"Bir gün hayatınız tersine dönebilir. Hiçbir dayanağınız yok, gelecek belirsiz. Nasıl karamsar olmayasınız ki?" diyor bilgi teknolojileri öğrencisi, 22 yaşındaki Simo.
Fas genç bir ülke, çok genç. Son nüfus sayımına göre, 10.4 milyonluk nüfusun yüzde 30'u 15, yüzde 36'sı 18, kalanı da 25 yaşın altında.
Büyük şehirlerde gençler gelecekten korkuyor ve zor maddi şartlar altında yaşıyor. Ülkenin liderlerine tüm güvenlerini yitirmişler...
Eğitim sisteminin başarısızlığı
Gençler, küçük yaşlardan itibaren, ihtiyaçlarını karşılamayan yetersiz bir eğitim sistemine dahil oluyorlar. 22 yaşındaki Emine, Fez'de bir mühendislik okulunda öğrenci.
Eğitim sisteminin, "kazanabileceğimiz becerilere önem verilmeden sadece bilgi aktarma temelli" olduğunu düşünüyor. Pedagoji yok, öğretmenler öğrencilerini motive etmiyor, müfredat "anneannelerimizin zamanından beri" değişmedi ve hiç ders dışında aktivite yok...
Görüştüğümüz gençlerin hepsi şikayet etti. 20 yaşındaki Wassim, fakülteye gidiyor ve "felsefe ve tarih derslerinin içeriğinin değişmesi gerekiğini" söylüyor.
Devlet okulu öğrencisi olan 20 yaşındaki Meryem'e göre "problem, sistemden değil, sistemin uygulayıcılarından kaynaklanıyor."
"İyi bir öğretmen, işine sadık olmalıdır ve "gelecek kuşakları şekillendirmek gibi büyük bir sorumluluğa sahip olduğunun farkında olmalıdır. Ancak durum her zaman böyle değildir."
Gençlerin okulu bırakması, Fas eğitim sisteminin başarısızlığının doğrudan sonucu. Dünya Bankası'nın 2009 yılı eğitim raporuna göre, ilkokula kayıt olmuş 100 öğrenciden sadece 13'ü bir lise diploması alabiliyor.
Daha da kötüsü şu: Eğitim Bakanlığı'nın 2005-2006 istatistiklerine göre, neredeyse yarım milyon (462,358) öğrenci hiçbir diploma almadan okulu (ilkokul veya orta okul) terk ediyor; küçük yaştaki işçiler, yasadışı göç, uyuşturucu kullanımı ve çocuk suçlular.
22 yaşındaki mühendislik öğrencisi Marwane ve Simo, aldıkları eğitime, "kendilerini geleceğe taşıyacak bir basamak" olarak bakmıyor. Burada da rakamlar gayet açık ve net: yaşları 15 ile 24 arasında olan gençler arasında işsizlik yüzde 16.
Bu oran, şehirlerde yüzde 31.7'ye ulaşıyor. Yüksek komisere göre, yüksek öğrenim diploması bulunanlar arasındaki işsizlik oranı yüzde 23.7. Bu oran, genç işsiz üniversite mezunlarının oranının ulusal ortalamanın üç puan üzerinde olan şehirlerde daha da yükseliyor.
En kötüsü de, iş arayanlar kategorisindeki uzun-vadeli işsizlik oranının değişmeden devam ediyor olması: beş mezundan dördü, bir yıldan fazla bir süre boyunca işsizdir.
2006 yılı sonunda 252 bin işsiz yüksek öğrenim mezunu olduğu hesaplanıyor. Özel bir okulda okumuş olan 19 yaşındaki Muhammed bunu doğruluyor: "Öğrenim için ödediğimiz para ilk maaşımız olacak."
Bu da onları ailelerine muhtaç kılıyor ve çoğu da "ailelerinden daha kötü durumda yaşamaktan" korkuyor "çünkü hayat gittikçe daha da pahalılaşıyor".
Doğrusu, görüştüğümüz gençlerin çoğu, hala anne ve babaları ile yaşıyor.
"Ailemle yaşıyorum çünkü yalnız yaşamaya gücüm yetmiyor. Her halükarda evlenmeden önce başka bir yerde yaşamam söz konusu değil," diyor Samia.
Samia, bir çağrı merkezinde çalışıyor. Anne-baba ile birlikte yaşamak, aile kurallarına uymayı gerektiriyor. Anne ve babası ile bir diyalogu olsa da, Samia "bu diyalogun, toplumun sınırları ve tabuları - yani, din, cinsellik ve uyuşturucu haricinde olduğunu" açıklıyor.
Gençler aileleri ile iyi geçiniyor. Sevginin kaynağını temsil ettiğini düşündükleri anneye çok büyük bir saygı duyuyorlar, adeta tapıyorlar.
Simo gibi bazı oğlan çocuklar, "baba ile olan iletişim eksikliğini telafi etmek ve babanın daha ulaşılır ve daha açık olmasını" istiyor. Emine, "Eğer param olsaydı, anne ve babamı hacca göndermeyi çok isterdim," diyor.
Aslında, hepsi aile modelini yeniden üretiyor: evlenmek ve çocuk sahibi olmak birer hedeftir. Muhammed'e göre, "sorumluluklar, yetişkinliğe geçişin gerçek yoludur".
19 yaşındaki inşaat ve bayındırlık hizmetleri öğrencisi Hamza gibi, konu bu olunca çok pragmatik davranıyorlar: "Bent Ennass'ı arıyorum. Çocuklarımıza iyi bir terbiye verebilecek, iyi bir aileden gelen bir kızı."
Herkes kürtaja karşı, ancak...
Hayatlarının bu döneminden geçerken, gençler biraz da özgürlük arıyor. Gündüzleri elektrikçilik yapan, akşamları da mühendislik okuluna giden 21 yaşındaki Mohcine şöyle diyor: "Daha bağımsız olabilmek için ailelerimizden uzak duruyoruz. Aile bize herşeyi öğretmiyor."
Aşk ve cinsel tecrübe iyi birer örnek. "Aşk var!" diyor Hamza. Peki evlilik öncesi cinsel ilişki? Erkekler bu olguyu desteklerken, kızlar, sosyal ve kültürel kökenlerine bağlı olarak bu konuda farklı fikirler taşıyor.
Meryem için, cinsel ilişki sayesinde "vücut tatmin oluyor ve bu, bir çiftin hayatına en çok katkıda bulunan tecrübelerden biridir."
Konu ile ilgili ya İnternette, veya arkadaşları ve yakın aile üyeleri ile yaptıkları konuşmalarda bilgi sahibi olmaya çalışıyorlar. Cinsel eğitim derslerine karşı değiller; ancak, "erkeklerin olmadığı bir ortamda olması şartıyla," diyor Samia.
Bununla birlikte, öneminin farkında olsalar da, farklı doğum kontrol yöntemlerini yakından bilmiyorlar. Hepsi kürtaja karşı, ama kürtaj, "bazen gerekli olabilecek bir suç olabilir," diyor Meryem.
Kimse biri ile birlikte yaşamayı kınamıyor, ancak kimse ileride böyle birşey yapmayı planlamıyor. Diğerleri için ise, bağımsızlık eğitimi ancak uyuşturucu tecrübesi ile kazanılıyor. Uyuşturucu kullanan çok genç var: haşhaş, alkol ve tütün. Genelde, kullanımları kontrollüdür.
Marwane, "rahatlamak ve günlük baskılardan kurtulmak için" haşhaş ve içki içtiğini söylüyor. Wassim ise, "sadece eğlence için." Bunun sağlıklarını tehlikeye attığının bilincindedirler ve çoğunluğu vazgeçmeyi düşünüyor.
"Llah i3fou 3liya (Allahım bırakmama yardım et)!" diyor 20 yaşındaki gazetecilik öğrencisi Hicham. Kokainden kurtulmak için başarısız bir detoksifikasyon terapisi görmüş. "Kokainsiz yapamıyorum. Bu dünyadan ve düşüncelerimden kurtulmamı sağlıyor," diyor.
Ulusal Uyuşturucu Bağımlılığı Araştırma ve Önleme Merkezi (Centre national de prévention et de recherche en toxicomanie - CNPRT) 2000 yılında Salé'deki Arrazi Hastahanesi'nde kuruldu. Bu merkez, eroin gibi alışkanlık yapan madde bağımlılarının yanı sıra, hint keneviri ve alkol bağımlılarını da misafir ediyor.
Gençlerimiz kendilerini modern görüyor ancak "modern misiniz?" diye sorulduğunda bazıları cevap vermekte tereddüt ediyor. Ancak bir kafede garson olarak çalışan 24 yaşındaki Emine kısasa kısa cevap veriyor: "Sırf djellaba giydiğim için büyükannemin mantalitesine sahip değilim!"
Meryem ve Samia için ise, modernite "bilgiye açık olmak ve bilgiye ulaşabilmek" demek.
Hepsinin "gereklilik" olarak gördükleri cep telefonları var, ve eğer evde İnternet bağlantıları yoksa, bir internet cafe'ye gidip Facebook veya Messenger gibi çöpçatanlık veya sosyal ağ sitelerine giriyorlar.
Gelenekler onlar için oldukça önemli. "Modern olmak iyi, ama İslam daha önemli," diye gürlüyor 23 yaşındaki taksi sürücüsü Raşid. Aslında genel olarak din ile ilgili konuşmayı pek sevmiyorlar.
Modern olma istekleri ve geleneklerine bağlılıkları bazen davranışlarında çelişki yaratıyor. Emine dinine bağlı ve dua ediyor, ama alkolden uzak durmuyor. Ona göre, "bu normal."
Hisham gibi kimileri, "ülke ekonomisine faydalı olacağı" gerekçesiyle, Hint keneviri yasasını savunurken, diğerleri ise, "Haram olduğu için" (İslam tarafından yasaklanmış) bu yasaya karşı.
Böyle olduğu halde, görüştüğümüz gençler radikal değil. "Hepimiz dinde aşırı tutuculuğa karşıyız," diye açıklıyor Marwane. "Bin Ladin İslam'ın ne olduğunu bilmiyor." Onun yerine El Qadaraoui'yi takdir ediyorlar, "çünkü o kelimeleri kullanıyor: kelimeler silahlardan daha güçlü."
Ne Siyahlara ne de Yahudilere karşı ırkçı olmadıklarını da söylüyorlar. Ancak, önyargılar dirençlidir ve Raşid gibi bazı kişiler, Yahudiler ve İsrailliler arasında ayırım yapmıyor.
Ancak, hepsi özellikle dini sebeplerle homofobik: "Din bu tarz şeyleri katı şekilde yasaklıyor," diye açıklıyor Simo. Çoğunlukla, modernlikle bağlantılı olan küreselleşme gibi kavramlar ile ilgili yeterli bilgileri yok.
Küreselleşmeyi ise, sadece telefon ve İnternet olarak özetliyorlar. Laiklik? Onaylamadan önce "O ne?" diye soruyorlar. Aynı zamanda, bazıları, Mudavana reformunun "henüz hiçbir şeyi değiştirmemiş olmasından" üzüntü duyuyor.
Meryem gibi, görüşülen gençlerin hiçbiri, Faslı kadınların kendi vatandaşlıklarını çocuklarına vermelerine hak tanıyan vatandaşlık yasasından haberdar değil.
"Majesteleri Kral M6 », gençlerin starı ...
"Siyaset ile ilgileniyorum çünkü siyaset ülkenin geleceğini belirliyor, ama oy vermiyorum çünkü siyaset yozlaşmıştır," diyor Marwane.
Ancak siyaset ile gerçekten ilgilenen genç sayısı çok az ve siyaset ile biraz ilgilenenler bile oy vermiyorlar. Eylül 2007'deki son seçimlerdeki düşük katılım da bunu gösteriyor.
Bu seçimlerde Faslıların sadece yüzde 37'si oy kullandı. Daba'nın 2007'de yayınladığı bir araştırmaya göre, Faslıların çoğunluğu, siyasi bir partiye üye olmayı istemiyor.
Gençler Fas siyasi sistemine olan bütün güvenlerini yitirmiş durumdalar. Bazıları, "siyaset insanı hapse götürür," ve "yerin kulağı var," diyor.
Peki ya siyasi partiler? Samia'ya göre, "onlar insanların iyiliği değil, sadece kendi çıkarlarını düşünen ve etkin olamayan piyonlardırlar. Tutulmayan sözler verirler."
2007'de Choula Kültür ve Eğitim Derneği'nin yaptığı "gençlerin kamu işlerinin iyi bir şekilde yönetilmesi ile ilgili beklenti ve temsiliyetleri," araştırması gençlerin siyasi partilere kuşku ile baktıklarını ortaya çıkardı.
Araştırmaya katılanların yüzde 73'ü hiçbir siyasi partiye sempati duymuyor ve yüzde 52.7'sinin siyasi partiler ile ilgili çok olumsuz görüşleri var.
Peki ya Meclis? Simo'ya göre Meclis, "para toplama ile ilgili çok fazla kafa patlattıkları için dinlenmeye vakit bulamayan adamlar için bir yatakhane görevi görüyor." Emine'ye göre ise Meclis, "Majestelerinin piyonudur."
Chouala'nın araştırması da aynı sonuca varıyor: aslında gençlerin sadece yüzde 19'u Meclis üyelerinin çalışma ve değerlendirmelerini tatmin edici buluyor. En sevdikleri siyasi kişilik ise: "Majesteleri Kral M6 ve merhum babası Hassan II".
Krallığın da kendi avantajları var: "İyi bir şeydir çünkü, aksi taktirde, halkımız farklı aşiretlerden oluştuğu için büyük bir kargaşa olurdu" diyor Meryem. Ama Hichem'e göre ise, "Kral'ın arkadaşları durumdan faydalanıyor".
Bu genel güvensizlik, sendikalar ve derneklere karşı da geçerli: çoğunluk, sendika ve dernekleri, siyasi partiler ile karıştırıyor ve Marwane gibi, sivil toplumun, "siyasetçilere hizmet etmek için veya para kazanmak için," var olduğunu düşünüyor.
Aslında, önceki Gençlik ve Gelecek Ulusal Konseyi (Conseil National de la Jeunesse et de l'Avenir - CNJA) araştırması "gençlerin yüzde 4'ten azının var olan birkaç dernekten birine katıldığını" ve "genç üyelerin, esas olarak boş zamanları değerlendirmeye yönelik dernekler ile ilgilendiğini ortaya çıkardı.
Her şeye rağmen, Simo gibi diğerleri, bu konu ile ilgileniyor ve kendilerini, "kamu yararına olacak faaliyetlere" adamayı istiyor.
Zorluklara rağmen, şehirde yaşayan gençlerin hiçbiri göç etmeyi düşünmüyor. "Okumak için ülkeden ayrılmak tamam," diyor Muhammed.
Ama Hicham'ın "fiziksel ve ruhsal bir intihar" diye tanımladığı yasadışı göç - asla. "Avrupa gibi gelişmiş bir Fas görmek istiyoruz. Bu ülke çok güzel. Yozlaşmış olan liderler," diye son veriyor sözlerine Meryem.
Eğer 1980 ve 90'ların gençleri Avrupa'yı bir El Dorado olarak hayal etmişlerse, Muhammed VI döneminde büyüyen jenerasyon, zor bir realite ve tüm çekiciliğini kaybetmiş bir Batı ile karşı karşıya...(HC/AAT)
* Bu yazıyı Esra Aydın Türkçeleştirdi.