Türkiye'de artık deneylerde kullanılan hayvanları ve onların haklarını korumak için kurulmuş bir sivil toplum kuruluşu var: Deneye Hayır Derneği.
Dernek, Türkiye'de kısa vadede, hayvan deneylerine karşı alternatif yöntemlerin geliştirilerek deneylerde kullanılan hayvan sayısının düşürülmesini; uzun vadede ise hayvan deneylerinin tamamen yasaklanmasını sağlamayı amaçlıyor.
Derneğin kurucuları arasında Aslı Alpar, Burak Özgüner, Melda Onur, Oğuz Kınıkoğlu, Şeyda Taluk, Tolga Öztorun ve Yağmur Özgür Güven gibi isimler yer alıyor.
4 Ekim Hayvanları Koruma Günü'nde derneğin kurucuları arasında yer alan Tolga Öztorun ile konuştuk:
Kuruluş öykünüzden biraz bahseder misiniz, neden bu alanda bir tüzel kişilik kurma ihtiyacı hissettiniz?
Türkiye’de hayvan deneylerine karşı yürütülen mücadele 2000’lerin başından beri var aslında, ancak örgütlü ve sürekli şekilde değil de aralıklı olarak ve gündeme göre, bireysel hayvan hakları savunucularının çabaları ile ilerliyordu. 2014’te TBMM’de Hayvanları Koruma Kanunu’nun revizyonu süreci ve hemen öncesinde çıkartılan etik kurullarla ilgili Yönetmelik, mücadelenin sesinin yükselmesine sebep oldu. Sonrasında çalışmalarımıza Deneye Hayır Platformu olarak devam ettik ve Eylül 2019 itibariyle de tüzel kişilik kazandık. Türkiye’de bu alanda kurulmuş bir sivil toplum örgütünün olmaması ve hem yasama süreci hem de hukuki mücadelelerde itirazların, bu konuyla ilgili oluşturulmuş spesifik bir örgütten yükselmesi ihtiyacı, bizi dernek kurmaya itti. Mücadelemiz deneylerde kullanılan hayvanlar için.
Latte eve gidiyor
Kurucularınız arasında kimler var, topluluk hayvan hakları savunucularından mı oluşuyor?
Kurucularımızın çoğu, 10-15 yıldır hayvan hakları mücadelesinin içinde ve aktif olan kişiler. Farklı alanlarda omuz omuza mücadele edenler, şimdi de hayvan deneyleriyle ilgili bir araya geldi diyebiliriz. 2014’teki yasama sürecinde, hayvan deneyleriyle ilgili verdiği önergelerle mücadeleye dahil olan 22. Dönem milletvekili Melda Onur da aramıza katıldı. Bunun yanında siyasal iletişimci Şeyda Taluk, karikatürist Aslı Alpar ve dahiliye uzmanı Oğuzcan Kınıkoğlu da kurucularımız arasında.
Platformken yaptığınız çalışmalar nelerdi ve şimdi neler yapmayı planlıyorsunuz?
Yaklaşık bir yıl süreyle, Türkiye’de deneylerde kullanılmak üzere hayvan üreten, tedarik eden ya da bizzat deney yapan resmî kurumlara CİMER üzerinden bilgi edinme dilekçeleri yazarak hayvan kullanım verilerine dair bilgi toplamaya çalıştık. Çoğu kurum cevap vermekten imtina ettiği için, aynı bilgileri Hayvan Deneyleri Merkezi Etik Kurulu aracılığıyla elde etmeye çalıştık ancak ne yazık ki çoğuna cevap alamadık.
Bunun dışında, hikayesini benim yazdığım ve karikatürist Serkan Altuniğne’nin çizgileriyle hayat bulan “Latte Eve Gidiyor” çocuk kitabını hazırladık. Yönetmen Yiğit Güralp’in desteğiyle bastırarak, Anadolu’daki iki binin üzerinde çocuğa gönderdik. Aslında bu kitap, şu ana kadarki uğraşlarımız arasında bizleri manevi yönden en çok tatmin eden girişim oldu. Çünkü ummadığımız geri dönüşler aldık.
Çocuklardan Latte'ye mektup
Latte Eve Gidiyor bir öykü kitabı mıydı, kitapla ilgili ne gibi tepkiler aldınız?
Evet, çocuklar için kısa bir öykü kitabı. Latte isminde, deney laboratuvarından kaçarak özgürlüğünü kazanan ve sonunda bir eve kavuşarak oradaki diğer hayvanlarla birlikte yaşayan küçük bir sıçanın öyküsü. Bu arada Latte de hayal ürünü bir karakter değil; bir üniversitede üzerinde deneyler yapılmış ve son 1 yılını himayemizde, şiddetsiz bir ortamda geçiren ve yakın zamanda kaybettiğimiz küçük kahramanımız. Onun öyküsünü çizip çizemeyeceğini sorduğumuzda Serkan Altuniğne çok etkilendi ve epey yoğun olmasına rağmen kısa sürede Latte’ye hayat verdi. Aynı duygusal bağı kitap gönderdiğimiz çocuklar da hemen kurmuş olacak ki, öğretmenler bize çocukların elinden Latte’ye yazılmış mektuplar göndermeye başladılar. Kimi o ve ailesiyle yaşamak üzere eve davet ediyor, kimi ise birlikte gidecekleri gezileri anlatıyordu. Bazıları ise özgürlüğün elbette onun da hakkı olduğunu söylüyor ve kaçtığı için seviniyordu. Yetişkinlerin hayvanlardan esirgediği sevgi ve saygıyı çocukların teklifsiz ve cömertçe göstermesi bizleri çok etkiledi haliyle.
Dünyada bu konudaki mücadele nasıl ilerliyor, yurtdışında bu alanda çalışan örgütler var mı ve onların hedefleri nedir?
Hayvan hakları tarihine baktığımızda hayvan hakları savunucularının yoğun çaba sarfettiği ilk konu diyebiliriz aslında deney için. Bunun sebebi de bilimsel merak sonucu yapılan bu deneylerin halka açık toplantılar şeklinde herkesin gözü önünde yapılıyor olması. Ortada alenen yapılan bu zalimce uygulamalara karşı sesin yükselmeye başlaması yüzyıllar önceye dayanıyor. Mesela avcılığın varlıklı kişiler için bir “haftasonu rutini” olduğu döneme baktığımızda, deney karşıtı örgütlü mücadelenin bu dönemlerde (hatta avlananların da katılımıyla) filizlendiğini görüyoruz.
Burada bir çifte standart var elbette, deney karşıtı ilk örgütün kurucularını hayvan hakları savunucusu olarak tanımlayamıyoruz mesela. Ama bir şekilde bu hassasiyet açığa çıkıyor. Dolayısıyla da hayvanların deneylerde kullanılmasına dair itirazlar, özellikle Britanya’da bize göre hayli erken bir dönemde, 19. yüzyılda ortaya çıkıyor. Ve zaman içinde artarak yüzlerce örgütün mücadele ettiği bir alana dönüşüyor.
"Dernek sadece bir başlangıç"
Bu alanda mücadele eden tüm örgütlerin nihai hedefi, hiç kuşkusuz hayvanlar üzerinde yapılan uygulamalara her ne sebeple olursa olsun son verilmesi. Ancak bunun hemen şimdi olmayacağını da biliyoruz. Tam da bu nedenle kısa vadedeki hedef; hayvansız bilimsel yöntemlerin yaygınlaştırılarak hayvan kullanımının azaltılması ve nihayetinde de bitmesi. Deney karşıtlığıyla yola çıkan tüm örgütler yol haritalarını oldukça rasyonel düşünerek, stratejik planlar yaparak çiziyorlar.
Çünkü bu ihlal, yaşadığımız yüzyılda artık yüksek güvenlikli, kapalı kapılar arkasında “bilim” kalkanı ile yapılıyor ve müdahale etme şansımız yok. Ve bunu bitirecek olanların da gene deneyin uygulayıcıları olacağının farkındayız. Önemli bir rehber olan tarih, bize bunu açıkça gösteriyor. Bu yüzden de kurmuş olduğumuz dernek sadece bir başlangıç, yakın gelecekte benzer amaçla bilim insanları tarafından kurulacak örgütler, bu mücadeleyi bambaşka bir yere taşıyacaklar.
Etik eğitim hakkı
Son olarak, kısa vadede gerçekleştirmeyi planladığınız çalışmaları sormak istiyorum...
Bir an önce hayata geçirmek için yoğun şekilde çalıştığımız iki şey var; etik eğitim hakkı ve LATTE projesi. Etik, vicdani veya
dini sebeplerle hayvanlar (veya ölü hayvan dokuları) üzerinde uygulama yapmak istemeyen tıp ve veterinerlik öğrencilerinin, etik eğitim hakkını elde etmesi için bir ön çalışma yaparak dünyada bu hakkın nasıl ve nerelerde verildiğini araştırdık.
LATTE (Laboratuvarlardaki Tüm Türler Evlere) ise, deneylerde kullanılan ve sağlık durumu iyi olan veya laboratuvarda olup deneylerde kullanılamayacak olan hayvanların geri kalan yaşamlarını korku ve kaygı yaşamadan evlerde geçirmesini hedefleyen bir proje. Bu projenin dayanağı da 2011 yılında Bakanlık tarafından çıkartılan yönetmelikteki “Aile Yanına Verme” hükümleri. Mevzuatta bununla ilgili bir yönlendirme olmasına rağmen hiçbir resmi veya özel kuruluş bunu uygulamıyor. Bu konuda bizlere, alanı insan hakları olan öğretim üyesi Necdet Umut Orcan ve Paksoy Ortak Avukat Bürosu gönüllü olarak destek verdiler ve bir rapor oluşturduk. Şimdi ise o rapor üzerinden ilerleyeceğiz ve bu konuda yardıma ihtiyacı olan öğrencilere derneğimizden Av.Ezgi Koç da destek verecek. Bir yandan da üniversitelerle görüşerek bu hakkın öğrencilere tanınması ve hayvan yerine alternatif yöntemler sunulması için çabalayacağız. Etik eğitim hakkı hem insan hakları hem de hayvan haklarını kapsayan çok önemli bir konu ve üzerine uğraş verilmesi için geç bile kalındı.
Hemen her gün, deneylerden kurtulan bir hayvana evini açmak isteyen kişiler derneğimize ulaşıyorlar. O hayvanların sevgi göreceği ortamlarda yaşama şansı varken bu şansın değerlendirilmemesi tuhaf bir durum. Kısa zamanda bunu da çözmeyi hedefliyoruz. (HA/AÖ)