Dolmuşçuların, bırakın 1 Eylül kutlamalarına, herhangi özel bir günde, Türkiye'nin neresinde olursanız olun, insanlara nereye gideceklerini bu şekilde haykırdıklarına tanık olamazsınız herhalde... Hem zaten sabah bindiğimiz dolmuşta da şoför ile muavin, kendi aralarında gowende gidip gitmeyeceklerine karar vermeye çalışıyorlardı.
Dolmuşçuların bu kadar "politik" oldukları bir şehirde, sıradan halkı, varın siz tahmin edin...
Öte yandan İnsan Hakları Derneği (İHD) de günler öncesinden, Atatürk'ün yurtta sulh, cihanda sulh sözünü Kürtçeye çevirip bilboardlara taşımış ve Diyarbakırlıları adeta kendi dillerinde davet etmişti coşkulu buluşmaya...
Alana nasıl gideceğini bilmeyen, bizim gibi yabancıların da yardımına, yoldan geçen bir dolmuştan çıkan miting alanı, mitiiiing! sesi yetişiyor.
Ofis semtine bağlı İstasyon Meydanında yapılacak kutlama için, resmi, sivil tüm kolluk kuvvetleri, yine paranoyaları başlarından aşkın, birazdan barış sloganlarının atılacağı alanı kuşatmaya almışlar. Yüzlerindeki ifade ve ellerindeki silahlarla daha korkunç olmak için özel çaba sarf ettiklerini düşündürüyorlar Üstelik alana, kalem, muhabir ve yabancılar da alınmıyor.
Ellerinde barış/aşiti yazılı küçük bayraklar taşıyan çocuklar, analar, gençler İstasyon Meydanı'na girerken tek tek aranıyor, kimlik kontrolü yapılıyor (her halde alana kaçak barışsever (!) girmesin diye) ve eğer yabancı veya muhabir değilse alana alınıyor... Ayrıca bazı muhabirler de; "sizin sarı basın kartınız yok" denilerek engellenmiş anlatılanlara göre. Yani alana girmenin en iyi yolu, muhabir olmamak, kalem taşımamak ve yabancı olmamak
Sonradan öğrendiğimize göre, ya miting tertip komitesinin otobüsüne binerek alana girilmeli, ya da muhabirler kimlik kartlarını polislere göstermemeliymiş. Arama noktasında kalemlerimiz alındıktan sonra yine de tatmin olamayan polisler, bizi bu sefer kolumuzdan tutup alanın dışına çıkarıyor.
Ucuz atlattığımızı düşünüp, içten içe de seviniyoruz arsızca. Herkesin girdiği alanda, neden istenmediğimize anlam veremiyoruz bir türlü. Bu sefer, normal vatandaş gibi görünüp, fakat kontrol noktamızı değiştirerek girmeyi başarıyoruz barış yerine.
Diyarbakırlılar miting alanına akıyor sloganlar eşliğinde ve saat dörde doğru, eğer ayağınızda sandalet varsa, başınıza neler geleceğini tahmin etmeye başlıyorsunuz. Zira tüm bir şehir alanda toplanmış, iğne atsan yere düşmez misali... Sadece sandaletli parmaklar değil, insanlar da ezilmeye başlıyor. Buna rağmen, bıji aşiti sloganını atmaya devam ediyor ezilme tehlikesi geçirenler. İnsanın içi titriyor
Atmışlarında bir kadın, hepsa Diyarbekir ağıtı yakıyor, tüm canlı müziğe inat. Genç kadınlar ne yapacaklarını bilmezcesine hoplayıp zıplıyor. Çoğunun elinde yeşil sarı kırmızı tülbent; arama noktasında koyunlarına saklayıp getirmişler, yeşil-sarı-kırmızısız olmaz dercesine. Mitinge katılmak için Mardin'den gelen elli yaşlarındaki Rahime teyze açıklıyor bu taktiklerini. Sonra da yanımdaki arkadaşıma, sen de kalemini verseydin, onu da sokardım alana diyor gülerek
Kalemsiz kalan muhabirlere müjdenin gelmesi geç olmuyor; "abi kalemleri alıyorlar, ama şu kırtasiyeyi kapatamamışlar" diyor sevinçten dört köşe muhabirlerden biri...
"Bırakın coğrafyamızda barış tohumları yeşersin", "Barışla herkes kazanacak", "Barış eli havada kalmasın", "Özgür örgütlü kadınla demokratik topluma", "Kadınlara özgürlük dünyaya barış" pankartlarının yanı sıra, Atatürk'ün "yurtta sulh, cihanda sulh" sözünün Kürtçe ve Türkçe yazılı olduğu pankart da dikkati çekiyor.
Ezan okurken, alandan çıt çıkmıyor, platformdan da, ezan okunurken slogan atılmaması isteniyor. Bu sırada alandaki gençlere yaklaşıp, daha önceki mitinglerde de kalem yasağının olup olmadığını soruyoruz, içimizde kalmış bir kere!
17 yaşlarındaki Felat; "dayioğli, bunlar sadece bayrak alıyorlardı önceleri. Kalemi ilk kez alıyorlar" diyor ve hemen ardından şu anlamlı mı anlamlı sözleri ekliyor; "Ma biz buraya savaşa geldik? Biz barışı desteklemeye geldik. Biz diyoruz, barış kalemle olur. Irak'a asker göndermekle olmaz barış. Bütün insanlar olarak barışı desteklemek için buradayız işte."
Yanındaki Ruhi araya giriyor; "Dayioğli bunlar bir ara giyinişe dikkat ediyorlardı. Demek ki kaleme takmışlar bu kez de" diyor. Hemen sonra öğreniyoruz ki, Şırnak'tan gelen otuz kadar barışsever, gerilla elbisesi giydikleri gerekçesi ile gözaltına alınmış...
1 Eylül 2001'de İstanbul Zeytinburnu'nda polisin ölümüne sebep olduğu Zeynel Durmuş anısına yapılan bir dakikalık saygı duruşu sırasında ağlayan kadınlar, şehitler ölmez sloganları, küçük yaşlardaki bir kız çocuğunun lütfen barış olsun sloganı
On binlerce barışsevere Mardin, Şırnak, Tunceli, Malatya, Elazığ, Bingöl Şanlıurfa, Siirt ve Batman'dan da gelen binlerce insan katılınca havasızlıktan bayılanlar, polis kamerasından uzak olduğunu hissedip en radikal sloganlar atanlara kadar ilginç mi ilginç, güzel mi güzel, sayısız barışseverin arasında buluverdik kendimizi.
Platforma çıkan Demokratik Halk Partisi (DEHAP) İl Başkanı Fırat Anlı, "Mezopotamya'nın kalbinden, tüm dünyaya barış talebi iletiyoruz" diyor, on binler hep birlikte Bıji Aşiti sloganı atarak sesini duyulmaz kılıyor. Anlı, Silvan'da öldürülen iki polis için başsağlığı dilerken, alandan alkışlar, zılgıtlar yükseliyor.
Barış Anneleri İnisiyatifi'nden bir kadın çıkıyor platforma, bozuk Türkçesi ile konuşmaya başlıyor; "Bizim çocuklarımız öldü, Türklerin de, bizim de. Ama barış yapmıyorlar. Ben bu hükümeti anlamıyorum, hiçbir zaman da anlamayacağım. Biz adalet istiyoruz, ama adalet bize bakmıyor. Asker analarının, polis analarının da yüreği yanıyor, onlara giden cenaze bizim de yüreğimizi yakıyor, bize gelen cenaze yine bizim yüreğimizi yakıyor. Yeter diyoruz, yeter, yeter, yeter!"
İzdihamın arasında İHD Genel Başkanı Hüsnü Öndül'ü görüp zor bela yanına yaklaşıyoruz Bu olağanüstü kalabalığın talebine rağmen, nasıl oluyor da barışın sağlanmadığını, muktedirlerin neden çözüm üretmediklerini soruyoruz. Umutlu konuşuyor Öndül; "Kürt kökenli vatandaşların talebi karşısında barış daha fazla engellenemez. Sadece Kürtlere değil, demokratik kamuoyunun talebi karşısında barış daha fazla tehdit altında bırakılamaz."
Öndül'ün yanından ayrılıp, tekrar kalabalığa karışıyoruz, sandalet giyen onlarca kişi gibi, parmaklarımız tek tek kanamaya başlamış çoktan... İşitme engelli bir gencin başına üşüşen arkadaşları, "duymasan da bağır bağır, de biji aşiti" diye bağırıyorlar. Genç, zafer işareti yapmakla yetiniyor.
Cıwan Haco bu yıl da gelmedi Diyarbakır'a ya, bu açık, yine hoparlörlerle çözülüyor. Cıwan'ın Diyarbekir Mala Mına şarkısı alanda yankılanıyor. Ajitatör olmaya heveslenen bir orta yaşlı, kimseyi etkileyemeyince sitem ediyor; "ma siz buraya Cıwan dinlemeye geldiniz?" diye tepki gösteriyor.
Diyarbakırlılar, "barış günlerini" kutlayıp, temennilerini dile getirirken, alanda kimlik kartları havaya kalkıyor bir an, hemen sonra da yüzlerini kapatmış olan iki çocuk omuzlarda taşınıyor; ellerinde Türk ve KADEK bayrakları...
Ak Parti ak mı kara mı belli oldu diyen Demokratik Halk Partisi (DEHAP) Genel Başkanı Tuncer Bakırhanın uçurduğu güvercinler, yüz binlerin sloganları eşliğinde Diyarbakır semalarında turlamaya başlıyor, arama-kontrol noktası demeden
Diyarbakırdaki barışseverler için bu yıl da 1 Eylül böyle geçiyor... (İA/BB)