Diyarbakır'da Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM) yedinci danışma kurulu toplantısında, 15 Mayıs'ta, "Sivil Toplum Örgütlerinde Savunuculuk" başlığıyla açılış konuşmalarını STGM Genel Müdürü Suade Arançlı ve Diyarbakır Yerel Destek Merkezi temsilcisi Şeyhmus Diken yaptılar.
STGM Yönetim Kurulu Başkanı Levent Korkut, STÖ'lerde Savunuculuk başlıklı konuşmasında, "STÖ'ler ulusal düzeyde ses getirir, bilinç yükseltir, farkındalık yaratır, bireylerin isteklerini iletme şansları vardır" dedi.
Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KA-DER), Çocuklar İçin Adalet Girişimi, İnsan Hakları Ortak Platformu, Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi (RUSİHAK) ve Hasankeyf Yaşatma Girişiminden Temsilcilerin yaptığı sunumlardan sonra "Örgütlenme Özgürlüğü" kampanyası sunumu yapıldı.
Daha sonra çalıştay grupları belirlendi. "Savunuculukta Lobicilik", "Savunuculukta Raporlama Süreçleri" ve benim de katıldığım "Savunuculukta Kampanya Yürütme" konuları üzerinde çalışmalar yapıldı.
Bir kampanya örneği olarak İzmir'de gerçekleştirilen, farkındalık yaratmak, bilinçlendirmek ve hedef kitlesi bir milyon kişiye ulaşmak olan Spina Bifida hastalığı (omuriliği açık olarak doğmak) ve korunma yönteminin , planlı hamileliklerde, hamilelikten 3 ay önce başlanarak alınacak Folik Asit'in yeterli oluşundan bahsettim.
Çok ilgi gördü. Adını bile bilmedikleri bir hastalığın ne kadar yaygın olduğunu duymak şaşırttı.
Lobicilikte başarının, 3T formülünün yani "talep et, takip et, taciz et" olduğunun altı bir kez daha çizildikten sonra sonuçları daha sonra açıklanmak üzere toplantı bitirildi.
Ardından, Sümer Park'taki STK şenliğine gittik. "Örgütlenmek doğal, meşru ve hukuksal bir haktır. Değiştirmek için sen de katıl. Birlikte Değiştirelim" sloganıyla elimizdeki stickerları duvarlara yapıştırdık.
Örgüt denince Ege, Akdeniz, Marmara ve İç Anadolu'da olumsuz yaklaşımla terörün akla geldiği, diğer bölgelerde ise örgüte hak arama aracı gözüyle bakıldığını öğrendik.
Adana, Diyarbakır, Eskişehir ve Denizli'deki STGM Yerel Destek Merkezlerinin aktiviteleri tanıtıldı, yöresel sanatçılar ve okul öğrencilerinden oluşan koronun seslendirdiği şarkıları dinledik.
Eski Sümerbank binasının nasıl restore edilerek, her türlü aktivitenin gerçekleştirileceği modern bir toplum merkezi haline dönüştüğünü gördük.
Diyarbakır'a gidiş amacımız doğrultusunda toplantı böyle geçti ama anlatmak istediğim çok başka şeyler de var.
Öncelikle misafirperver ve güler yüzlü insanları...
Gitmeden önce kafamızda "öteki"leştirdiğimiz Diyarbakır'ın aslında ne kadar da farklı olduğunu gördük.
Bizi havaalanından alıp tüm şehri gezdirerek , özel tatlarından tattırarak, rehberlik yapan,belki de oraları daha fazla sevmemizi sağlayan Şirin ve ailesi... Güzel insanlar...
Her biri bir başka şehre açılan, yedi kapısı olan şehrin çevresini, 4.5 km uzunluğundaki sur çevreliyor.
Görülmeye değer bu surlardan , Keçiburcu'nda Ticaret Odası desteğiyle Sanat Galerisi oluşturulmuş.
Aynı gün Sinema Festivalinin de açıldığı şehirde, Dicle Nehri yanındaki Hevsel Bahçelerini, On gözlü Köprüyü, Hz. Süleyman ve 27 Sahabesinin yattığı türbeyi, Sırp Dragos Ermeni Kilisesini, İzmir'deki Kızlarağası Hanının neredeyse aynısını, Kadın Merkezi'nin (KAMER) lokantasını, Erdebil Köşkünü bir çırpıda sayabilirim.
Havanın çok sıcak olması nedeniyle olsa gerek, sokaklar hep kalabalık,parklar doluydu.
Ticaret Odası Başkanın söylediğine göre, 17-18 bin sokak çocuğu varmış.
Özellikle Büyükşehirlerin en büyük sorunlarından biri olan bu çocuklar , onlar için de büyük bir sorun..
Yenişehir Belediyesinin yaptırdığı Sanat Sokağına hayran kaldım.Onlarca kafeteryanın yan yana olduğu bu sokakta Diyarbakır gençliğini de izleme fırsatı bulduk.
İçtiğimiz menengiç kahvesinin yararlarını anlatırlarken onun, bildiğimiz çitlembikten yapıldığına ve çok lezzetli olduğuna karar verdik.
Dağkapı'da yediğimiz ciğerin ve Sıtkı Usta'nın sarma kadayıfının tadını unutmak zor olacak.. Ama kaburga dolmasını yemek kısmet olmadı...
Ve Hasankeyf...
İşte gezinin en keyifli saatleri...Belki de 40 derece hissedilen sıcakta tırmandık o güzelim dik yolları. Ama kimse şikayetçi değildi yorgunluktan, öylesine güzel bir yer görmenin zevki ile.
280 tescilli höyüğün bulunduğu 136 km2'lik alanda, Ilısu Barajı kurulması ile bu höyüklerin sular altında kalacağı, belki de 78 bin kişinin göç edeceği söyleniyor.
Barajdan etkilenecek 5 il ve Hasankeyf gönüllüleri , baraja destek veren uluslararası şirketlere giderek baskı yapmışlar.
"Hasankeyf sular altında kalmasın" aktivistleri, "Tarihine insanına , kültürüne ve doğasına sahip çıkmak suç ise biz suç işliyoruz" diyorlar.
Kaldığımız otelin müdürü, Tur acentelerinin programlarına pek giremeyen Diyarbakır'ın tanıtılması ve bu güzel yörenin daha fazla turist çekmesi için çok çaba harcadıklarını ama patlayan bir bombayla tüm çalışmaların boşa gittiğini, oysa Gazi mahallesinde patlayan bir bombadan sonra insanların İstanbul'a gitmekten vazgeçmediğini söyledi.
Ezberimizi bozan bu Diyarbakır seyahati, bir dahaki toplantının, anlata anlata bitiremedikleri Mardin'de yapılması talepleri ile son buldu. (LŞ/EZÖ)