Neo-liberal politikaların gölgesinde
Seçimlerde öne çıkan partiler 1990'lı yıllar boyunca sürdürülen neo-liberal politikaların eleştirisini yapıyorlar, Latin Amerika siyasi tarihindeki eski popülist politikaların mirası bir yana, dünyadaki değişimler de bu süreci etkiliyor. Siyaset analizcilerine göre, Latin Amerika'da iş başına gelen hükümetler bundan sonra uluslararası politikaları uygulamakla, reform yapmak arasında tercih yapmak durumundalar.
Panama'nın güneyi ve kuzeyi
Panama'nın kuzeyinde de durum aynı. Meksika'da ulusalcı politikalar ve demokratik gelişim sözcükleri kullanılıyor. Dominik'te sosyal demokrat hükümet iş başında. Nikaragua ve Honduras'taki geçen yılki seçimlerle Kosta Rika'da bu yılın Mart ayındaki seçimler de neo-liberal politikaların değişmesi gerektiği fikrinin göstergesi. Kaldı ki; Nikaragua'da Sandinistler de aynı politik duruşu benimseyerek eski kutuplaşmaları bir kenara bırakmış görünüyor. El Salvador'da ise iç savaş sonrası sivil politikalara vurgu yapılması demokratik değişimin habercisi.
Güney Amerika'da yeni milliyetçilik
Güney Amerika ülkeleri ise birbirine benzemeyen sorunlarla uğraşıyorlar. Bu ülkelerin tarihi bir bakıma demokrasiye geçişle askeri darbeler arasında sıkışıp kaldı. Latin Amerika ülkelerinde liderlik temelinde hareketlerin çoğunlukta olması, politik hareketlerin popülizmle birlikte yükselmesi, sol ve sosyalist hareketlerin birbirini etkileme potansiyeli Güney Amerika'nın kendine özgü politik ortamının göstergelerindendir.
Venezuella'da Chavizmo (Hugo Chavez'in önderliğindeki Boliviaran hareket) 1992 yılında başkanlığı kamusal hizmetleri geliştirme, yoksullukla mücadele etme gibi popülist hareketlerle şekillendi. Petrole konulan vergi, Boliviaran hareketi yaygınlaştırmak için kurduğu komün benzeri örgütlenmeler Chavizmo hareketinin dayanakları haline geldi.
Bolivya'da coca üreticilerinin desteklediği Evo Morales -başkan seçilme olasılığı vardı- yüzde yirmi oy aldı; arkasında yerliler, sendikacılarla güçlü bir hareketin temsilcisi oldu. ABD büyükelçisinin Morales'in radikal politikalarından çekinmesi Bolivya'daki gelişimin şimdilik önüne set çekmiş görünüyor.
Ekvador seçimlerinde de yerlilerin oyları önem kazandı. Guitterez tıpkı Chavez gibi asker kökenli, ulusalcı politikaları öne çıkardı. (Seçim kampanyasında Chavez'in lehine sözler de sarf etmişti.) Guitterez, neoliberal karşıtı politikalarıyla tanınıyor, geleneksel anlamda solcu değil ama Ekvador'daki sol oyları da arkasına aldı.
Arjantin'de başbakan Fernando de la Rua ekonomik krizin başladığı 2001'de iktidara geldi. Kriz onun için sorun olmaya devam ediyor ama eski Peronist Adolfo Rodriguez Saa'nın 2003 seçimlerinde şanslı görünmesi Latin Amerika'daki değişimlere Arjantin'den katkı olarak görülebilir.
Paraguay'da ki Oviedismo (General Ovieda liderliğindeki popülist hareket), tam bir fenomen. Heterojen bir yapı arz ediyor. Bir yandan yüzyıl başındaki otoriter popülist politikalar, diğer yandan da ABD ile ilişkilerin sıcak tutulması ile Paraguay Latin Amerika'nın diğer ülkelerine göre farklı bir profil sunuyor. Ama 2003'teki seçimleri Oviedo daha büyük bir oyla kazanırsa Paraguay politik olarak farklı bir kulvara girebilir.
Onlara göre Latin Amerika'daki ekonomik olarak kötü gidişin kaynağı küreselleşmede yatıyor. Global ekonomi politikalardan en çok muzdarip olan yerlilerin yeni ulusalcı hareketin taşıyıcısı olması da anlaşılır bir durum.
* Yazı www.observatorioelectrol.org sitesinden alındı. Yazının tamamı ve Latin Amerika ülkelerinin ekonomik ve siyasi gelişim tablolarını da aynı yazıda bulabilirsiniz.
* İspanyolca'dan çeviren Nuh Köklü