İstanbul Taksim’de geçen yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde düzenlenen 23. Feminist Gece Yürüyüşü’nde 112 kadın ve LGBTİ+ gözaltına alındı.
Gözaltına alınanlardan 111’i, 8 Mart gecesi serbest bırakılırken, LGBTİ+ aktivisti İris Mozalar, 9 Mart sabahı “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlaması ve “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” gerekçesiyle tutuklama talebiyle 3. Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi.
Mozalar, adli kontrol ve yurt dışına çıkış yasağı kararıyla ertesi gün serbest bırakılsa da hakkında iki dava açıldı.
2 Aralık 2025 ve 19 Ocak 2026’da iki ayrı duruşması olan İris Mozalar, yaşadığı yargı tacizini bianet’e anlattı.
“Her hafta karakola imza vermeye gidiyorum”
Öncelikle, 8 Mart 2024’te yaşadıklarınızı anlatır mısınız?
Feminist Gece Yürüyüşü sona ermişken bir anda gözaltına alındık ve gözaltına alınan 112 kişi arasından bir tek ben mevcutlu tutuldum. Mevcutlu tutulduktan sonra sabah adliyeye getirildim. Savcı ifademi bile almadan beni tutuklama talebiyle mahkemeye sevk etti. Mahkeme adli kontrol ve yurt dışı çıkış yasağıyla beni serbest bıraktı. Hâlâ her hafta karakola imza vermeye gidiyorum. Yurt dışı çıkış yasağım devam ediyor.
Adli kontrol tedbirlerime itiraz etsem de hepsine ret verdiler. Geçtiğimiz aylarda ise yürüyüş nedeniyle hakkımda iki dava açıldığını öğrendim. Biri ‘Cumhurbaşkanına hakaret’, diğeri de de ‘2911 Sayılı Kanun’a muhalefet’ davası. 2911 davasının duruşması 2 Aralık’ta İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde; ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ davasının duruşması ise 19 Ocak’ta İstanbul 62. Asliye Ceza Mahkemesi’nde.
Zaten bir tek ben tutuklamaya sevk edildiğim için doğrudan hedef gösterildiğimi hissetmiştim, şimdi de iki ayrı davayla karşı karşıyayım. Hedef gösterildiğim aşikâr. Bir yandan da bu yargı tacizi, tutuklanmamdan beri devam eden bir süreç. 2024’te tutuklanmamla birlikte dava dosyalarım aniden çoğaldı, sürekli duruşmaya girer oldum.

LGBTİ+ aktivisti İris Mozalar tutuklandı
Size yöneltilen suçlamalar nedir peki?
İddianamede ‘kanunsuz’ addedilen sloganlar ‘Trans cinayetleri politiktir’, ‘İnadına isyan, inadına özgürlük’, ‘Dünya yerinden oynar kadınlar özgür olsa’ ve ‘Jin jiyan azadî’ gibi sloganlar. Suçlamalardan biri de LGBTİ+ bayrağı taşımak. Özellikle ‘Trans cinayetleri politiktir’ sloganını ve LGBTİ+ bayrağı taşımayı ayırt etmişler.
Ben bu sloganı öldürülen kız kardeşlerim için attım. Hande Kader’in katilleri bulunmadığı, katili ya da katilleri yargılanmadığı hâlde, ben ‘Trans cinayetleri politiktir’ dediğim için yargılanıyorum. Bu ülkede birçok trans kadın öldürüldü; bazılarının katilleri yargılanmadı, bir kısmının katili hiç bulunmadı. Ama ben bu sloganı attığım için yargılanıyorum. Sanık kürsüsünde ben değil kadın katillerinin olması gerekirken, tuhaf bir ironiyle karşı karşıyayım.
Bir yandan da bu dava hepimizin davası; Feminist Gece Yürüyüşü’nün davası. Benim üzerimden Feminist Gece Yürüyüşü’nü, feminist hareketi de yargılıyorlar. Feminist hareketin gördüğü ilk dava değil; muhtemelen son da olmayacak. Ama bunun translara yönelik nefretin ve yok etme politikasının bir sonucu olduğunu net bir şekilde görmek gerekiyor. ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ davası da ‘Zıplamayan Tayyip’tir’ sloganını attığım iddiası üzerine kurulmuş. Ben kimseye hakaret etmedim, ki bu sloganlarla ilgili ifade özgürlüğü bağlamında Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) birçok kararı var. Ama günün sonunda bir sloganla yargılanıyorum. Beni gerçekten, hedef gösterme ve fişleme üzerinden bir yargı tacizine maruz bırakıyorlar.
“İlk hedef translar”
Yargısal süreçler dışında, LGBTİ+’lar gündelik yaşamda da pek çok güçlükle karşı karşıya kalıyor. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Maruz kaldıklarım elbette tesadüf değil. Örneğin bu yıl ‘Aile Yılı’ ilân edildi. Aile Yılı’nın somut nefret çıktısı olan 11. Yargı Paketi sürekli dolaşıma sokuldu. 11. Yargı Paketi’nde de görüyoruz ki translar ve varoluşları doğrudan hedefte. Feminist Gece Yürüyüşü’nde gözaltına alınmam ve sonrasında hakkımda iki dava açılması, hedef gösterilmem, fişlenmem —bunların hiçbiri bu nefret ikliminden azade değil. Benim ve tüm transların varoluşu doğrudan hedefte. Ama bir yandan da biliyoruz ki 11. Yargı Paketi’nde transları hedef alan öneriler ve düzenlemeler, aslında herkesi hedef alabilecek düzenlemeler. Devletin çizdiği ahlâk ve cinsiyet normlarına uymayan herkesi bir noktada etkileyecek. Sonuç olarak da tüm toplumu denetim altında tutmak isteyen bir öneri, bir taslak bu.
Ancak nihayetinde tabii ki şunu da çok net görüyoruz: İlk hedef translar. Devlet özellikle trans kadınlara doğrudan bir saldırı girişiminde. Bunu Beyoğlu’nda trans kadınların yaşadığı, barındığı evlere ve alanlara yönelik saldırılarda da görüyoruz. Devlet şiddetinin, polis şiddetinin çok yoğun bir şekilde arttığını görüyoruz.

11. Yargı Paketi’nde LGBTİ+’ları hedefleyen düzenlemeler
Nasıl bir artış bu?
Beyoğlu’unda yaşayan trans kadınların evleri basılıyor, drone ile operasyon yapılıyor, yaka paça gözaltına alınıyorlar. Örneğin ben de geçen aylarda Beyoğlu’nda hiçbir gerekçe sunulmadan gözaltına alındım. Sorduğumda bunun gözaltı işlemi olmadığını söylediler. Usulsüzce üstümü ve çantamı aramak istediler. Üstümü aratmadım. Telefonumu aldılar, ‘Tutanak tutun’ dedim, tutmadılar. Çantamı usulsüzce aradılar ve bunun için de tutanak tutmadılar. En sonunda bana tutanak imzalatmaya çalıştılar; ama dediğim gibi, resmî bir gözaltı işlemi yapmadan beni götürdüler. Sadece Taksim’de yürüyordum; ama trans olduğum için onlara göre ‘makul şüpheli’ydim.
Polisler trans kadınların kamusal alanda var olmasını engelliyor. Bunu çoğu zaman şiddet ve işkenceyle yapıyor. Bu da tabii ki toplumda yükselen trans nefreti ve transfobiyle çok bağlantılı, çok iç içe bir mesele. Ve başımıza gelenler elbette dünyadaki politikalardan bağımsız değil. Trump’ın, Putin’in transları ve LGBTİ+’ları hedef alan politikalar izlemesi, düşman hukuku işletmesi… Bunların hepsi birbirine bağlı. Burada da feminist ve LGBTİ+ hareket doğrudan hedefte. Ama bir yandan da mücadelemizden hiçbir şekilde vazgeçmiyoruz. Birleşe birleşe çoğalıyoruz ve birleşe birleşe kazanacağımıza eminim.
Feminist Gece Yürüyüşü davası için hepimiz 2 Aralık saat 9.25’te İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde olacağız. Aynı gün hayatına sahip çıkan Serap Avcı’nın da Küçükçekmece Adliyesi’nde duruşması olduğunu hatırlatmak isterim.
İris Mozalar hakkında
Hak savunucusu.
İlkokul ve liseyi Mersin’de okuduktan sonra üniversite eğitimine devam etmek için İstanbul’a taşındı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Şehir ve Bölge Planlama bölümünü bitirdi.
Kliplerde oyunculuk yaparak başladığı sanat hayatına performans, modellik ve DJ’lik yaparak devam ediyor. Feminist; hayvan ve LGBTİ+ hakları aktivisti.
1999'da Mersin’de yaşayan Dersimli bir ailede doğdu. (TY)












