İsveç'in doğu kıyısında, Västervik şehrinin hemen dışında yer alan Vångsunda adlı küçük bir köyde 1954 yılında dünyaya gelen Lennart Axklo; 18 yıl papaz olarak, 20 yıl da infaz müfettişi/vali yardımcısı ve ıslahevleri müdürü olarak görev yapmış. Uzun yıllar göçmenlerle çalışmış olan Lennart’ın mesleki deneyimlerinin ve yaşı itibarıyla birçok döneme tanıklık etmiş olmasının, bianet okuyucuları açısından da ilginç olacağını düşünerek bu söyleşiyi yaptım. Dünyanın muhtelif bölgelerinde yaşanan nice ilham verici hayatlara tanıklık ettikçe, bunları yazıyla başka insanlara ulaştırıyor olmak sıcak bir muhabbet hissi yaratıyor.
Uluslararası göç, politik olmasının yanı sıra bir o kadar da derin bir sosyal gerçeklik. Çağlar boyu farklı kültürlerden insanlar, kendi öykülerini yeni topraklarda yeniden anlatırlarken toplumlar da bu kaynaşan ya da çatışan bilgi, deneyim ve kültürlerle başka formlara dönüşüyor. İsveç, yoğun göç alan ülkeler arasında öne çıkarken bu form değişikliğini en fazla tecrübe eden ülkelerden de biri aynı zamanda.
Lennart, ülkedeki ıslah sistemine bizim için küçük bir pencere açarak, göçmen olmanın suç ve ceza ile ilişkisine dair gözlemlerini paylaşıyor. Şimdi Malmö’de yaşayan ve beş yıl önce emekliye ayrılan Lennart’a bu içten ve bilgilendirici söyleşi için çok teşekkür ederim. Ayrıca İsveçce olarak gerçekleştirdiğim bu ilk söyleşide dil yetersizliğinden ötürü, bazı sormam gereken soruları sormamış olduğumu fark ettim. Bu nedenle oluşabilecek anlam eksikliklerinden ötürü sevgili okuyucuların affına sığınırım.
Koruma altındaki çocuklarla büyüdü
Lennart, biraz ailenden bahseder misin?
Annem, babam, ağabeyim ve kız kardeşim dışında birçok başka çocukla birlikte büyüdüm çünkü ailem sosyal hizmetlerin koruması altında bulunan çocukların bakımıyla ilgileniyordu (fosterhem). Ev içi istismara uğrayan ya da terk edilmiş çocuklar. Bu yüzden masa etrafında toplanıp aynı yemeği paylaşan ve aynı çatı altında yaşayan birçok çocuktuk. Her şey, II. Dünya Savaşı sırasında annemin ve babamın Finlandiya'dan gelen çocukların bakımını üstlenmesiyle başladı. O dönem Finlandiya'dan birçok çocuk savaştan korunmalarının sağlanması amacıyla İsveç'e gönderilmişti. Bundan sonra da ailem parçalanmış ailelerden gelen İsveçli çocuklara bakmaya devam etti.
Ebeveynlerin ne ile uğraşıyorlardı?
Babam çiftçiydi. Çiftliğimizi sattıktan sonra Västervik cezaevinde çalışmaya başladı. Annem ev kadınıydı ama birçok çocuğun sorumluluğu içinde oldukça büyük bir uğraş veriyordu.
Babanın cezaevindeki görevi neydi?
Gardiyan olarak çalışıyordu; ama şimdi buna cezaevi müdürü deniyor çünkü hem gardiyanlık yapıyorsun hem de mahkumun hayatını düzene sokmasına yardımcı oluyorsun
Peki sen ne okudun?
Lisede inşaat mühendisi olabilmek için bir eğitim gördüm. Bu arada bazı akrabalarıma ve arkadaşlarıma ev, garaj vb. çizimler yapmalarında yardımcı oluyordum. Ama hiç inşaat mühendisi olarak çalışmadım. Öğrenimimi tamamladıktan sonra askerlik yaptım.
Hangi yıl?
1974. Marianne ve ben bu tarihten hemen önce evlenmiştik. Daha sonra silahsız da olsa askerlik yaptım. İsveç'te silah kullanmadan da askerlik yapma seçeneğimiz vardı. Ateş etmeyi reddettiğim için askerliğimi biraz daha sürdürmek zorunda kaldım. Silah kullanmayı reddetmekte bir sorun yoktu ama ek bir görev daha almanız gerekiyordu. Bir yıl havaalanı itfaiyecisi olarak çalıştım. O yıl Rydaholm'daki Elimförsamlingen kilisesi, kiliselerinde çalışıp çalışamayacağımızı sordu. 1976'dan 1984'e kadar orada çalıştım.
İçsel olarak birçok sorgulama
Neden size teklif ettiler?
Ben de, Marianne de daha önce birkaç farklı kilisede gençlik liderleri olarak çalışmıştık ve İncil'i öğrenmek için kısa okul* denilen bir okula gitmiştik. Yani biraz tecrübemiz ve bilgimiz vardı. Papaz olarak çalışırken de Örebro İlahiyat Fakültesinde teoloji eğitimi de aldım. Hem kiliseyle her zaman bir bağımız da vardı; zira ikimiz de aktif Hristiyan ailelerde büyümüştük. Böylece Elimförsamlingen kilisesinde sekiz yıl boyunca çalıştık. Üç çocuğumuz da orada dünyaya geldi. Daha sonra Jönköping ile Skövde'nin hemen dışında, Västergötland'daki bir kiliseye taşındık. Tidaholm kasabasındaki bu kilisede dokuz, on yıl çalıştık.
Papazlık yaparken hiç göçmenlerle çalıştınız mı?
Pek fazla değil. Çünkü zaten bu küçük kasabada başka ülkelerden gelen pek insan yaşamıyordu. Dolayısıyla Tidaholm'daki kilisede çalışmayı bırakıp Tidaholm'daki cezaevinde çalışmaya başladığımda, oldukça yüksek göçmen sayısı karşısında şaşırmıştım. Bu durum da içsel olarak birçok sorgulamaya yol açtı.
Hapishanedekilerin çoğu kandırılmıştı
İsveç’in o zamanlardaki göçmen politikası nasıldı sence? Eskiyle şimdi arasında fark var mı?
Bugün o döneme göre daha zor olduğunu düşünüyorum. Ama hapishanede tanıştığım insanlar pek sıradan insanlar değildi; çoğu kandırılmış insanlardı. Pek çok Afrikalı, iyi bir iş bulmak için kandırılarak İsveç'e getirilmişti. Ellerine evrak çantası diye tutuşturulan çantaların içinden çeşitli uyuşturucular çıkıyordu. Daha sonra gümrükte yakalanıp cezaevine gönderiliyorlardı. Ne olup bittiğini anlayamıyorlardı. Çalıştığım ilk hapishane koğuşunun neredeyse tamamı, uyuşturucu kaçakçılığı yaptıkları için polis tarafından alıkonulan Afrikalı erkek göçmenler ile dolmuştu. Bazıları muhtemelen para kazanmak için ne yaptıklarının bilincindeydi ama diğerleri aldatıldıklarını sonradan fark ediyorlardı. Bu, beraber çalıştığım ilk göçmen grubuydu.
Ceza infaz kurumunda ne kadar süre çalıştın?
20 yıl. Bu sürenin büyük bir bölümünde o zamanlar vali yardımcısı olarak da adlandırılan infaz müfettişi olarak çalıştım. İnfaz müfettişi olarak çalışmak, bazen 20-30 kişiyle, bazen de 50-60 göçmenle ilgilenmem gerektiği anlamına geliyordu. Ama aynı zamanda ıslahevleri müdürü olarak da çalıştım. Bu, hapishanenin tamamından benim sorumlu olduğum anlamına geliyor.
Trajik deneyimler
Yönetici olarak karşılaştığınız zorluklar nelerdi?
Görevim, kuruma yeni bir mahkum geldiğinde bir ıslah grubu (behandlingskollegium) kurmaktı. Yani, mahkumla doktor, psikolog ve psikiyatrist gibi diğer cezaevi çalışanlarıyla birlikte oturarak bir ıslah programı yaratıyor ve bunun üzerine çalışıyorduk. Bu mahkum için ne yapabiliriz? Toplumla bütünleşmiş bir insan olması için nasıl bir program sürdürmemiz gerekiyor?
İsveç ıslah sisteminin sloganı şuydu: Cezaevi kapısının kilidinin açılıp mahkumun özgürlüğüne kavuştuğu gün, özgürlüğünden yoksun olduğu zamankinden daha iyi bir durumda çıkmalı. Ama tabii ki bunun, göçmenler açısından gerçekleşmesi daha zordu. Başka bir ülkede bulunmalarından dolayı, dışarıda onlara kol kanat gerecek akrabaları ya da arkadaşları yoktu. Sağlıklı bir sosyal ağları olmadığı için eski suç bağlantılarının kucağına düşmüş oldular ve yeni suç faaliyetlerine giriştiler. Çoğunun hayatında trajik deneyimleri vardı.
Yine böyle bir ıslah grubum vardı. Beraber çalışacağımız hükümlü, birisini soymak ve ona saldırmak suçlarından hapse girmişti. Onunla oturup konuştum, gerçekte kimdi, neler yapmıştı, onu bugün olduğu kişi yapan şey neydi? Hiçbir şey anlatmadı. Ancak daha sonra gözlerinin önünde ailesinin dövülerek öldürüldüğünü ve tanımadığı bir eve gönderilip orada büyüdüğünü öğrendim. Dünyanın değişik çatışma bölgelerinden gelen ve İsveç cezaevlerine düşen hükümlülerin çoğu çok trajik olayların parçasıydı. Kendileri şiddet içeren suçların kurbanı olmuş, dövülmüşlerdi. Gerçekten cezalandırılması gerekenler bu kişiler mi? Yoksa onları bugünkü hallerine getirenler mi?
Sabah koğuşa girdiğimde sorumlu olduğum 60 mahkûmdan İsveççe ismi olan sadece 2-3 kişi oluyordu. İsveç’teki insanlar da sadece görünen bu resmi görüp okuyorlar ve olayların arka planı düşünülmeyince İsveç'e başka ülkelerden gelen insanları kabul etme konusunda bir nefret ve isteksizlik duyuluyor.
Hükümlüler için iş bulmalarına yönelik kurslar gibi hizmetler var mıydı?
Evet, cezaevine giren herkes bir tür istihdama katılmak zorundadır. Pek çok kişi eğitim alma fırsatına sahip olur ve öncelik, herkesin ilkokul yeterliliklerini tamamlama konusunda yardım almasıdır. Bunun dışında ıslah kurumlarında bulunan okullarda çalışan öğretmenler vasıtasıyla temel okul becerileri kazandırılıyor. Daha sonra mesleki eğitim alıyorsunuz. Mesela cezaevinde kaynakçı olmaya yönelik mesleki eğitiminizi tamamlıyor ve bir not alıyorsunuz; böylece özgürlüğünüze kavuştuğunuzda kaynakçı olarak çalışabiliyorsunuz. İsveç cezaevlerinde birçok eğitim kursu var.
Hükümlüler bu eğitimleri bitirme konusunda sebat gösteriyor muydu?
Çoğu çok azimliydi ve bunun hayatlarına olan katkısını gördükleri için kursları tamamlamak istiyorlardı. Ama en büyük engel, başka ülkelerden gelenler için daha mı büyüktü bilmiyorum ama belki de öyleydi, uyuşturucuydu. Çünkü eğer uyuşturucu bağımlısı olduysanız kurtulmanız oldukça zordur. Evet, hapishanede kaldığınız süre boyunca uyuşturucudan kurtuluyorsunuz, iyi bir eğitim alıyorsunuz, barınma konusunda yardım alıyorsunuz. Ama pek çok mahkum, uyuşturucuya olan özlem çok güçlü olduğundan dışarı çıktıkları ilk günlerde, cezaevinde edinmiş oldukları kazanımlarını bir kenara atıyorlardı. Birkaç hafta içinde yeni suçlardan hüküm giyerek, tekrar hapse giriyorlardı.
Dini bilgi ve tecrübenizin işinizi yapmanıza yardımcı olduğunu düşünüyor musunuz? Din geçmişiniz olmasaydı daha farklı olur muydu?
Dini inancım gereği bir insan, hayatında yanlışlar yapmış olsa da insan olarak her zaman değerlidir. Bana göre her insan saygıyla karşılanmalı, saygıyla ele alınmalıdır. Ama şunu söylemeliyim ki İsveç cezaevlerinde bu saygıya ve bu görüye sahip çok sayıda çalışan vardı.
Dindar olmasanız bile, Hıristiyan olmasanız bile cezaevlerinde çalışan çoğu kişi, cezaevindekilere eşit davranarak ıslahları yönünde yardımcı oluyorlardı. Ama tabi her zaman, her meslekte istisnalar vardır. Bir mahkuma gizlice tacizde bulunan bir meslektaşım vardı. Ve tabi ki işine hemen son verildi. Ancak personelin büyük bölümü çok yetenekliydi ve doğru bir yaklaşım içindeydi. İsveç'in imza attığı, geldiğiniz ülkede cezanızın infazını tamamlayabileceğiniz birçok karşılıklılık anlaşması var. Diyelim Danimarkalı bir adam İsveç'e gelip suç işliyor ve İsveç'te ceza alıyor. Bu kişi mümkün olan en kısa sürede cezasının infazı için bir Danimarka hapishanesine nakledilir. Çünkü cezaevinden sonra kişinin yeniden suça karışmaması, başarılı bir entegrasyonun sağlanması için cezanın çekildiği yerde sosyal ağların olmasına, kişinin ailesinin ve akrabalarının yaşadığı yerde bulunmasına öncelik verilir.
Türkiye'yi bilmiyorum ama Almanya, Fransa, İspanya ve diğer birçok ülke ile anlaşmalar var. Bir eylem İsveç'te cezalandırılabilirken, bu eylemin geldiğiniz ülkede cezalandırılmaması mümkün değildir. Kendi ülkenizde cezalandırılmayan bir şey yüzünden İsveç’te hapiste tutulamazsınız.
Hükümetler suçlular için para harcamaktan hoşlanmazlar
Yeniden travmatizasyonu önlemek adına yardım alıyor muydunuz?
Evet, o zamanlar alıyorduk ama bugün nasıl olduğunu bilmiyorum zira emeklilikten bu yana beş yıl geçti. Ağır cezaevlerinde, ağır suçlularla çalıştım. Bu, aynı zamanda çok fazla yardım aldığımız anlamına da geliyor. Düzenli olarak rehberlik yardımı aldık. Tabii ki bu yardımlar her yerde sağlanmıyordu çünkü çok paraya mal oluyordu. Biliyorsun ki, hükümetler suçlular için para harcamaktan hoşlanmazlar.
Daha çok hangi suçlarla karşılaşıyordunuz?
Bir araştırma okumuştum, tüm suçların yarıdan fazlasının uyuşturucu ve alkolle bağlantılı olduğunu ortaya koyuyordu. Uyuşturucu ve alkol olmasaydı suçlar yarıdan fazla azalacaktı. Hırsızlık, gasp ve darp suçlarını işleyen suçlular bunları genellikle uyuşturucu satın almak için yaparlar. Bunun dışında daha organize olan bir suçlu kategorisi var. Bu kategoride suçlunun kendisi genelde bağımlı olmuyor. Kendisi uyuşturucu kullanmıyor ama para kazanmak için başkalarını kullanarak suç işliyor ve işletiyorsunuz.
Nasıl ailelerden geliyorlardı?
Suça bulaşmış kişilerin daha okul öncesi dönemlerinden ‘sorunlu çocuklar’ olarak görülen çocuklardan olduklarını gözlemlemiştim. Düzgün bir şekilde bakımlarıyla ilgilenmeyen ebeveynleri olan, ihmal veya istismar edilen, haklarında bir şekilde sosyal hizmetlerle ilişkiye geçilmiş çocuklar. İsveç’e göç etmiş, iş bulamamış, çocuklarıyla ilgilenmeyen ebeveynlere sahip ve okul çağından itibaren belirsizlik içinde yaşamış kişiler. Düşündüğümde gerçekten de çok kötü hissettiriyor.
İsveçliler daha cömert olmalı
İsveç'in göç politikası ve İsveç toplumunun mültecilere karşı tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sorduğun sorunun cevabını zor! Keşke daha cömert olabilseydik ve gerçekten yardımımıza ihtiyacı olan daha fazla insanı kabul edebilseydik. Ayrıca İsveç'e gelip çalışan daha fazla insana ihtiyacımız olduğunu gözlemliyorum. Eğer İsveç kökenli olmayan herkes aniden ülkeyi terk edecek olsaydı, hizmet sektörü ve sosyal bakım gibi birçok önemli faaliyetimiz çökerdi.
Öte yandan, sırf sosyal yardım sisteminden faydalanmak için ülkemize gelenlerin sayısındaki artışı da endişe verici görüyorum. Çok kısaca ifade edecek olursam, İsveçlilerin cömert olmasını ve savaş, zulüm ve kıtlık gibi nedenlerle acı çeken dostlarımıza yardım etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Ancak aynı zamanda suçu teşvik etmemek için kontrollerin dikkatli bir şekilde de yapılması gerekiyor.(SVA/AÖ)
*Kortore skol denilen bu okullar beş hafta süren ve İncil öğreten okullar.