Dayamışsınız sırtınızı duvara, duvarın size fısıldadıklarından güç alarak avludaki delikli, gözenekli dişi bazalt taşları elindeki ibrikle sulayanı merak ediyorsunuz.
Temmuz ayının kavurucu sıcağında sanıyorsunuz ki bu şehirde sadece bitkiler mi sulanır!
Yanılgı içindesiniz, bizden söylemesi. Binler yıldan bu yana bu kadim şehre kimliğini veren zemine döşenen bazalt dişi taşlarının gözenekleri, taşın kılcal damarlarıdır.
En iyi Diyarbekirli bilir o taşlar sulandığında yaz sıcağında avluda oluşan tatlı serinliği.
Diyarbakır, tarihinin ve kültürünün odaklandığı tarihin şafağında ortaya çıkmış bir şehir olarak bilinir. Öyle az-buz değil! Yakın çevresi ile birlikte değerlendirildiğinde 11 bin yıllık, şehir yerleşimi itibariyle dikkate alındığında ise en azından 5 bin yıllık bir geçmişe hükmediyor.
Tarihinden bu yana her dönemde önemini korumuş ve ilgi odağı olmuş bir şehir. Dinler ve kültürler Kuzey Mezopotamya'nın bu kadim şehrinde buluşmuşlar dersek yanıltıcı olmaz.
Eski çağlardan bu yana doğulu ve batılı gezginler; Paul Lucas, Carsten Niebuhr, Amand Von Schweiger, Lamec Saad, Edmund Naumann, Max Kırsch, Evliya Çelebi ve daha niceleri Diyarbekir'e gelmeden, Diyarbekir'i görmeden "Gezdim, gördüm" dememişler.
Gezip gördükleri yerler hakkında yazmamışlar. O eski çağ gezginleri Diyarbekir'e geldiklerinde bu kadim şehrin kimliğini yansıtan bazalt taşlarla usta işi örülü taş mekânlarda konaklamışlar.
İşte şimdi modern çağın gezginleri Diyarbakır'a geldiklerinde sayıları epeyce azalsa da o türden mekânlarla yeniden buluşmaları mümkün.
Diyarbakır suriçinin Roma döneminden bu yana cadde olarak özelliğini koruyan ve şimdilerde adı Gazi caddesi olan Dörtyol kavşağından Saray Kapıya doğru dönün 50 metre yürüyüş mesafesinden sonra hemen sağda Demir Otel'in bitişiğindeki sokağa girdiğinizde Lebenî Diyarbekîr Evi'nin kocaman tabelası dikkatinizi çekecektir.
Lebeni Diyarbekir Evi 400 yıllık bir mekân. İlk sahibi Ermeni bir papaz, Garabet. Döneminin varlıklı şahsiyetlerinden.
Şu anki görüntüsünün yaklaşık beş katı büyüklüğünde koca bir saray yavrusu evi uzunca bir süre Papaz Garabet kullanır.
Sonra yine bir Ermeni ve Tacir aile olan Terziyanlar'a satar. Terziyanlar köylerden sade yağ toplayıp pazarlamakla uğraşırlarmış. Hatta mahallelinin anlatımına göre Nubar Terziyan'ın da onların çocuğu olduğu halen konuşulandır.
1948 yılında o koca ev büyük bir yangın geçirir. Yangının akabinde Terziyanlar İstanbul'a göç ederler. Evi de bir Süryani olan Sobacı Zeki'ye satarlar. Süryani Zeki evin şu an kullanılan bölümünü ailesi için yeniden yapar. Diğer bölümleri de parça parça yeni yapılar olarak şu anki bölümden ayrılıp başkalarına satılır.
Süryani Zeki de 1994 yılında İstanbul'a göçer. Mahalle sakinleri der ki "Zeki Garabet'in altınını bulup öyle gitti."
Yaklaşık 1000 metrekarelik bir alanı kaplayan ve üç sokağa cephesi olan muhteşem 400 yıllık evden geriye, kısmen aslına uygun olarak restore edilmiş dört oda, iki kiler, mutfak ve avludan oluşmuş küçük bir Diyarbekir evi kalmış.
Yakın zamana kadar virane baykuş yuvası kabilinden mahallelinin çöplüğü olarak kullanılan harap bir yapıdan bugün işleyen ve işlemekle kalmayıp adeta o eski sokağa ruh katan bir yapıya dönüştürmüş mekânı eski gazeteci Mehdi Tanaman.
Daha sokağa girdiğinizde duvar diplerine ekilmiş fesleğen ve akşam sefaları sizleri karşılıyor.
Kapının şakşakosunu (tokmağını) çalmanıza gerek yok, kapı zaten yarı aralık. İçeri girdiğinizde zambaklar, yediveren ve Muhammedi güller, fesleğenler, sarmaşıklar ve avludaki dut ağacı hemen gözünüzü yeşille buluşturuyor.
Sonra Diyarbakır'a has yemeklerle tanışmak saatidir artık. Soğuk içilen Lebeni çorbası, nar ekşisi ve sızma zeytinyağı karışımlı salata, kağıt inceliğinde açılmış Diyarbakır usulü içli köfte, bumbar, bıçak kıyması ile yapılmış sumak ekşili dolma, 28 çeşit karışımın ürünü pilav, Diyarbakır'ın spesiyali kaburga dolması ve mevsim sebzelerine göre değişen günlük mönüler.
Tabi bu kadarla değil Lebeni Diyarbekir Evi'nin sürprizleri. Kömür ateşinde fincanda pişirilmiş, önünüze geldiğinde fincanın ısısının halen devam ettiği kahve ve özel Ermeni şarabı.
Gelen yabancı gruplara talep halinde Diyarbakır'a has "Kına Gecesi" düzenlemek de Lebeni Diyarbekir Evi'nin sunduklarından!
Yakın zamanda yaşanmış bir kına gecesindeki sürprizi anlatmadan geçmek istemedi Lebeni'nin işletmecisi Mehdi Tanaman. Gruba Diyarbakır'a has özel kostümler giydirilmiş.
Grubun içinden genç bir çift temsili gelin ve damat olarak seçilmiş. Gece olanca keyfi ve musikiyle devam ediyor. Ellere kınalar yakılıyor.
Ve son saat, gece bitiyor. Mehdi Bey "Buraya kadar. Bundan sonrası otelde uyku saati!" demeye getiriyor. Grup "hayır" diyor. "Madem böylesine güzel bir mekanda bizlere böyle güzel bir gece yaşattınız. O halde devamını da getirelim. Seçtiğiniz çift zaten beş gün önce evlenmiş ve bu seyahate çıkmıştı. Gerdeğe de bu eski evde girmeleri uygun olur."
Ve çifte gelin odası diye tabir edilen evin penceresiz odası hazırlanır. Zifaf gecesi için bakır sinide (tepsi) meyveler, çerezler odaya konulur.
Ve çift 400 yıllık eski mekân, Lebeni Diyarbekir Evi'nde sabahı ederler.
Sonrası Diyarbekir'e has bir tekerlemedir.
"Piştavî li ser êrdê bû.
Ev camer jî li ser bû.
Singavî ser singavî bû.
Edî davî ya vî hûn zanin.
Beynû beynallah." (ŞD/BA)