228'i Haziran 2001'de işten atılan, 97'si 7 Aralık'ta ücretsiz izin adıyla işten uzaklaştırılan Dev.Maden-Sen üyeleri adına yaklaşık 130 kişi otobüslerle saat bugün (pazartesi) 11:30'da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na geldi.
Müsteşar Yardımcısı Özer ÖZCAN, Dev.Maden-Sen öncülüğünde hak mücadelesi veren işçileri kabul ederek sorunlarını dinledi ve yardımcı olmaya söz verdi.
Ardından işçiler işverenin Tunus Caddesi'nde bulunan binası önüne giderek 30 dakika protesto gösterisi yaptı ve oradan da Bakanlıklar Olgunlar sokakta bulunan Madenci Anıtı'nda, maden ocaklarında iş kazası sonucu yaşamını yitiren işçilerin anısına çiçek bıraktılar. Burada basın açıklaması yapan (işçi temsilcileri, aileleri ve sendika yöneticileri daha sonra Bolu'ya geri döndü.
Pankartlar ne diyordu?
Protesto yürüyüşü sırasında Dev.Maden-Sen pankartı ardında yürüyen işçi ve ailelerinin şu sloganları attığı öğrenildi:
Maden İşçisi Köle Değildir ,Yeter Artık Söz Madencinin, Sendika Hakkımız Engellenemez , Nurullah Şaşırma, Sabrımızı Taşırma, İş Kazalarında Ölmek İstemiyoruz , Babalar İşsiz, Çocuklar Aç, Madencinin Parası Pul Karısı Dul Olmasın , Yasalar Uygulansın Kayıtdışı Önlensin, TKİ Uyuma Hırsızları Yakala, Kocamın Ekmeğini Paylaşıyorum Mücadelesini De, Babamın Ekmeğini Paylaşıyorum Mücadelesini De , Örgütlüyüm Çünkü Ben Bir İnsanım, Kriz Bahane Vurgun Şahane, Kara Kışta Linyitte Kriz Olmaz, Ocaklara Diri Girip Ölü Çıkmak İstemiyoruz ,İş Güvencesi Yasası Çıkarılsın
21.1.2002 tarihinde Gökçesu'da yapılmak istenen basın açıklamaları gözaltılarla jandarma tarafından engellenmişti.
Haketmiş oldukları aylık ücretleri bile ödenmeyen maden işçi ve aileleri, sorunlarınnın medya'da yeteri kadar gündeme gelmediğini dile getirdiler.
Basın açıklaması
Konuyla ilgili Dev.Maden-Sen Genel Başkan Vekili Tayfun Görgün'ün, Bakanlıklar, Olgunlar Sokakta. Madenci Anıtı önünde yaptığı basın açıklaması şöyle:
Bolu, Mengen- Gökçesu Beldesi kaliteli linyit yataklarının bulunduğu bir havzadır. Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) tarafından işletilen linyit saha ve ocakları 1987 özelleştirilmiş, devir işlemleri 1989 yılında tamamen bitirilmiştir. Üretime hazır olan Tuzlukaya Linyit Ocağı ise yine diğer ocakların pek çoğunu da devralmış bulunan Nurullah Ercan'a rödevansa (kiralama) verilmiştir. Kira olarak, çıkarılan kömürün miktarı üzerinden TKİ'ye ödeme yapılmaktadır. Bu ocakta ayda yaklaşık altıbin ton olarak çıkarılan kömür, ikiyüzelli ton civarında gösterilmektedir. Buradaki işçi arkadaşlarım, işte bu ocakta çalışan işçilerdir. Ramazan Bayramını ve yılbaşını da ücret almadan geçirmiş, borç veren bakkalların, kirasını bekleyen ev sahiplerinin dayanışmasıyla, babalarının ve kocalarının haklarının verileceği günleri sabırla, çileyle bekleyen ailelerin temsilcisi işçi kardeşlerimizdir.
Özelleştirmeden sonra bu işletmelerde üretimin her aşamasında ve çıkarılan kömürün pazarlanmasında kayıtdışı egemenliği kurulmuştur. O kadar ki kayıt dışını sağlamak ve gizlemek için ocaklarda çalışan işçilerinden 25 tanesi kağıt üzerinde ayrı ayrı taşeron firma olarak gösterilmiştir. Böylece gerek üretimde çalışan tüm işçilerin işlemleri ve sigorta, vergi, kıdem tazminatı, iş kazaları gibi sorumlulukları ve gerekse pazarlama işlemleri, bu göstermelik taşeronların üzerinden karmaşık bir yumağa çevrilmiştir. İşlemlerde taşeron gösterilen 25 işçi, içine sokuldukları risk ve sorumlulukların farkında olmadığı gibi, işyerinde çalışıp hak ettikleri ücretlerinden başka bir kazanç da sağlamamışlardır. Bu belirsiz ve haksız işlemi kabul etmeleri işlerini kaybetme korkusunun yarattığı sinmişliktir.
Yeraltında çileli, riskli ve ağır çalışmaya karşılık, sektör ortalamasının çok altında düşük ücret, sigorta primlerinin gün ve ücret bakımından eksik yatırılması, önlemlerin yetersizliği nedeniyle ölümlerle sonuçlanan ve suçu işçiye yıkılan iş kazalarıyla üretim yaptırılmaktadırlar.. İş güvencesi, kıdem tazminatı, yasal izinler ve diğer haklar, yasalar çerçevesinde değil, işveren vekillerince keyfi olarak belirlenmeye başlamıştır. Bütün bu uygulamalar, yeni normlar olarak oturtulmuş; Türkiye Cumhuriyetinin yasalarından farklı, denetimden uzak özerk bir bölge yaratılmıştır.
Bu vahşi çalışma ortamına artık dur demek isteyen işçiler Anayasal haklarını kullanarak sendikamıza geçtiğimiz yılın Haziran ayında topluca üye oldular. Genel yasal çerçeve, Sektörün normları ve işletmelerin imkanlarını gözeterek çözümler üretmek isteyen sendikamızın görüşme ve müzakere sürdürme çabaları sonuçsuz kalmıştır.
İşveren bir yandan İşçilerin işleri, ücretleri üzerinden baskı, korku ve ceza yaratıp, öte yandan da sendikadan istifa edenlere ücret artışı, izin ve çalışma koşulları kolaylıklarını ödül olarak sunmuştur. Örneğin İşveren Nurullah Ercan'ın TKİ'den kiraladığı ve kira ücretini bile doğru dürüst ödemediği Tuzlukaya Ocağında çalışan üyelerimizi sendikadan istifa etmedikleri için 7 Aralık 2001 gününden itibaren süresi belli olmayan bir biçimde, ücretsiz izine (izin süresince ücret alamayacaklar) çıkarmıştır. İzine çıkarılış nedeni olarak; işçilerin kendi can güvenliğini tehlikeye düşürmeleri, bu nedenle ocakta göçük, gaz ve yangın tehlikesi bulunduğu, bu tehlike giderildiğinde işin açılacağı şeklinde gösterilmiştir. Bu saçma iddia doğru değildir. Çünkü can güvenliğinden daha öncelikli bir talep yoktur. İşçilerin kendi iradeleriyle, kendi can güvenliklerini ortadan kaldırdıkları iddiasına kargalar bile gülerler. Üstelik işçileri izine çıkarınca buradaki iddia edilen eksikleri kim giderecektir. Zamanla, kendi kendine mi hallolur eksikler. Öte yandan yasalarımız böyle bir durum olduğunda, tespitinin nasıl olacağını açıkça belirlemiştir. 1475 Sayılı iş Yasası 75.maddesi "Herhangi bir işyerinde, işçilerin hayatı için tehlikeli olan bir husus tespit edilirse bu tehlike giderilinceye kadar, Bölge Çalışma Müdürü Başkanlığı'nda, teftişe yetkili iki müfettiş, bir işçi ve bir işveren temsilcisinden oluşacak beş kişilik bir komisyon kararıyla, tehlikenin niteliğine göre iş tamamen veya kısmen durdurulur... işin durdurulması veya kapatılması sebebiyle işsiz kalan işçilere işveren ücretlerini ödemeye veya ücretlerinde bir düşüklük olmamak üzere meslek veya durumlarına göre başka bir iş vermeye zorunludur." demektedir. Ancak işveren yasal yolu değil, gerekçe olarak uydurduğu bu iddiasını kendi tespit edip, kendi uygulamaya koymuş durumdadır. İddiayı kendi tespit etmiş ve süreyi kendi belirleyecektir. Üstelik de ücret ödemeyeceğini söylemektedir. İşverenin iddialarının tamamen gerçeklerden farklı olduğu, işçilerin mahkeme kararıyla gerçekleştirdiği tespitle saptanmıştır. Bu tespit,yasalarımız gereğince TMMOB tarafından her yıl belirlenen ve bakanlıkça onaylanan mühendis bilirkişisinin raporuna dayanmaktadır. Öte yandan İşveren bu ocağın işçilerine de net 230 milyon lira ödemekte, ancak bordroda net 141 milyon TL göstermekteydi. Kasım ayı maaşlarını almak için 10 Aralık günü işyerine giden işçilerden sendikasız olanlara 60 milyon zam yaparak 290 milyon lira ödemiş, sendikalı olanlara ise 141 milyon lira ödeyeceğini beyan etmiştir. Bunun üzerine sendikalı işçiler bu eksik maaşı almamışlar ve halen de almamış durumdadırlar. İşveren sendikadan istifa ederlerse hem işin başlayacağını ve hem de maaşlarını 290 milyon lira olarak alacaklarını söyleyerek işçileri tercihini yapmaya bırakmıştır. Bu ceza ve ödül keyfiyeti yasalarımıza göre tamamen suçtur. İmzaladığımız ILO sözleşmelerine de aykırıdır.
Nurullah Ercan'a ait aynı yöredeki Bükköy Madencilik ve Onun taşeronu olarak gözüken Üçpınar Madencilik'in işlettiği ocaklardan, 228 işçi geçtiğimiz yıl sendikamıza üye olduklarında bu işyerleri kapatılmış ve işçilerin yasal hakları da verilmemişti. Bu işyerlerinde de yetersiz önlemler ve ihmaller yüzünden en son 2000 Yılının Kasım ayında iş kazasında YEDİ işçi yaşamını kaybetmişti. Bu işyerleriyle ilgili itilaflar mahkemededir. Eski işçilerin yeniden işe alınma zorunluluğu olan 6 aylık süre dolduğu için şimdi bu ocaklar yeniden açılmak üzeredir. Ancak burada da işveren işe başlatmak için, bu işçilerin mahkemeden feragat etmeleri ve sendikadan istifa etmeleri şartını koşmaktadır. Böyle bir koşul, yasalara aykırıdır. Ancak tek suçlu işveren değildir. Çünkü özelleştirme sonucu uygulamalar konusunda net çerçeveler konulmadığından ve denetlenmediğinden işverenlerin kanun dışı uygulamalarına imkan ve cesaret verilmiş olunmaktadır.
Şunu hiç kimse unutmasın ki; Ülkemizi; yollarıyla, köprüleriyle, barajlarıyla alınterimizle biz yarattık. İş kazalarında biz ölüyoruz. Üretime organlarını, sağlığını, alınterini koyan biziz. Askerliği biz yapıyor, vergiyi biz ödüyoruz. Kurtuluş savaşını dedelerimiz canları pahasına başarıya ulaştırdı. Bu ülke adına konuşulacaksa asıl söz sahibi biziz. Bu ülkenin; dışlanmış, yok sayılmak istenen, aşağılanan, yasalar hiçe sayılarak hakları gaspedilen insanları olmayı asla kabul etmeyiz.
Öyle yağma yok. Birkaç siyasetçi yandaş bulacaksınız, bu ülkenin özelleştirilen işletmelerini, milli serveti madenlerini kapatacaksınız. İşçiye ücret vermeyeceksiniz. SSK pirimi, vergi vermeyeceksiniz. Çevreye, doğaya saygı göstermeyeceksiniz. Bu yanlışların düzeltilmesi talep edince görüşmekten bile kaçacaksınız, İlgili kamu kuruluşlarına düzeltilmesi için bildirdiğimizde bizi işten atacaksınız. Zorla ve ücret ödemeden izine çıkaracaksınız: Düşük olan ücretleri bile ödemeyeceksiniz, tehdit edeceksiniz, yasaları çiğneyeceksiniz. Bu cüreti nerden alıyorsunuz? Kime güveniyorsunuz. Bizim sırtımızdan, ortak milli servetimizden, kayıt dışından kazanıp biriktirdiğiniz paralara mı güveniyorsunuz? Bu paralarla herkesi satın alacağınızı mı sanıyorsunuz? Kamu kuruluşlarımızın gevşekliğine mi bel bağlamaktasınız? Yoksa işlerinizi gören bazı bürokratlara mı? Size yardım eden bazı siyasetçilere mi? Öyle yağma yok. Ya yasalara uygun, hak ve nefaset ölçülerinde üretim yapacaksınız. Ya da bu işleri bırakıp kaçacaksınız. Başka yolu yok. Bu karlı madenleri normal ölçülerde işletecekler çıkar bu ülkede. Bu vesileyle iş güvencesi yasasını kimlerin, ne için istemediğini bir kez daha hatırlatıyoruz.
Burada saymakla bitirmenin çok zor olacağı bir çok yasa ihlalini bir bir sayamayacağız. Fakat bunların bir çoğunu takip etmek ve gidermekle görevli bulunan kamu kuruluşlarına yaptığımız başvuruların bırakın sonuçlandırılmasını henüz incelenmesinin bile geciktiğini tekrar hatırlatıyoruz.
Çalışma Bakanlığı'na bağlı Çalışma Genel Müdürlüğüne ve birimlerine Kasım ve Aralık aylarında yazılı başvurularımızı yaptık. SSK teftiş kuruluna başvurduk. Enerji Bakanlığına Bağlı TKİ'ye başvurduk. Maliye Bakanlığına Bağlı Gelirler Genel Müdürlüğüne, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına başvurduk. Bunlardan Çalışma Genel Müdürlüğü ve SSK birimleri Ocak ayı başında işyerinde inceleme yapacaklarını beyan etmelerine karşın, gerçekleşmedi. Şubat ayına kalmış. Cumartesi tatil günü olmasına rağmen Çalışma Bakanlığının kapılarını bize açıp, Müşteşar yardımcısı Özer Özcan'ın, Gökçesu'dan gelen işçilerin heyetini kabul edip sorunlarını dinlemesini ve işlemleri hızlandıracak girişimleri takdirle karşılıyoruz.
Buradan Sesleniyoruz;
* Yetkili tüm mercilerin başvurularımızı ciddi bir şekilde inceleyip bir an önce sonuçlandırmasını, yani görevlerini yapmalarını istiyoruz. Yasalar, haklar, sendikal hak ve özgürlükler kağıt üzerinde kalmasın, ülkemizin her yanında ve işyerlerinde yaşam bulsun.
* Siyasetçileri; Türkiye Cumhuriyetinin yasalarını ve insanlarını hiçe sayan, bu tür işverenlere, aracı olmaktan, yardımcı olmaktan vaz geçmeye çağırıyoruz.
* İşverenleri; yasalara, insana ve çevreye uygun üretim ve ve işletmecilik yapmaya çağırıyoruz. Çağ dışı, yasa dışı baskılara boyun eğmeyeceğimizi bilsinler ve üretim her yönüyle bir an önce yoluna girsin,diyoruz. Nurullah Ercan'ı yanlışlardan vaz geçmeye çağırıyoruz. Bu tutum sürdürülebilir değildir.
* Ne kadar uzun sürerse sürsün, ne kadar zor olursa olsun yasal haklarımıza ve alınterimize sahip çıkacağız.
* Hükümet işgüvencesi yasasını ve çalışma yaşamına ilişkin acil düzenlemeleri bir an önce meclise sevk etmelidir. TBMM, bu yasaların çıkarılma gerekliliğini ve ivediliğini de en az IMF istekleri kadar dikkate almalı, gereğini yerine getirmelidir. (NU)