“Akil İnsanlar” Güneydoğu Anadolu heyetinden Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Başkanı Lami Özgen’le, Gezi Direnişi’nin günlük siyasete etkisini, bu etkinin “Akil İnsanlar” heyetlerinin çalışmalarına yansımalarını ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la yarın Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde yapılacak toplantıyı konuştuk.
Lami Özgen’e Prof. Dr. Murat Belge’nin “Barış dediğimiz nesne, bir iklim, bir atmosfer gerektirir. Oysa yedi düvele harp ilân etmiş, toplumun bir yarısını öbür yarının üstüne sürme tehdidinde bulunan bir iktidarla karşı karşıyayız. ‘Gezi başka, süreç başka’ diyemeyiz. Toplumda her şey iç içedir” diyerek “Akil İnsanlar”dan ayrılmasını sorduğumuzda Prof. Belge’nin kararına ilişkin değerlendirme yapmayacağını ama hükümetin genel olarak Gezi Direnişi’nde baskıcı ve dayatmacı tavrını sürdürdüğü görüşünde olduğunu ifade etti.
Gezi direnişi sırasında Başbakan Erdoğan’ın söylemlerinin sertleştiğine ve “terör”, “terörist”, “terörist başı” gibi ifadeleri yeniden kullanmaya başladığını hatırlatan Özgen, bu durumun demokratik çözü sürecinin yavaş ve sıkıntılı ilerlemesine neden olduğunu söyledi.
“Gerginliğin sorumlusu hükümet”
30 yıldır süren bir sorun çözülecekse ve bu bağlamda çözüm süreci başlayıp ilerliyorsa hükümetin dayatmacı, keskin, otoriter yaklaşımları öne çıkararak insanlar arasında gerginlikleri artırmaması gerektiğine dikkat çeken Özgen, Gezi Direnişi süresince hükümetin ve özellikle Başbakan Erdoğan’ın gerginlikleri arttırdığını belirtiyor.
“Sonuç itibariyle Gezi direnişinde diyalog yoluyla, toplumun değişik kesimlerinin talepleri dinlenmiş olsaydı bugün sonuçlarını yaşadığımız Gezi Parkı süreci ortaya çıkmazdı.
“Burada tabii ki birinci derecede sorumlu olan hükümettir. Önce bu sorun yokmuş gibi hareket etti. Ardından kolluk yoluyla baskıyı öne çıkardı. Doğal olarak da geniş kesimlerin tepkisi oldu ve bu tepkiler Türkiye’nin pek çok iline yayıldı. Bu da çatışmalı atmosferi yarattı.
“Buradan hareketle hükümet bundan sonraki süreçlerde sorun ve sıkıntı ne olursa olsun çatışmaların ve gerginliklerin önüne diyalog yoluyla, talepleri dinleme yoluyla geçmesi lazım.
“Hükümet sadece Gezi Parkı’nda dayatmacı dil kullanmadı. Gezi Direnişi aslında bir sürecin toplamıdır. Gezi aniden ortaya çıkmadı. Bundan sonra atılacak her adımda toplumun farklı kesimlerinin hem hassasiyetlerini hem taleplerini göz önünde bulundurmalılar.”
“Krizi krizle geçiştirme yöntemi”
Hükümetin Kürt sorununun çözümü noktasında da yeterince hassas davranmadığını düşünen Özgen, barışı tahsis etmekte kullanılan dilin sıkıntılı olduğunu ifade ediyor.
“Bu dil toplum içinde tepkilere de sebep olmaktadır. Belki hükümet 11 yıldır yaptığı gibi krizi krizle çözme yöntemiyle bu süreci sürdürmeyi düşünebilir. Ama artık krizi krizle çözme süreçlerinin toplumun değişik kesimleri açısından patlama noktasına gelebileceğini de görmeli, anlamalıdır.
“Başbakan’ın Abdullah Öcalan’dan bahsederken ‘İmralı’ ifadesini kullanırken şimdi gezi Direnişi ile birlikte yeniden ‘terör’, ‘terörist’, ‘terörist başı’ ifadelerini kullanmaya başlaması da krizi krizle geçiştirme yönetiminin parçası. Ama insanlar bundan çok rahatsız ve bu dile büyük bir tepki var.
“Belki de farklı kesimleri bir arada tutma gayretidir. Ancak Kürt sorunu konusunda gelinen aşama itibariyle taraf kabul edip, müzakereler yaptığınız kişi, kurum veya yapılara yönelik eski baskıcı, inkarcı politik kavramları kullanırsanız size olan güven ortadan kalkmış olur.
“Kimse Kürtler yoktu diyemez”
Özgen’e hükümet kanadından gelen “Gezi Parkı olayları Kürt sorununun çözümünden rahatsız olan kesimlerce organize ediliyor” minvalinde çıkarımları soruyoruz.
Bu iddiaları ciddiye almadığını ifade eden Özgen, Gezi Parkı direnişinin bütünlüklü olarak gelişen çözüm sürecine karşı bir hareket olduğunu düşünmediğini ifade ediyor.
“Başta çevre duyarlılığı olan farklı kesimlerin duruşuyla başlamış tamamen haklı, demokratik ve barışçı bir süreçtir. Daha sonra buna dahil olan farklı kesimlerin haklı olarak geçmişten bugüne gelen taleplerini ifade etmeleri ve gün geçtikçe kitleselleşmesi, siyasal, sosyal, sınıfsal talepleri açısından farklı talepleri barındırabilir.
“Ancak bir bütün olarak Kürt sorununda barışçı çözüme karşı geliştirilen bir süreç olduğunu düşünmüyorum. Tam tersine konuştuğum direnişçiler ‘Yıllarca bu devletin Kürt bölgesinde ortaya koyduğu baskıyı biz görmedik. Şimdi bu hükümetin baskıcı yüzüyle karşılaştık’ dediler. Bu hususta özeleştiri veren, empati kuran ve kurmaya çalışan yüzlerce insanla karşılaştım.
“Belki Kürt siyasi hareketi demokratik çözüm sürecinin olası kırılganlığı nedeniyle başta çok net bir tavır almadı. Ancak özellikle İstanbul’da Kürtler rol aldı. Sırrı Süreyya Önder’in duruşu ve tutumu göz ardı edilmemeli. Kimse Kürtler yoktu diyemez. Kaldı ki üstüne Öcalan direnişe selam gönderdi.”
“Akil insanlar gelecek için tarihi bir adım”
Özgen’e son olarak “Akil İnsanlar” heyetlerinin bugüne kadarki çalışmaları ve kendisindeki izlenimleriyle yarın gerçekleşecek olan Başbakan’la toplantıya katılıp katılmayacağını soruyoruz.
Özgen, izlenimlerini ve gözlemlediği olumsuzlukları ve eleştirilerini paylaşmak üzere toplantıya katılacağını ifade ediyor ve ekliyor:
“Akil insanlar çalışması gelecek için tarihi bir adım. Bazıları bu çalışmayı hükümete bağlayabilir veya hükümet salt kendi çalışması olarak sunabilir. Ama özü itibariyle öyle değil. Biz çalışırken hükümet veya hükümet bileşenleriyle bağlantılı değildik.
“Normal koşullarda yan yana gelemeyeceği düşünülen farklı kesimlerin bir araya gelerek düşüncelerini ifade etmelerinin bu ülkenin en büyük kazançlarından biri olduğunu düşünüyorum. Bu yöntem ve yaklaşımın ülkenin tüm toplumsal sorunlarında kullanılması gerektiği kanaatindeyim.” (EKN)