Elif Dumanlı 37 kişinin hayatını kaybetmesine yol açan yangının çıkarıldığı Madımak otelindeydi. 2 Temmuz 1993'te 21 yaşındaydı. Hacer Persidat'ın Dumanlı'yla gerçekleştirdiği, Günlük gazetesindeki röportajını yayınlıyoruz.
Ben aslında o günü hiçbir zaman tam olarak kendim dahil kimseye anlatmadım. Soru sormadım. Sanki hiç yaşanmamış gibi olsun istedim. Ama sanırım yüzleşmek gerekiyor, hesap sormak için. Kaçıyor insan, kolay mı öyle yanında insanlar toplanmış insanları yakıyor. Düşünsene bunu nasıl anlatırsın. Ben Aleviyim, insanlar beni yaktı diyemem. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Hatırlıyorum da Aleviliği ilk öğrenmek isteyişim çevremdekilerin etkisiyle oldu. Alevilerin değil, Alevi olmayanların etkisiyle öğrendim. Daha doğrusu öğrenmeye çalıştım. Din öğretmenimiz vardı. Bana 'Sen Alevisin diyerek notumu düşürürdü. Yeni tanıdığım bir arkadaşım sen Alevisin diye ikinci gün yanıma gelmezdi. Ben de dedim nedir bu Alevilik bir öğreneyim. Pir Sultan Abdal Derneği'ne gittim. Başladım bir şeyler öğrenmeye. Semaha yazıldım. Sonra her yıl 2 Temmuz'da etkinlikler olduğunu öğrendim. Gitmeye karar verdim. Gittik... Ben daha semahı tam öğrenemediğim için kitap standında çalışmak istedim. Aziz Nesin'in kitaplarının başında duruyordum. O da yanımdaydı. Gelenlere imzalayıp veriyordu.
Ölüme doğru
İlk defa orada etkinlikteydim. Heyecanlıydım. Her şey güzeldi. Tepkiler falan vardı. Laf atıyorlardı, yürürken falan çember takıyorlardı fakat bu boyutta bir kin, öfke düşünmüyordum. Sanırım kimsenin aklına da ölüm gelmemişti. Böyle bir şey yapacaklarını hiç ama hiç düşünmedim. Hâlâ düşünemiyorum ki...
Cam kırılması bitmez mi?
Biz iki gruptuk. Birinci grup kültür merkezindeydi. Zaten ilk onlara saldırmışlar fakat onlar direnmiş. Onlar sayı olarak da bizden fazlaydılar. Sonra onlara bir şey yapamayınca bize yöneldiler. Ben söyleşilerin yapıldığı yerdeydim. Hatırlıyorum yemeğe gittik bir lokantaya, abar topar birileri gelip bizi otele götürdü. Ne olduğunu anlamadım. Kadınları üst katta bir koridora koydular. Odalara giremiyorduk. Çünkü insanlar çatılara çıkmışlardı, her yerden taş atıyorlardı. Birden bire nasıl oldu anlamadım. Koridorda sıkıştık kaldık. Kimse konuşmuyordu. Herkes birbirine bakıyordu. Onlar attıkça camlar kırılıyordu. Tanrım dedim hiç bitmez mi bu camlar. Ne kadar çok cam vardı böyle. Hepsi ne zaman bitecekti? Dışarıdakiler Allah diye diye, Allahuekber diye diye ölüme gönderiyorlardı bizi. Ve biliyor musunuz? Kurtuldum ama ezan bana hep Madımak'ı hatırlatıyor. Hep katliamı hatırlatıyor. Duyunca irkiliyorum. Sanki yangının ortasındayım gibi... Ve şunu da çok iyi biliyorum ki orada olan birçok Alevi de Allahuekberi duyunca katliamı hatırlıyordur. Düşünsenize Allahuekber diye bağıra bağıra bizi yaktılar... O ses hiç kesilmedi. Hep kulaklarımda onların sesleri. Katliamdan kurtulduktan sonra hep kendime sordum: 'Ben onu yaşadım mı, yaşamadım mı?' 17 yıl geçti ama o gün olmamalıydı. Yaşanmamalıydı. Hâlâ şaşkınım. Sanırım unutamayacağım da.
Neden yanmadın!
Nasıl çıktım bilmiyorum. Sanırım biraz soğukkanlı davrandım. Orada öyle duramadım. Kapkaranlıktı otel. Merdivenlerden tutunarak aşağıya doğru indim. Yanımda yaşlı bir kadın vardı. Birbirimize tutunduk... İndik... Alacakaranlıktı dışarısı. Bir cam gördüm. Cama doğru yürümeye başladım. Yanaştım cama, aşağıya baktım. Bir sürü insan vardı aşağıda... Bazılarını dövüyorlardı. Bir kadın takıldı gözüme. Bir adam elinde kalas, kadını dövüyordu hakaret ede ede... O..., 'Neden yanmadın?' diyordu. Geri çekildim. Anladım kadın benden önce atlamıştı... Bu olayı hiç unutmadım. Adamın kadını kalasla dövüşünü... Neydi o kin hâlâ bir anlam veremiyorum.
Böyle bakışlar görmedim
Başka bir cama doğru gittim. Bir adam vardı camın önünde ve ben hayatım boyunca öyle kin dolu bakışlar görmedim. O bakışları hiç unutamadım. Hep sordum kendime 'Beni nereden tanıyorsun, ben sana ne yaptım?' Adamın yüzünü unutamadım. Kalas vardı elinde ve izin vermedi dışarıya çıkmama. Saatlerce bekledim orada. Sonra polis geldi ve aldı. Benimle birlikte çok insan vardı ve bizi alıp emniyete götürdüler. Fakat emniyetin önünde de insanlar birikmişti. Bizi istiyorlardı. Ve emniyet yetkilileri de bize 'Gidin buradan, biz sizin can güvenliğinizi sağlayamayız' diyordu. Emniyetin içindeyiz düşünebiliyor musunuz ve bizim can güvenliğimiz yok. 20 - 30 kişiydik ve emniyet bu 20 - 30 kişiye güvenliğinizi sağlayamayız gidin diyordu. Başka da bir şey sormadılar ve konuşmadılar bizimle.
Kuzenim görevliydi
Bizi emniyetten alıp havaalanına götürdüler. Bize yaptıkları tek şey de buydu. Havaalanında gazetecilerin uçağı vardı. O uçakla döndük. Otelden çıkanların ölmesini istiyorlardı. 8-9 saat oralardaydık. Ve binlerce ölüm vardı peşimizde... Ondan kaçıyorduk. Düşünebiliyor musunuz, orada görevli askerlerden biri de benim kuzenimdi. Acemi birliğini orada yapmış. Bunu ben sonradan öğrendim. Teyzem, ben Madımak'tan kurtulduktan çok sonra anlattı. Yemin törenine gelmeye hazırlanıyormuş onlar da. Teyzemin verdiği bilgiye göre kuzenime üstleri şöyle demiş: 'Bir şey yapmayın.' Düşünebiliyor musunuz? Acemileri görevlendirmişler ve 'Bir şey yapmayın' demişler. Sivas'la ilgili hiç konuşmadım kuzenimle. Sanki yeminli gibi ne o ne de ben bu konuyu açtık. Bir yıl boyunca oradan kurtulanlarla görüştük. İnanır mısınız, o günü hiç konuşmadık.
Bir ben kaldım...
Sonra bir fotoğraf elime geçti. Bizi koridorda beklettikleri anın bir fotoğrafıydı. Fotoğrafa baktım. Bir baktım ki tek yaşayan benim. Fotoğraftakilerin hepsinin canını almışlardı. Bir yıl boyunca hiç uyuyamadım. Her gözümü kapattığımda gözümün önündeydiler. Kendi kendime dedim sen neden ölmedin ki... Hep ölmem gerektiğini düşündüm yıllarca... Bağırtıları kulaklarımdaydı. Sonra düşündüm dedim: Biz neden direnmedik. Bu yüzden kendime çok kızdım fakat şimdi yeni yeni öğreniyorum. Diyorum algılayamadık ki. Kimse algılayamadı. Herkes düşündü, dediler: Doğuştan gelen bir şey neden bizim ölüm nedenimiz olsun ki. Ama şimdi diyorum bir Sivas değildi ki... Bizim bir katliamlar tarihimiz vardı. Bütün bunlar bize öğretilebilirdi. O katliamdan sonra Sivas'a anmaya gitmek istedik. Bizi şehre almadılar. Daha sonra da gitmek istemedim. Ağır geldi, yük çok ağırdı ve benim sanırım gücüm yoktu. Ben Sivaslıyım. Ve biliyor musunuz, oraya bir kere bile gitmedim. Arabayla geçerken adımımı bile atmıyorum. Benim hayatım sanırım ikiye ayrılıyor: Sivas'tan önce ve Sivas'tan sonra... Unutulmuyor...
Alevilere kızıyorum
En çok neye kızıyorum biliyor musun? Alevilerin ezilenlerle birlikte hareket etmemesine kızıyorum. Neden bizim davamıza İşçi Partililer ya da bizi yakanlar sahip çıksın. Mesela BBP kurtardık diyor: 'Yalan.' Çünkü biz çıkmaya çalışırken itiyorlardı. Sivas davasına bakıyorum. Orada bizi yakanlar mahkeme önlerinde davayı sahiplenmişler. Biz mahkemeye gidiyoruz. Suçlu olanlar dalga geçiyor bizimle, herkesin ortasında tehdit ediyorlar. Bütün bunlar zaten davanın tıkanmasına da neden olacak. En son dava gelip Ergenekon'a dayandı. Bakıyorum da diyorum resmen bizim hayatımızla oyun oynadılar. Herkes her şeyi biliyordu. Yakılacağımızı biliyorlardı ve kimse bir şey yapmadı. Aynı anda şehre binlerce insan giriyor. Cübbeli, sakallı, nasıl olur da bilinmez ki. Biz burada iki kişi toplansak önümüze yüzlerce polis çıkarıyorlar ve engelliyorlar...
Pir Sultan Abdal'ın çizgisine dönmeliyiz
Bakıyorum, algılamaya çalışıyorum. Diyorum bu olayın suçlusu kim? Kim bizi yaktı? Herkes davaya sahip çıkıyor. Peki herkesin sahiplendiği bir davanın suçlusu kim olabilir? Katliamlara bakıyorum Çorum, Maraş, Dersim ve Sivas... Bu katliamların hepsi CHP'nin iktidarı döneminde yapıldı. Ama Alevilere bakıyorum CHP'nin yanındalar. Hep sana zarar verenin yanında yer almışsın, hep arkasından gitmişsin. Partiler bizi tampon bölge olarak görüyorlar. Bu nedenle Alevilerin katliamlarla ciddi anlamda yüzleşmesi gerekiyor. H‰l‰ bir travma yaşıyorlar. Aslında bir toplumsal yüzleşme sağlanmalı. Bu travmayı ancak böyle atlatabiliriz. Şimdi gidiyoruz Sivas'a 'Yasta' olduğumuzu belirtiyoruz. Ama ben ömrüm boyunca yasta olmak istemiyorum. Artık yüzleşmek ve hesap sormak istiyorum. Eğer yüzleşmezsek bence böyle bir tehlike hâlâ var...
Artık Aleviler kendilerini bu ülkenin bekçisi sanmaktan vazgeçmeliler. Her katliamı da birbirinden bağımsız değerlendiriyorlar. Gazi olayları oldu. Diğerlerinden bağımsız mıydı bu katliam? Değildi. Artık vazgeçmeliyiz. Hesap soracaklarımızın arkasından gitmemeliyiz. Resmen hesap soracaklarımızı koruyoruz. Artık ezilen halklarla birlikte yürümek zorundayız ve sorgulayıp, hesap sormalıyız. Alevilere söyleyeceğim şey de bu: Pir Sultan Abdal'ın çizgisine tekrar dönmek gerekiyor.
Müzede ne sergilenecek?
Madımak müze olunca ne sergilenecek çok merak ediyorum. Evet, müze olması çok önemli bir şey. Ama her şeyden önce kendi tarihinle yüzleşmelisin. Müze olacak, hayatını kaybedenlerin resimlerini koyacaksın. Bu yeterli değil. Neden öldükleri anlatılmalı. Neden bu yaşandı? Bu tarih, bu kanlı tarih de anlatılmalı. Bundan sonra bunların olmaması için neler yapılmalı bunlar anlatılmalı... Müze olduktan sonra bu dava kapatılacak mı? İstediğimiz yalnızca bu mu? Değil...
Sivas katliamında hayatını kaybedenler
Muhlis Akarsu, Muhibe Akarsu, Gülender Akça, Metin Altıok, Ahmet Alan, Mehmet Atay, Sehergül Ateş, Behçet Aysan, Erdal Ayrancı, Asım Bezirci, Belkıs Çakır, Serpil Canik, Muammer Çiçek, Nesimi Çimen, Carina Cuanna, Serkan Doğan, Hasret Gültekin, Murat Güneş, Murat Gündüz, Gülsüm Karababa, Uğur Kaynar, Asaf Koçak, Koray Kaya, Menekşe Kaya, Handan Metin, Sait Metin, Huriye Özkan, Yeşim Özkan, Ahmet Öztürk, Ahmet Özyurt, Nurcan Şahin, Özlem Şahin, Asuman Sivri, Yasemin Sivri, Edibe Sulari, İnci Türk, Kenan Yılmaz.... (HP/TK)