Kıbrıslı hak savunucuları bu sene beşinci kez Lefkoşa LGBTİ Onur Yürüyüşü’nü gerçekleştirecek.
Birkaç sene önceye kadar erkekler arası cinsel ilişkinin suç sayıldığı Kıbrıs’ın kuzeyinde, yasanın değişmesiyle LGBTİ aktivizmi sokağa taşınmış. Yine de çok görünür ve çok bilinir olmadıklarını söylüyorlar ama durumlarının 2003’ten beri düzenlenen Onur Yürüyüşleri birkaç senedir engellendiği Türkiye’den daha iyi olduğunu da dile getiriyorlar.
2017’de Onur Yürüyüşü ilk defa fiziksel bir tehditle karşılaşmış. Bu tehdit de Türkiye’den Kıbrıs’ın kuzeyine okumaya giden öğrenci birliklerinden gelmiş…
Kıbrıslı LGBTİ aktivistleri Hazal Yolga ve Özgül Saygun’la Lefkoşa’da buluşup, Kıbrıs ve Türkiye’deki LGBTİ aktivizmini konuştuk.
Soldan sağa: Özgül Saygun, Hazal Yoga
Onur Yürüyüşleri Kıbrıs’ta Mayıs ayında yapılıyor. Bunun nedeni nedir?
Hazal Yolga: Homofobiye Karşı Gün (IDAHOT) 17 Mayıs’ta olduğu için, Kıbrıs’ta Onur Yürüyüşleri’ni de o hafta yapıyoruz çünkü tam olarak “Onur Yürüyüşü” olarak başlamadı. Homofobi karşıtı gün için yürümeye başladık.
Ne zamandan beri yürüyorsunuz?
Özgül Saygun: Ocak 2014’te yasa değişti. 17 Mayıs Homofobi Karşıtı Gün daha çok benimsendi, hareketin ruhuna daha uygundu.
H.Y.: Biraz daha protesto gibiydi yani.
Nasıl geçiyor yürüyüşler? 2014’ten bu yana yürüyüşlerde neler yaşandı?
H.Y.: Her yıl daha da kalabalıklaştığını söyleyebiliriz ama izdiham yaratmadı, yani 150 kişiden 300-500 kişiye çıktı.
Ö.S.: Güney’den çok fazla örgüt katılmaya başladı. Geçen seneki komitede, yani bizzat organizasyonda yer alan Güney’den 3-4 örgüt de vardı. Yürüyüşe de geldiler.
Güney ve Kuzey Kıbrıs’taki LGBTİ örgütleri arasında ortak çalışmalar, dayanışma oluyor mu?
H.Y.: Onur Yürüyüşleri ortaklaşmadı. Güney’in Onur Yürüyüşü zaten Haziran’da. Ama Güney ve Kuzey’deki en kapsamlı iki örgüt arasında, Kuir Kıbrıs ve Accept Cyprus, uzun süredir işbirliği var. Bu iki örgüt her ayın ikinci salısı, gökkuşağı toplantıları yapıyor, birlikte etkinlikler düzenleniyor.
“Polis ilk defa bizi korumak için oradaydı ama hazırlıksızdılar”
Geçen seneki yürüyüşte bir tatsızlık yaşandığını duydum. Bundan bahsedebilir misiniz? İlk defa mı yaşandı böyle bir şey?
H.Y.: Fiziksel bir tehdide ilk defa şahit olduk.
Ö.S.: İki sene önce Facebook’tan tehdit ettiler ve biz o isimleri alıp polise gidip şikayette bulunduk. Geçen sene ise önceden hiç ses çıkarmadılar ve doğrudan yürüyüşün yapıldığı caddeye geldiler. Karadeniz bir şey örgütü...
H.Y.: Evet Karadeniz Öğrenci Birliği tarzı bir şeydi. Caddede çok fazla polis vardı. Normalde polis yürüyüşün güvenliğini sağlamak için oradadır ama bir gerginlik çıktığında da sana karşı dönen bir güçtür. Geçen seneki yürüyüşte, polis gayet arkadaş canlısıydı, ilk defa gerçekten de bizi korumak için oradaydı ama hazırlıksızdılar.
Ö.S.: Mesela bizi tehdit etmeye gelen arabaların yürürken yanımızdan geçmesine izin verdiler.
H.Y.: Çünkü yeterince polis yoktu. Aşırı sağcı öğrenciler gibi bir kalabalık olduğunda polisin de çekincesi oluyor. Biri orada bıçağı çıkarabilir, polis dediğimiz çevik kuvvet değil, gömlek giymiş amcalar. Trafiği başka yöne vermeye çalıştılar ama yeterli polis olmadığı için onlarla münakaşaya giremediler. O öğrenciler de konvoy olarak yanımızdan geçti, sözlü taciz oldu, küfür ettiler. “After party” sırasında da etrafta dolaşmaya devam ettiler. Otobüslerine binip kampüse gidecek öğrencileri taciz ettiler. Polis müdahale etti ama böyle bir şey yaşandı.
Ö.S.: Polis bize “Biz sizin güvenliğiniz için buradayız, gerilmeyin, merak etmeyin” dedi.
H.Y.: Bu sene daha büyük bir tehdit olabileceğini düşünüyoruz, özellikle de Afrika olaylarından sonra…
Tehdit eden grubun adının Karadeniz Öğrenci Birliği gibi bir şey olduğunu söylediniz. Türkiye’den gelen insanlar mı yani buradaki LGBTİ’leri tehdit edenler?
H.Y.: 2017'deki yürüyüşte, evet.
Ö.S.: Türkiyeli öğrencilerin oluşturduğu bir birlik zaten.
Kıbrıs’ta 2014’e kadar eşcinsellik, daha doğrusu iki erkek arası cinsel ilişki suç sayılıyordu ve ceza yasası kapsamındaydı. 2014’ten önce Kıbrıs’ta bir LGBTİ örgütlülüğü var mıydı?
H.Y.: Vardı, Homofobiye Karşı İnisiyatif’ti, 2007’de kurulmuştu. Yasa nedeniyle aktivizm çalışmaları da bu yasaya yönelikti, lobi faaliyetleri şeklinde. Sokakta görünür olmak, hakları kamusal alanda savunmak gibi şu anda aktivizmden anladığımız şeyler ise daha sonra gelişti. Yasanın değişmesiyle çoğaldı ama yine de görünürlükte aşırı bir fark yok.
Ö.S.: Ama söylemde bir değişiklik var. Çünkü artık yasak bir kısıtlama yok.
H.Y.: Şu anda bir milletvekilinin çıkıp homofobik açıklamalar yapması “ok” değil ama yapar mı, yapar yine de.
Böyle açıklamalar yapıyorlar mı peki?
H.Y.: Yapan var. Sağ görüşlü, muhafazakar partilerde “bizim örf ve adetlerimize uygun değil” diyenler var. Türkiye’nin baskısıyla buradaki muhafazakar partiler de yavaş yavaş din vurgusu yapmaya başladı. Bu bizim daha önce yaşadığımız bir şey değildi. 2014’te yasa değişmeden hemen önce, daha önce ismini hiç duymadığımız bir dernek eşcinselliğin nasıl “günah” olduğuyla ilgili gazetede tam sayfa ilan verdi. Ve normalde ılımlı, sola kayan gazetelerde bile bu yayınlandı. Yani böyle bir baskı var ama çok görünmüyor.
Yasa tartışması olduğunda bu herkes için ciddi bir konu haline geldi. “Sokakta el ele yürüyecekler mi” diye bir kaygı doğdu. Böyle olunca da muhafazakarlardan biraz tepki geldi.
2014’ten önce LGBTİ aktivistleri baskı görüyor muydu?
H.Y.: Benim bildiğim kadarıyla o yasa daha çok “fuhuş” odaklı polis baskınlarıyla işletildi. Bir eylemde gökkuşağı bayrağı açacaksan, “yasa var açmayın” gibi bir baskı hiçbir zaman hissedilmedi. Ama biri LGBTİ’lere yönelik bir baskı uygulamak isteseydi, yasal kılıfını uydurarak bunu yapabilirdi. Yapmadılar ama yapabilirlerdi ve bunu bilmek bile bir baskı mekanizması.
"Ne kavgam bitti, ne sevdam"
Onur Yürüyüşü için bu sene ne planlıyorsunuz?
H.Y.: Bu seneki slogan “Ne Kavgam Bitti, Ne Sevdam” olacak.
Peki diğer senelerin temaları neydi? Türkiye’de Onur Haftalarının temaları LGBTİ mücadelesinin bir kronolojisini de gösteriyor mesela, bu nedenle bu soruyu soruyorum.
Ö.S.: İlk Onur Yürüyüşünün haftasında Benim Çocuğum belgeselinin gösterimi yapılmıştı. Türkiye’den gelen ailelerle yürünmüştü. İkinci sene “Adsız”dı. Üçüncü sene de 17 Mayıs Komitesi’nin ilk kurulduğu seneydi ve o senenin teması da “Toplum buna hazır değil” söylemlerine karşı “Hazırık”dı. O yürüyüş çok şenlikli geçmişti. Geçen seneki slogan da “Sevmeyelim de Taşa mı Dönelim” idi. Bu sene de Sezen Aksu’nun şarkısından “Ne Kavgam Bitti, Ne Sevdam” olacak.
Güneyde başlayan Kuzey’de biten, ya da tam tersi, bir yürüyüş olmasını ister miydiniz?
H.Y.: Böyle bir şey olsa güzel olur tabii ki.
Kıbrıs’ta 2014’e kadar erkek eşcinselliği suç sayılıyordu ama 2014’ten beri yürüyüşler yapıyorsunuz. Türkiye’de ise son senelerde yürüyüş yapılamadığı gibi çeşitli yasaklar da geliyor. Türkiye ile buradaki LGBTİ mücadelesini kıyasladığınızda ne görüyorsunuz?
Ö.S.: Burada çok ciddi bir potansiyel görüyorum ve o potansiyelin kullanılmadığını düşünüyorum. Türkiye’deki harekete baktığınızda çok ciddi bir politik bilinç var. Dediğin gibi Onur Haftalarının temasından bir hareketi anlayabiliyorsunuz. Burada söylem biraz daha farklı, iki hareketi karşılaştırdığımızda sanki buradaki potansiyeli yeteri kadar kullanmıyormuşuz, yeteri kadar bir şey yapmıyormuşuz hissi oluyor.
H.Y.: Türkiye’nin durumu içler acısı, bu konuda maalesef söyleyebileceğim bir şey yok. Türkiye’den arkadaşlar gelince de “En azından burada yürüyebiliyorsunuz, biz de buraya gelip yürüyelim” dediklerinde fark ediyorum; evet, en azından burada özgürce yürüyüş yapılabiliyor ama LGBTİ mücadelesi adına yeterince bir şeyler yapıldığını düşünmüyorum. Burada da büyük bir muhafazakarlaşma başladı ve LGBTİ hareketi ivme kazanacaksa, şimdi olması gerekiyor. Burada yürüyüş yasağı noktasına gelinmesine çok var ama geçen sene görünür tehdit vardı, bu bir şeylerin göstergesi. Potansiyel varken ve insanlar dönüşüme açıkken, yani hemen şu anda LGBTİ hareketinin ivme kazanması gerekiyor. Güney’le kıyasladığımda da ise orada insanların daha açık görüşlü olduğunu görüyorum.
Mesela burada (Kuzey’de) geçtiğimiz günlerde bir avukatla konuşurken bana "LGBTİ nedir" diye sordu.
Aslında sokaktaki billboardları bile kullanıyorsunuz.
H.Y.: Evet ama bunlar da yeni şeyler. Yani kaç kişiye ulaşır? Ulaşır ama dönüştürebilir mi? Bunun yanısıra LGBTİ haklarıyla ilgili bir bildiri buradaki herhangi bir gazetede sansüre uğramadan yayınlanabilir, ama bu okumadan bastığı için ya da gazetede boş yer olduğu için de olabilir… Günün sonunda o söz kamusal alana taşınır, kitlesel iletişim aracıyla taşınır. Ama belki de bir basın bildirisini okuyunca kimsenin fikri değişmez. Kasım 2015’ten bu yana Unspoken/Konuşulmayan projesiyle daha fazla kişiye ulaşabilme ve farkındalık yaratma adına bu alanlarda çalışmalar yapıyoruz.
Türkiye Onur Haftası’na bir mesajınız var mı?
H.Y.-Ö.S.: Direnin, diyebiliriz. Bir de sabır dileriz. (ÇT)