*Semih Özkarakaş'a bianet'e özel çizimi için teşekkür ederiz. * güllüm: Gırgır, şamata, samimi ve içten anlamına geliyor.
* LC Waikiki marka yönetimi çalışanlarına bir mail atarak “LGBT çağrışımı yapan renkleri ve simgeleri ürünlerinde kullanmama talimatı verdi.
* Kartların otobüslere girişte okutulmasında çıkan uyarı sesinin atanmış cinsiyete göre farklılığı sebebiyle kişiler otobüs şoförlerinin hedefi haline geldi.
* Köşe yazarları hiç olmadığı kadar köşelerine LGBTİ+’lara dönük nefreti taşıdılar.
Kaos GL İnsan Hakları İzleme Uzmanı Defne Güzel, 4 soruda LGBTİ+’lar açısından 2022’nin nasıl geçtiğini anlattı.
Dayanışmanın ilham verdiğini söyleyen Güzel asıl yapılması gerekenlerden birini de hatırlattı: “Elbette ortada bir dayanışma ve mücadele var. Bu dayanışma, bu mücadele bize ilham veriyor, bizi özgürleştiriyor. En karanlık günlerde mücadeleyi, öfkeyi, muhabbeti, bir arada olmayı ve temas etmeyi hatırlamak gerekiyor.”
“Savunuculuk haksızlığa ses çıkarmaktır”
2022 yılı LGBTİ+ hakları açısından nasıl geçti? 2022 yılına damgasını vuran LGBTİ+’lara yönelik hak ihlalleri hangileriydi?
Bu soruda sanıyorum ki akla ilk gelen nefret mitingleri olacaktır. Eylül ayında nefret mitinglerinin ilkiyle karşılaştık. Elbette daha önceden de ufak çaplı, LGBTİ+ karşıtı basın açıklamalarına şahit oluyorduk fakat Eylül ayında LGBTİ+’lara karşı düzenlenen organizasyonda karşımıza bir de yürüyüş çıktı.
Organizasyon diyorum çünkü İstanbul Saraçhane’de gerçekleşen bu nefret programında sözde konunun uzmanları mikrofonu ellerine alarak nefret söylemi saçtılar.
“LGBT dayatmasına karşı(!)” yapıldığı söylenen ve güya hiçbir hakka ya da kimseye zarar vermediği söylenen bu organizasyonda yalnızca nefret söylemleri değil, Taliban bayrağının dalgalandırılması da, LGBTİ+ örgütlerinin kapatılmasını, LGBTİ+’lara sansür uygulanmasını içeren bir imza metni de kendisine yer buldu. Bu nefret organizasyonu LGBTİ+’ların itibarını, itibarın korunması hakkını, örgütlenme ve toplanma özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü zedelemeye dönüktü.
Nefret mitingi diye nam salan bu organizasyon daha İstanbul Saraçhane’de gerçekleşmeden RTÜK, organizasyonun çağrı videosunu Kamu Spotları bölümünde yayınladı.
Üst kurulun onayı ve kararı alınmadan RTÜK’ün bu videoya internet sitesinde yer vermesine karşı Kaos GL dava açtı. Kaos GL, daha sonra karar veren üst kurulun kararını iptal etmesini talep etti.
LGBTİ+ların barınma sorunu
Öte yandan Kaos GL, bu videoyu yayınlamanın insan hakları karşıtlığının bir devlet politikası haline gelmesi anlamını taşıyacağının altını çizdi.
Daha sonra nefret mitingleri Trabzon, İzmir, Gaziantep, Batman, Mardin, Van, Kayseri, Diyarbakır, Bitlis ve Elazığ olmak üzere il il gezdi. Elbette birçok kurum, birçok örgüt nefret mitinglerine karşı tepki gösterdi. Bu tepkiler mecliste de kendisine yer buldu.
Bir diğer göze çarpan ihlal ise LC Waikiki’nin aldığı sansür kararıydı. LC Waikiki marka yönetimi çalışanlarına bir mail atarak “LGBT çağrışımı yapan renkleri ve simgeleri ürünlerinde kullanmama talimatı verdi.
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ise marka yöneticilerini bu sansür kararı karşısında tebrik etti. Elbette sansür silsilesi etrafımızı gün gün sararken barınma sorununa ilişkin söz üretilmedi.
Hayat pahalılığı sebebiyle zaten ev kiralamanın, barınmanın iyice zorlaştığı bir dönemin sıkıntısını LGBTİ+’lar derin bir biçimde yaşadı. Yurtların ve evlerin fahiş fiyatları bir yana, LGBTİ+’lar evlerinde de, kaldıkları yurtlarda da cinsel yönelimini ve cinsiyet kimliğini gizlemek durumunda kaldı. Toplantı ve gösteri hakkını eylemlerde kullanan öğrencilerin ya kredileri kesildi ya da yurtlarla olan ilişiğine son verildi. LGBTİ+ öğrencilerin barınma ve eğitim hakkı doğrudan ihlal edildi.
LGBTİ+’lara dönük hak ihlalleri bir yandan da günlük hayatımızın tam içinde. Aklıma gelmişken İstanbulKart’ın yarattığı mahremiyet ve seyahat özgürlüğü ihlalini hatırlatmam gerekir.
Kartların otobüslere girişte okutulmasında çıkan uyarı sesinin atanmış cinsiyete göre farklılığı sebebiyle kişiler otobüs şoförlerinin hedefi haline geldi. Şoförlerin usulsüz kullanım bildirmesi, kartların iptali ve para cezası uyarıları üzerine ise LGBTİ+’ların seyahat hakkı doğrudan ihlal edildi.
Onur Yürüyüşlerinde ise bilindiği üzere her yıl birçok hak ihlali ortaya çıkıyor. Bu yıl toplantı ve gösteri hakkını, barışçıl eylemlerle kullanmak isteyen LGBTİ+’lar yine hukuksuz gözaltı, işkence, polis müdahalesi gibi birçok saldırıya maruz bırakıldı. Onur Yürüyüşleri valilikler ve kaymakamlıklar tarafından usulsüzce yasaklanırken bu yıl bir rekor yaşandı, 373 gösterici gözaltına alındı.
Çalışma hakkı ihlallerini Kaos GL’nin her yıl düzenlediği İstihdamda LGBTİ+’ların Durumu Araştırması bu yıl da gözler önüne serdi.
Bu yıl da LGBTİ+’ların işyerlerinde kimliğini gizlemek zorunda kaldığını, nefret söylemlerine maruz bırakıldığını, daha düşük ücretlerle daha vasıfzsız işlerde çalıştırıldığını, cis-heteroseksüellerin yararlandığı çalışma avantajlarından -örneğin eş durumundan tayin hakkı gibi- yararlanamadığını gördük.
Translara dönük fiziksel saldırılar arttı
Yıl boyunca özellikle translara dönük fiziksel saldırılar, öldürmeye teşebbüsler, darp gibi pek çok suçun işlendiğini gördük. En son Diyarbakır’da bir trans kadının apartman görevlisi tarafından darp ve gasp edildiğini, Ankara’da ise Pembe Hayat Derneği’nin kurucularından Buse Kılıçkaya’nın ve 5 kadın 1 erkekten oluşan arkadaş grubunun bir müşterinin transfobik nefret saldırısına maruz bırakıldığını biliyoruz.
Son olarak bu soruya ilişkin olarak Anayasa değişikliği talebinin Meclis Başkanlığı’na sunulduğunu belirtebilirim. 41. maddede yapılması istenen değişiklik evliliğin yalnızca kadın ve erkek arasında olabileceğini belirtiyor.
Medeni Kanun’a göre zaten resmi olarak LGBTİ+’lara evlilik hakkı tanınmazken bu değişiklik talebi bu kanunu Anayasa’ya taşıyor ve evlilik hakkını zaten kullanamayan LGBTİ+’lara dönük hak ihlalini pekiştirip güçlendiriyor.
“Buradayız, hayatın içindeyiz”
Bu hak ihlallerinin giderilmesi için ne yapılması gerek? Hak ihlallerinin yaşanmaması için topluma ne gibi görevler düşüyor?
LGBTİ+’lara dönük hak ihlalleri geçmişten bugüne devam ediyor. Bu yıl bu hak ihlallerinin daha da belirginleştiğini, LGBTİ+’lara dönük nefret söylemlerinin ve LGBTİ+ haklarına dönük gerici söylemlerin bir devlet propagandası, seçim stratejisi haline geldiğini gördük. İktidar en üst yetkiliden en alta kadar olmak üzere LGBTİ+’ları medyada hedef haline getirirken bunun nefret mitingleri gibi sokaktaki neticelerini de gördük.
Köşe yazarları hiç olmadığı kadar köşelerine LGBTİ+’lara dönük nefreti taşıdılar. İktidar LGBTİ+’lardan bu kadar kolay bahsederken muhalefet ise neredeyse bir sessizliğe büründü ve LGBTİ+’lara dönük hak ihlalleri karşısında göz göre göre yokmuş gibi davrandı. LGBTİ+’ların haklarını güvence altına alan söylemleri, politikaları hayata geçirmediler. Bu yıl insan hakları politikaları bakımından sınıfta kaldığımız bir yıl oldu.
İnsan hakları savunuculuğu uluslararası insan hakları standartlarını referans alarak insan haklarını herkes için açıkça savunmak demektir.
Öte yandan bu savunuculuk haksızlığa, adaletsizliğe, hukuksuzluğa, nefrete, şiddete, ayrımcılığa ses çıkarmak demektir.
Bu savunuculuğu siyasi aktörlerin benimseyemediğini ve LGBTİ+ yurttaşlarını haklar bakımından yalnız bıraktığını gördük. Elbette sokakta, sivil toplumda, mecliste LGBTİ+ haklarına dönük sesler de yankı buldu.
Tarlabaşı Toplum Merkezi, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu gibi örgütlere dönük baskıların karşısında dayanışma gördük. LGBTİ+’lara dönük zulmün meclis kürsülerinde dile getirildiğini, LGBTİ+’ların üç yüzün üstünde gözaltından da anlayabileceğimiz üzere hakları ve varoluşları için sokaklara döküldüğünü gördük.
"LGBTİ haklarını açıkça savunmalıyız"
Bu irade, özgürlük ve eşitlik talebi elbette umutlarımızı büyütüyor.
Hak ihlallerinin giderilmesi için yapılacak çok şey var. Mevzuat ve politikaları LGBTİ+ hakları açısından dönüştürmek, Anayasada cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibarelerinin yer alması talebi yıllardır söylenegeliyor.
Hak ihlalleri ortada, bu ihlallere dönük mevzuat ve politikalar bakımından yapılacak çok şey var. Ben ama insan hakları savunuculuğunun altını çizmek istiyorum.
Yapmamız gereken en önemli şey LGBTİ+’ların haklarını açıkça savunmak. LGBTİ+’ların maruz bırakıldığı ihlalleri ve bu ihlallere dönük çözüm önerilerini dillendirmek. LGBTİ+’ların kendi öykülerini anlatabileceği alanlar yaratmak ve LGBTİ+’ları ihlaller, eşitsizlikler karşısında güçlendirmek.
LGBTİ+’lar toplumun bir parçası. LGBTİ+’lardan ayrı bir toplum ya da yurttaşlık söz konusu olamaz.
Dolayısıyla bize düşenler LGBTİ+ haklarını dillendirmek ve sivil toplum hareketini güçlendirerek LGBTİ+’larla temas etmek. LGBTİ+’lar burada, buradayız, hayatın içindeyiz, birilerinin ailesi, arkadaşı, ebeveyni, çocuğu, çalışma arkadaşıyız. LGBTİ+’lar haklar bakımından, avantajlar bakımından bir diğerinden farklı, eksik görülemez.
Kendimiz için istediklerimizi LGBTİ+’lar için de istememiz gerekiyor ve LGBTİ+’lara dönük baskının yarın bizi de bulacağını unutmamamız gerekiyor.
“Hak ihlallerine karşı hukuki mücadele de şart”
Sizce hak ihlallerinde metropol kentleri ile yerel kentler arasında ihlalin boyutları açısından farklılıklar oluyor mu?
Belirgin bir farklılıktan elbette söz edemeyiz. LGBTİ+’lara dönük hak ihlalleri LGBTİ+’ların metropol kentlerinde de, yerel kentlerde de yaşadığı hak ihlalleri.
Daha doğrusu hak ihlalleri bir yana LGBTİ+’lara dönük ayrımcılık ve şiddet dünyanın, kentlerin, mekanların, sokakların her yerinde. Hak ihlallerine geri döndüğümüzde şunu ön görebiliyoruz; metropol kentlerde ihlaller daha görünür olabiliyor.
İhlaller metropol kentlerde daha çok medyaya yansıyabiliyor. Elbette metropol kentleri veya yerel kentler fark etmeksizin LGBTİ+ örgütlerinin bulunduğu kentlerde ihlallerin görünürlüğü, kayıt altına alınması ve hukuksal mücadele sağlanabiliyor. Yerel kentlerde ise ihlallerin daha az görünür olduğunu söyleyebiliriz.
Bunda elbette yerelde LGBTİ+ kimliğinle açılmanın zorlukları, hizmetlerdeki çeşitliliğin azlığı, dayanışma alanlarının daralması bir faktör olabilir.
Bu öngörüler bize yerelde hukuk ve psiko-sosyal hizmetlere erişimin güçlendirilmesi, yereldeki sivil toplum örgütlerinin kapasitesinin artırılması, yerelde kurulacak dayanışma ağlarının gerekliliği gibi bir dizi ödev de veriyor.
“Paravanı tanıyoruz”
Son olarak ne eklemek istersiniz?
İhlalleri konuşmak aslında bir anlamıyla olumsuzu, şiddeti, ayrımcılığı konuşmak demek. Bu kulağa son derece can sıkıcı gelebilir. LGBTİ+’lara dönük hak ihlalleri bir hakikat. Bu hakikatin ortaya çıkarılması bizim, bize kanunlarla, baskılarla “gerçek” diye dayatılanın önüne bir set çekmemiz demek.
Hak ihlalleri yani eşitsizliklerin, şiddetin, ayrımcılığın görünür olması gerçek ve hakikat arasında bir bağ kurma işlevi taşıyor.
Baskı, ayrımcılık ve şiddet geçmişten bugüne bir paravanla kapatılıyor... Bu paravanı tanıyoruz.
Bu paravan doksanlarda “travesti terörüydü” örneğin. Bizler hakikati ortaya çıkardıkça insan haklarını güçlendiriyor, eşitliği ve özgürlüğü sağlıyoruz. Bunu yapmak, yapmaya devam çok önemli.
Elbette ortada bir dayanışma ve mücadele var. Bu dayanışma, bu mücadele bize ilham veriyor, bizi özgürleştiriyor. En karanlık günlerde mücadeleyi, öfkeyi, muhabbeti, bir arada olmayı ve temas etmeyi hatırlamak gerekiyor.
(EMK)