Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır gezisi sırasında gerçekleştirilen gösterilere katıldıkları, polise taş ve molotof kokteyl attıkları gerekçesiyle tutuklanan ve 13-14 yaşlarında olan beşi ilköğretim okulu öğrencisi altı çocuk hakkında 23 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, “sanıkların isnat edilen suçları hukuki anlam ve sonuçlarını algıladıkları” belirtildi.
Konuyla ilgili konuştuğumuz İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Üyesi avukat Seda Akço tutuklamanın ve hapis cezasının en son çare olması görüşünde.
“Üzerinde durulması gereken konu bu eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin incelenmesi konusu. Türkiye’de genellikle akıl hastası ve zeka geriliği olmayan bütün çocukların ceza sorumluluğu vardır deniyor. Halbuki bu incelemenin yapılmasının amacı akıl hastası ya da zeka geriliği olup olmadığını saptamak değil, çocuğun içinde bulunduğu koşullar bakımından eylemin hukuki sonuçlarını kavrayacak derecede ve bu hukuki sonuçları dikkate alarak davranışlarını yönlendirebilecek derecede gelişmiş olmasını saptamaktır.”
Bu gelişim ifadesinin sadece fiziksel bir vurgusunun olmadığının altını çizen Akço, "çocuğun aynı zamanda sosyal gelişimi de yaşına uygun olmalı” diyor.
“Bu araştırma eylemin gerçekleştiği bütün koşullar dikkate alınarak yapılmalı. Çocuğun ceza sorumluluğunun olması demek aynı zamanda verilecek bu cezayı anlayabilecek ve sonuçlarını kaldırabilecek bir gelişkinlikte de olması demek.”
Göz korkutmak
İddianamenin çocuklara dolaylı olarak "sokağa çıkar, gösteriye katılırsan 23 yıl hapis cezası alacağını ve hapiste başına gelecekleri göze almalısın" dediğini belirten Akço, “bu konu üzerine Türkiye’de çok tartışma yürütüldüğünü, ancak sonuca varılamadığını” ifade etti.
“Bu ceza sorumluluğu incelemesinin mahiyetinin değişmesi gerekiyor. Çok kısıtlı bir alanda inceleme yapılıp çocukların isnat edilen suçları hukuki anlam ve sonuçlarını algıladıkları kanısına varılıyor. Halbuki çocuğun bütün içinde bulunduğu koşul ve eylem de dikkate alınarak inceleme yapılması lazım.”
Çocuk adalet sisteminin bu koşulları dikkate alarak kararlar vermesi gerektiğini savunan hukukçu, "Tutuklama en son çare olmalı. Mahkeme burada refleks olarak hemen tutuklamaya karar veriyor” diyor ve ekliyor: "Bu, çocuk adalet sisteminin prensiplerine aykırı."
“Kanun uygulayıcılar başka alternatiflerinin olmadığını ve çocukları caydırmanın tek yolunun ceza vermek olduğunu düşünüyorlar. Elimizdeki en şiddetli tepkiyi verirsek diğerleri cayar, hafif tepki verirsek cesaret verici olur düşüncesiyle veriliyor bu kararlar. Ama bunu önlemenin yolu çocukların bu riskli eylemlerde olması bu durumunu gidermek.”
Akço bu durumunun giderilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı, Sosyal Hizmetler ve yerel yönetimler tarafından daha etkin çalışmaların yürütülmesi gerektiğinin altını çiziyor. (BÇ/EÜ)