O yıllar yoksulluk yıllarıdır. Erkeklerin yoğun olarak gurbet yollarına döküldüğü, geride kalan kadınların çocuklarıyla birlikte üretimi sürdürerek ayakta kalma mücadelesi verdiği yıllardır. Ve o coğrafyada tek geçim kaynağı tarım olduğu için toprak çok değerlidir.
Çay tarımı henüz emekleme döneminde olduğundan krallık mısırdadır. Mısırın yanında tütün dikimi de yapılmaktadır. Bunlar da ancak ailenin ihtiyacını karşılamaya yetmektedir. Köylü, ekonomik değeri olan tek ürünü; tütünü satacak, o parayla üst baş alacak, oğlunu evlendirecek, düğün dernek kuracaktır.
Öyle ki bir düğünün aileye maliyeti beş ya da on yıllık tütüne denk gelmektedir. Manzara bundan ibarettir. Olsun. Aşk, varlık yokluk dinlemez, bütün engellere karşın filizlenir genç yüreklerde. Ancak kızın ailesi, delikanlının arazi yönünden yoksul olduğunu öne sürerek kızı vermek istemez.
Gençler de aşklarının gücünü ispatlamak için anlaşır ve kaçarlar. Lazona'nın dağları onlara mekan olur bir zaman. Olur ama bu sefer de kanun dikilir karşılarına. Öyle ya kızın yaşı küçüktür. Bütün çırpınmalara karşın aile anlaşmaya yanaşmaz ve kız baba evine, delikanlı hapishaneye yollanır.
İki sevdalının yolları kesinkes ayrılmıştır artık. Genç kız bir süre sonra ailenin varlıklı saydığı biriyle evlendirilir. Aşkın yürekleri ısıtan sıcaklığı yazık ki köyün yoksul iklimine yenik düşer. Düşer ama bu acıklı hikaye, atadan şair olan kahramanımız tarafından destanlaştırılarak ölümsüzleşir.
Bir destan yazayim başuma gelen
Kimse üinamasun bu yolda ölen
Ben vurulayim da sevduğum evlen
Vurulmezden ele vermem ben seni
Elumden aldiler ufakti yaşi
Kendumi bozmadum duşmana üarşi
Annesi babasi buyuk üardaşi
Zor hal ile göturdiler evine
Lazona'da ayrılıkla sonuçlanmış bu ve buna benzer pek çok aşk hikayesi var kuşkusuz, ama biz kahramanları hayatta olan bir hikayeyi; Servet Dayı'nın hikayesini seçtik. Doğrusu başta endişelerimiz yok değildi.
Öyle ya bir insana gideceksiniz, elli yıl önceki anılarını, daha doğrusu acılarını hatırlamasını ve belki de hayatının en mahrem sayfalarını açmasını isteyeceksiniz... Neyse ki kahramanımızın anlayışı sayesinde olayın özeline çok da fazla girmeden Lazona'nın iklimine göre şekillenen eski aşkları (Sevdaluklari), ayrılıkları, hatta evlilikleri konuşmayı başardık ve bizim için çok değerli olan bilgilerle döndük. Biz sorduk, Servet Dayı cevapladı ve aşağıdaki söyleşi böylece hayat buldu.
- Bundan elli yıl önce Laz köylerinde hayat nasıldı? Gençler birbirini nerelerde görüp sevdalanırdı?
Eskiden yapılar şimdiki gibi değildi. Evler ahşaptı. Yarım kapılardan (Üowoôorûa) evin içine kar dolardı kışın. Çorap yok, ayakkabı yok. Yalın ayak, baş açık. Bu şekilde yetişiyordu çocuklar.
Her evde inek vardı çok sayıda. İnek otlatmaya giderdi gençler. Yaprak silmeye, ot biçmeye. Dağlarda ya da yollarda karşılaşıyorlardı. Bir de değirmene giderlerdi. Buğday ekmeği yoktu.
Mısır ekmeği tüketilirdi. Haftada bir mutlaka değirmene mısır öğütmeye gidilirdi ve bu sabaha kadar sürerdi. Bazı geceler delikanlılar da eşlik ederdi kızlara korkmasınlar diye. Derken yakınlık kurulurdu.
- Sevdalıklar hep köyün içindeki kızlarla mı yapılıyordu? Toplum kapalı yaşıyor, ulaşım ya da haberleşme de yok...
Sevdalık genellikle köy içinde yaşanıyordu. Köyün dışından olanlar görücü usulüyle evlendiriliyordu ve kızla erkek birbirini görmüyordu. Genelde düğün günü karşılaşıyordu. Eski usul sevdalığın son temsilcisi benim. Benden sonra bu tür bir şey pek olmadı.
Köylerde bayramdan çok önce hazırlık yapılırdı. Çok fazla bir şey yok tabii ama bir pantolonla bir gömleğin varsa senden iyisi yok demekti. Bayram günlerinde salıncaklar kurulurdu.
Bir gün öncesinden yabani asmalar toplanır, onlar birbirine bağlanarak salıncak ipi haline getirilirdi. Gürgenle ıhlamur ağacı salıncak kurmak için idealdi. Civar köylerden bile salıncakta sallanmak için genç kızlar gelirdi.
Kız salıncağa oturur, iki yandan iki delikanlı iple sallardı. Bazen delikanlılar beğendikleri kıza ipi inadına çarparlardı. O zaman da ufak tefek kavgalar çıkardı.
- İletişimin kurulmasında yardımcı olan, aracı olanlar var mıydı?
Mahallenin kadınları, gelinleri sevenler arasında elçi görevi görürdü. Bir de yaşlı kadınlar gençlere yardımcı olurdu. Patika yollarda kızın ne tarafa gittiğini onlar tarif ederdi.
Kızı yakından görmek mümkün değil de uzaktan ya bir el sallanır, ya da yolda karşılaşılırdı. En fazla yan yana otururlardı ve erkek kızın elini tutardı. Onda da bakır gibi kızarırlardı utançlarından.
- Köylerde bir eşarp kapma (Mandili moyowalu) hikayesi vardı. O nasıl gelişirdi?
O zamanlar sevdiğin kızın başından eşarbını aldıysan onu artık kimse almak istemezdi. O senin kabul edilirdi artık, ama eşarp almak da o kadar kolay değildi. O dönem daha muhafazakar baktıkları için olaya, namahrem saçını gördü, bir nevi onu lekeledi gibi bir zihniyet vardı.
Çevreden kimse almazdı o kızı ama kızlar da her ne kadar sevseler, delikanlıyı gördüklerinde utanıp kaçarlardı. Korku vardı. Aileler duysa kızlarını döver, hapsederlerdi. Boşuna yazılmamış bu satırlar:
Gzay memagi tiwale elaguti (Yolda karşılaştık, aşağı durdun/yüzünü döndün)
Vixaparaûeûu mova doguti (Konuşacaktık niye durmadın)
Muti va giwvişe mo emiguti (Daha bir şey söylemeden-ağzımı açmadan niye kızdın / düşman kesildin)
Hani gogoöondru e yarişüimi (Bunları unuttun ey sevdiğim)
- Değirmen maceraları nasıldı?
O zamanlar elektrik yok, her taraf karanlık. Kızlar, iki arkadaş mısırları öğütmek için evden ayrılır değirmene inerdi. Delikanlılar da onlara yanaşır, taş atarlardı. Böylece bir iletişim başlardı.
Yine uzaktan. Yakınlaşmak yok. Bu tür haberleşme yöntemleri vardı. Kızlar, yaprak silmeye ya da ot yapmaya giderken delikanlılar kollardı. Herkes herkesin arazisinin yerini bilirdi tabii. Delikanlılar o zamanlarda çoğu yol kenarlarında otururlardı. Birbirlerine haber verirlerdi.
Gza walenüaleşe doyi meçama (Yolun altında yaptın/ kestin otları)
Megixiri oraği do merçala (Çaldım orakla merçalayı-İp kesmesin diye omuza serilen eski giysi)
Variyeno sevdaşi meyoçama (Tutmuyor sevgilinin bedduası)
Hani gogoöondru e yarişüimi (Bunları unuttun ey sevdiğim)
- Sevenlerin tümü kavuşamıyordu tabii. Bu durumda gençler ne yapardı? Anne babalar sevdalıların evlenmesine hangi gerekçelerle karşı çıkardı?
Kaçarlardı o zaman. Eskiden maddiyata bakarlardı ve hemen sorarlardı: Ne kadar toprağı var, mısırı yetecek kadar mı? Kışlık mısırı varsa o zengin sayılırdı. Toprağı olmayana kız vermezlerdi.
Geçim endişesi vardı. Bahçe, zenginliğin ölçüsüydü. Garibanların evlenmesi çok zordu o zamanlar. Delikanlı yakışıklı olurdu, kız da severdi. O zaman kaçarlardı. Kaçınca mahkemeye düşerlerdi.
Kızın yaşı tutuyorsa, muamelesini yaparlardı. Kız da kendi rızamla kaçtım derse onunla kalırdı. Aileler de bir süre sonra barışır, ortalık sakinleşirdi. Ama zorla kaçırma olduysa o başka...
- Erkekler hangi işlerde çalışırdı? Gurbetçilikten başka...
Eskiden maaşlı iş hiç yoktu. Emeklilik yoktu. Erkekler, hızarcılık yaparlardı. Sabahtan akşama kadar hızar biçerlerdi. Bir kısmı Trakya'da Demirköy vardır, oraya giderlerdi. Murgul, Borçka, Artvin, Batum gibi yerlere çalışmaya gidenler vardı.
Bir, iki ya da üç senede bir köye gelirlerdi. Demir elmanın çok yaygın olduğu dönemlerde sandık (Yaşiği) yaparlardı. Tonlarca elma olurdu. Pazar'da elma fabrikası vardı. Bu elmalar sandıklarla fabrikaya taşınırdı.
Erkekler taşımaya yardım ederdi. Yol da yok. Sırtlarında taşırlardı. Sonra elmalara pas vurdu. O da öylece kalktı. Sonra tütün işi yapılırdı. Puroluk tütün üretilirdi. Halk tütünle nefes alıyordu.
Düğünler ve masraflar onunla çıkardı. Ama bir düğün için uzun süre borç ödenirdi. Hem esnafa hem de etrafa borçlanılırdı.
- Evlilikler nasıl olurdu? Başlık parası var mıydı?
Kız istemeye gidince pazarlık başlardı. Bu kadar altın, giysi vs. yapılacak diye. Altın olarak beşi birlik, zincir, bilezik, yüzük, küpe konuşulurdu ki bu da bir hayli para tutardı.
" Şeyi oöirdu" (Elbise yırtmak) geleneği vardı. Gelin ve etrafındaki kadınlar alışverişe çıkar, gelin giysilerinin yanında kumaş satın alınırdı. Terziler vardı, onlara diktirilirdi.
Daha yoksul olanlar damat olurken köyde giyimine özen gösteren gençlerden ödünç takım elbise alırlardı. Düğünler genellikle güz mevsiminde yapılırdı. Ürün kaldırılıp biraz para ele geçtikten sonra.
- Aile hayatı nasıl devam ederdi? Kadınlar çok çalışır mıydı ?
İşleri ağırlıklı olarak kadınlar yapardı. Bağ bahçe işleri, ineklerin bakımı hep kadınların eline bakardı. Gelin sabah namazı ile kalkar, akşama kadar çalışır didinirdi. Bir de kaynanalar çok otoriterdi.
Gelin fazla konuşmaz, evin ortasında dururdu. Akşam da evdekilerin hizmetini görürdü. Yaşlı kadınların da yükü ağırdı. Onlar da ilçedeki pazarda haftanın iki günü evde ürettikleri hayvansal ürünleri satardı.
Genç gelinler ve kızlar bu işin dışında tutulurdu. Dönüşte de bir şişe gaz yağı alabilirse ondan mutlu insan olmazdı, çünkü elektrik yoktu. Aydınlatma idare lambalarıyla sağlanıyordu ve o zamanlar gaz yağı çok değerliydi.
- Anneler, gelinlik kız seçerken ne gibi kriterleri göz önünde bulundururdu?
Eskiden anneler düğünlerde kız seçerdi. Güçlü kuvvetli, çalışkan kız bakarlardı. O zamanlar kızlardan övgüyle bahsederken şöyle derlerdi : "Yerden yiğma, çipiûi kuûisûeri, dolma dolowopxeri" (Balık etli, dolgun anlamında)
İş yapabilmesi lazım. Sabah ezanıyla kalkıp yatsıya kadar aralıksız iş yapmak her baba yiğidin harcı değil tabii. Zayıf olsa düşer. O zaman ölçü oydu. Çhubri munthri stheri. (Kestane kurdu gibi). Onları da kaldırmak zor olurdu. Her kızın kendine göre bir ağırlığı, bir bedeli vardı. " Yegu" (Başlık parası) vardı. Pazarlık yapılırdı.
- Parayı nereden ediniyorlardı? Bu durumda bir kız için çekişen taraflar olur muydu?
Parayı gurbette çalışarak kazanıyorlardı. Genç kızlar vitrin gibiydi ama nişanlandıktan sonra karardan geri dönüş olmazdı. O zaman cinayet çıkardı. Kız istemeye anne, baba, varsa ağabey, bir de köyün ileri gelen birisi giderdi.
Arada konuşulanlara şahitlik yapacak, sözüne güvenilen bir kişi. Kız istemeye gece gidilirdi ama önceden bir bahane bulunup ziyaret edilir, yoklama çekilirdi kadınlar tarafından.
- Kız istemeye giderken giysiyi ters giyme adeti varmış. Görücü, yeleği ters giyermiş...
Çok eskiden beri vardı o. Görücü geldim demekten utanırdı. Bir işaretti o. Elbise ya da ceket ters giyilirdi. Anlaşılırdı o zaman. Eskiden kızını istiyorum demek, ya da bir kıza seni seviyorum demek çok zordu, büyük bir medeni cesaret gerektirirdi.
Delikanlı ile genç kız göz göze geldiklerinde birbirine gülümserdi. Ondan sonra delikanlı kızı her gördüğünde gözünde o gülüşü arardı. Kızı genelde yanındaki arkadaşı uyarırdı. Sevdaluk çok erken, 13-14 yaşlarında başlardı.
Camiye giderken bile sevdaluk edenler vardı. Aileler, çocuklar ergenliğe ulaşır ulaşmaz evlendirmeye kalkarlardı. Kız, 20 yaşına gelince evde kalmış derlerdi. Eskiden hayat başka türlüydü.
Hayat, akan su misali... Durdurmanın imkanı yok. Bizim çabamız bu akıp giden sudan bir tas almak, hayat denen sahnede birkaç kareyi dondurmaktı belki. Bunu, Servet Dayı ile bir nebze olsun başarabildiysek ne mutlu. (FA/BA)
* Siyah beyaz fotoğraflar, bölge üzerine araştırmalar yapan Fatih Sultan Kar'dan alınmıştır.