, bu soruşturma kapsamında şikayetçi olduklarına dair bir bilgi olmadığı için) binlerce “müşteki” yokluğumuzda dinleniyor.
Bu müştekiler SEGBİS’le mahkemeye bağlanıp tarafların huzurunda dinlenebilecekken mahkeme bu konudaki taleplerimizi reddediyor. Sadece hali hazırda cezaevinde tutuklu/hükümlü olarak bulunan müştekiler (birçoğu 2014 yılında bölgede Emniyet mensubu olarak görev yaparken 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Cemaat/FETÖ dosyalarından tutuklanan ya da hüküm giymiş kişiler), SEGBİS yoluyla mahkeme huzurunda dinleniyor. Bu şekilde nispeten usulüne uygun dinlenen müştekiler genelde şikayetçi olmadıklarını bildiriyorlar.
“Gizli tanık ‘gizlice’ dinlendi”
Tanık beyanlarıyla ilgili de, mahkeme uygulamada örneği görülmeyecek şekilde, ABC123 kod isimli gizli tanığı adeta korsan bir şekilde, duruşma periyotları devam ederken boş bırakılan 9 Şubat 2022’de (Çarşamba günleri duruşma yapılmıyor), savcıya ve bizlere haber vermeden dinledi ve dosyanın taraflarına tanığa soru sorma hakkı bile sağlanmadı.
Ankara Cumhuriyet Savcılığına müracaat ettiği söylenen gizli tanıkla ilgili mutlak surette Savcılığın yazışma yapmış olması gerekiyor ama ısrarlı taleplerimize rağmen söz konusu yazışmalar bizlerden gizleniyor.
Bu gizli tanığın ifadesini incelemediğimizde mahkeme heyetinin tek bir soru sormadığını görüyoruz. Bu da gizli tanığı gönderenlerin, mahkeme heyetini gizli tanığın ifadesini alıp, çelişkiye düşmesini engelleyecek şekilde hareket etmek istediklerini gösteriyor. Gizli tanığa soru sorma hakkımız sağlansa yalanları ortaya çıkarılabilecek, doğrudan bir kumpas dosyasının parçası olduğu anlaşılacaktı.
“Tanık, ‘Okumadan imzaladım’ dedi”
Geçen duruşma dinlenen ve dosyanın önemli tanığı olarak nitelenen Sami Baran duruşmada, Emniyet’te alınan beyanların siyasetçilerle ilgili kısmının kendisine ait olmadığını, emniyetin hazırlamış olduğu bazı evrakları, hastalığı, yaşadığı travmalar sebebiyle okumadan imzaladığını, ifade esnasında avukat hazır olmadığını ifade etti. Anlaşıldığı kadarıyla 12 saat süren ifadenin sonlarında avukatı gelip sadece imza aşamasına eşlik etmiş.
“Görgüye dayanmayan beyan tutukluluğa esas alındı”
Yine geçen duruşma dinlenen ve davanın en önemli tanığı olarak gösterilen Kerem Gökalp, bildiklerinin doğrudan görgüye sahip olmadığını belirtti, duydukları ve kendi analizleri üzerinden değerlendirmeler yaptı. Bu değerlendirmeler de 15 gün Ankara TEM Şubede idari gözetimde kaldıktan sonra emniyette vermiş olduğu ifadenin dışında.
Mahkeme heyeti ve savcı tarafından tanığa, maddi gerçeği ortaya çıkarmaya dönük sorular sorulmadı, yargılanan arkadaşlarımız ve HDP aleyhine sorular yöneltilerek açıkça taraflı oldukları gösterildi. Heyet ve savcı tarafından dosya kapsamı dışına çıkıldı ve tanıktan HDP kapatma davasında aleyhe kullanılabilecek beyanlar alınmaya çalışıldı.
Bu konuda istediklerini alamamalarına rağmen tutuk devam kararlarına gerekçe olarak bu tanığın duruşmadaki beyanlarını dayanak aldılar. Ki bu beyanlar görgüye dayanmayan, tanığın kendi çıkarımları olmasına ve tanığın yargılananları tanımadığı, beyanlarındaki çelişkileri ve yanlışları ortaya konmasına rağmen mahkemece çarpıtılarak tutuk devam kararına esas alındı.
“Eski başkanın tüm işlemleri hukuken geçersiz”
Heyetin ilk başkanı şu anda bir soruşturma kapsamında ev hapsinde. İddianameyi de kabul eden hakim olan Bahtiyar Çolak’ın davanın yürütülmesine ve bundan sonraki seyrine ne etkisi oldu? Şu anki durumu nasıl değerlendirirsiniz?
Eski mahkeme başkanı 3 bin 530 sayfa iddianameyi ve 324 ek klasörü bir hafta içerisinde (o arada gün boyu aralıksız devam eden FETÖ duruşmalarına da girerken) tensip zaptındaki ifadesine göre “titizlikle inceleyerek” iddianame kabul kararını verdi.
Yargılama başladıktan sonra usul hükümlerini hiçe sayarak, savunma ve adil yargılanma hakkını ihlal eden ve yargılanan arkadaşlarımızın tutuklu kalmasına yol açan kararlara imza attı. Basına yansıyan bilgilere göre kendisi, Atadedeler isimli, kendilerini “derin devletin ticari istihbarat ayağı” olarak tanıtan yasa dışı örgütün 2 numarası ve aynı zamanda Küba Atadedesi (her ülke için kurulan masa sorumluları olduğu iddia ediliyor). Haberlere göre, etkin pişmanlıktan faydalandığı için tutuklanmayıp ev hapsiyle serbest bırakıldı.
Böylesine önemli bir dosyaya özel olarak görevlendirilen ve yalnızca Kobani dosyasını görecek olan bir mahkeme heyetinin başkanı olarak, yapmış olduğu tüm işlemlerin hukuken geçersiz olması gerekir.
Soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki doğrudan açık siyasi müdahaleleri de göz önüne aldığımızda bu durum çok vahim sonuçlar ortaya çıkarıyor. Bahtiyar Çolak hakkında teknik ve fiziki takip yapıldığı biliniyor.
Bu soruşturma dosyasını inceleme şansımız olsa belki de heyet ve siyasi iktidar arasında doğrudan bağlantılara dair birçok bilgi ve belgeye ulaşılabilecek. Fakat bu konudaki taleplerimiz de mahkeme heyeti tarafından reddedildi.
“HSK’dan olumlu karar beklemiyoruz”
Hakimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) heyetle ilgili şikayette bulunmuştunuz, bir sonuç çıktı mı?
Hayır, henüz bir karar çıkmadı, zaten eski başkan da dahil olmak üzere bu heyeti özel olarak bu dosyaya bakması için atayan HSK’dan olumlu bir karar çıkmasını beklemiyoruz…
Bugüne kadarki yargılamanın genel gidişatını ve siyasetçilere yönelik suçlamaları nasıl değerlendirirsiniz?
Bugüne kadar yapılmış olan savunmalarla doğrudan siyasi müdahalelerle kurulan bir kumpas dosyası olduğu, Savcılığın dosyada unuttuğu klasördeki belgelerle ve tüm delilleriyle ortaya konuldu.
Dinlenen tanıklar ve tüm dosya kapsamı itibariyle yargılamaya konu suçların, arkadaşlarımız tarafından işlenmediği açıkça ortaya konmasına rağmen mahkeme heyeti, özellikle HDP hakkındaki kapatma davasıyla paralel yürütülen bu dosyada siyasi iktidar ve ortaklarının sınırlarını belirlediği çizgilerin dışına çıkamıyor.
TIKLAYIN – Demirtaş: Öcalan’dan not, İçişleri Bakanı ve MİT’in önerisiydi
TIKLAYIN – Kışanak’tan mahkemeye: Sizi tehdit mi ediyorlar?
TIKLAYIN – “Soylu ve Bahçeli, hakim Çolak'a talimat verdi mi?"
(AS)