Geçmiş zamandan bir aile hatırası işte ama bugünlerde gazetelere baktığımda bu aile hatırasını hatırladım birden.
6 Mart günkü Hürriyet gazetesindeki bir haberin farkına sonradan vardım: Hürriyet'in gazetecilik başarısı olarak verilen haberde "Zeynel Lüle'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Abdullah Öcalan hakkındaki kararı ele geçirdiği" bildiriliyor:
Bay Lüle gazetecilikte sınır tanımıyor
"İşte tüm dünyanın beklediği karar: AİHM: Türkiye Apo'yu adil yargıladı. İşkence iddiası da yersiz. Zeynel Lüle 12 Mart'ta açıklanacak kararı ele geçirdi. Savunma ve gözaltı süresinde ihlal belirlenmesine rağmen Türkiye'ye herhangi bir yaptırım uygulanmayacak... AİHM Türkiye'yi iki madde (maddede olmayıydı) suçlu bulmasına karşılık bir tazminat ödenmesine gerek duymayacağı eğiliminin eğır (ağır) bastığı belirtiliyor...
Brüksel'den bildiren Zeynel Lüle için eskiden olsa büyükanne gibi "istiareye yatmış" derdim ama, devir değişti. Zeynel Bey, eş dosta "bir haber olursa bana uçurun, patlatayım gazetemde" gibi bir şey söylemiş olmalı. İnternet denen zamane harikası oyuncakta hafif bir gezintiden sonra ilginç bir şey tespit ettim: Bu haber ne Zeynel Bey ilk istiareye yatışı ne de Hürriyet gazetesinin Zeynel Bey'in haberini ilk defa "gazetecilik başarısı" yaftasıyla haber verişi.
8 Mayıs 2001 tarihinden Yeni Şafak'da çıkan bir yorum: "Hürriyet'in Brüksel muhabiri Zeynel Lüle, AİHM yargıçlarının ağzından laf almayı becererek önemli bir habercilik örneğine imza atmış. Refah Partisi'nin kapatılma davasına bakan AİHM yargıçları "Şeriatı savunmak, düşünce ve ifade özgürlüğü içinde değerlendirilmez" görüşüne varmışlar.
Kürşat Bey'in Lüle hakkındaki haklı eleştirisi
Manşetin alt başlığında bunlar söyleniyorsa da hepsinin bundan ibaret olduğunu sanmayın. AİHM yargıçları "Bir partinin kapatılmasının ihlâl olarak görülmesi" fikrini de taşıyorlarmış. Haydi şimdi çıkın bakalım işin içinden! Nitekim Zeynel Lüle de bu fikirde; yargıçların "ikilem içinde" kaldıklarını belirtiyor"
Çünkü henüz ortada bir karar yok; ya da Lüle'nin ifadesiyle "AİHM Türkiye'nin 'en önemli' davalarından biri olan Refah Partisi'nin kapatılmasına ilişkin davada karar aşamasına gelindi."
Öyleyse bu acelecilik neden? Öyleyse, gazetenin Brüksel muhabirinin "Bu nedenle yargıçların şöyle bir karar vermesi bekleniyor" diyerek siyah dizilmiş ve tırnak içine alınmış "karar"ı şimdiden ilân etmesinin nedeni ne?
22 Temmuz 2002 Cumhuriyet'inden
"Atatürk devrimlerine dayalı cumhuriyet evlatlarının dört gözle beklediği müjdeyi Strasbourg'dan yine bizim Zeynel Lüle verdi:
Evet, "müjde"nin mahreci belli oldu; müjde Strasbourg'dan geliyor ve yazar, haberin bir "müjde" niteliği taşıdığını, ifadelerinden taşan bir gurur ve sürûr ile duyuruyor.
Yazar, ajans bültenlerinin rutini içinde akan, birbirine benzer biçimde kaleme alınmış haber unsurlarından "hayatî ehemmiyeti haiz" noktaları seçip çerçeveleyen ve onu hak ettiği vurguyla tezyin eden bir görevi yerine getirmektedir. Medyûn-ı şükrânız
22 Mart 2002'de Kürşad Bumin'i izliyoruz
Hürriyet'te bu âdeti kim çıkardı tam olarak hatırlamıyorum... Ancak, gazetenin Brüksel muhabiri Zeynel Lüle'nin gazetede giderek bir "gelenek" haline gelen bu yeni âdetin oluşumunda önemli bir rolü olduğunu düşünüyorum.
Hatırlıyorsunuzdur, Refah Partisi'nin başvurusunu görüşen Strasbourg'taki mahkemenin kararı, henüz daha kaleme alınmadan Lüle tarafından İstanbul'a nasıl büyük bir sevinçle geçildiğini mutlaka hatırlıyorsunuzdur! Hürriyet'in Avrupa işlerine bakan muhabiri nasıl yapmışsa yapmış, henüz kaleme alınmayan kararı gazetesinde yayımlatmayı pek güzel başarmıştı...
Bazı okurlar "Ne anormallik var bunda? İyi bir gazeteci açıklanmamış bir kararı eline geçirdiyse ve bu bomba gibi bir haberse yayımlayamaz mı?" diyorlar mı bilemem. Benim bu ve benzeri muhtemel itirazlara karşı söyleyeceklerim açık: Bir ülkede gazete haberi mahkeme kararının önüne geçiyorsa, bu "tezgah"ın habercilikle uzaktan yakından ne gibi bir ilişkisi olabilir?
Kızıl Dany ile Zeynel beyin hasbıhali
Efendim yine bu Zeynel Bey'e Kızıl Dany namlı kişinin "Zeynel yaptın yapacağını, ben açıklamadın haberi vermişsin, telefonlarım dinmek bilmiyor" babından bir serzenişte bulunduğu da söyleniyor.
Yani kısacası Kürşat Bumin'in de belirttiği gibi Zeynel Bey bir gazetecilik geleneği yaratıyor: Memleketle ilgili haberleri önceden kestirip vereceksin sonra yanlış çıkarsa insanların hafızasındaki noksanlığa sıkın doğru çıkarsa ödüllendir.
Bahsi geçen en son AİHM kararında da aynı şey oldu. Zeynel Bey Türk halkına "müjdeyi" önceden verdi yine ama AİHM'in açıkladığı 12 Mart tarihli kararda Zeynel Bey'i yalanlayan noktalar var.
Hevesini kırma!
Zeynel Bey Türkiye'nin yargılama sürecinde iki maddeyi ihlal ettiğini yazmıştı oysa kararda üç maddenin ihlalinden bahsediliyor. Mahkeme, Zeynel Bey'in de belirttiği gibi tazminata mahal görmedi ama ufak bir değişiklik var, "kazanan taraf 100 bin Euro tazminat ödeyecek" Yani Zeynel Bey'in beklediği "Türkiye mahkeme masraflarını ödemesi bekleniyor" sözleri de yalanlanmış oluyor.
Şimdi diyeceksiniz ki "adam memleketten uzakta, yurduma bir haber göndereyim güvercinle" misali yanıp tutuşmakta hevesine kırma Tavsife abla diyeceksiniz ama Zeynel Lüle Refah Partisi'nin kapatılması davasında da aynı şeyi yapmıştı.
Hadi Zeynel Lüle tez canlı bir kişilik koskoca Hürriyet gazetesinde soğukkanlı düşünüp arkadaşlar, bu bir mahkeme kararı ne olacağı belli olmaz diyen bir insan evladı yok mu?
Dahası ne zamandan beri memleketi ilgilendiren haberler istiareye yatılarak yazılmaya başlandı bunu da anlamak zor... Bu arada Özgür Gündem Gazetesinde Cuma günkü nüshasında "Zeynel Bey'in gazetecilik başarısına" değinmiş, yani olaylardan Tavsife ablanız gibi herkesin haberi var.(NK)