Kütahya bu günlerde bir öğrencinin bıçaklanması olayıyla gündemde. Kampus içerisinde yaşanan bu olay Kütahya'da yaşayanlar için çok da olağan üstü bir durum değil. Hatta bana sorarsanız yalnızca bir öğrencinin ölmesine şaşırdım. Üniversite ve şehirde polis-faşist çete işbirliğiyle öyle oyunlar oynanmaktadır ki akıllara zarar.
Konuya girmeden önce Kütahya hakkında biraz bilgi vermekte yarar var. Şehre ilk gittiğim gün gördüğüm bir çini bu şehir hakkında çok farklı düşünmeme neden olmuştu evvela. Malumunuz Kütahya'nın çinileri ve seramikleri dünyaca ünlüdür. "Dünyadaki ilk toplu iş sözleşmesinin Kütahya'da imzalandığını biliyor muydunuz?" yazıyordu çini duvarın üzerinde. Vay be dedirtmişti bana bu yazı.
Sınıf kazanımları açısından oldukça ileri bir düzeyde olmalı burası. Eee ne de olsa tarihi var! Fena halde yanıldığımı atandığım okulda göreve başlamamla anladım. Çinicilik Kütahya'da en önemli geçim kaynağı. Kütahya halkının önemli bir kısmı yaşamını çinicilikle sürdürüyor.
Fakat dikkatimi çeken şu oldu: Çalışanların sosyal güvenceden yoksun oluşu ve asgari ücretli olmaları. Altın kural burada da bozulmamış: Dünyaca ünlü üretim kalitesinin altında yoğun emek sömürüsü gizlidir. Öyle ki çalışanların arasında çocuklar ve gençler de var.
Ve burada duyduğum bir diğer durum da çini işçilerinin sendikal olmaları halinde işten çıkarılmaları. İlk 4-C mağdurlarının Kütahya Şeker Fabrikası çalışanları olduğunu da eklemek isterim. Böylesi sınıfsal katliamların üzerini örtmek ve yoğun emek sömürüsünün işçilerde biriken öfkesini kanalize etmenin en iyi yolu faşizmi kullanmaktır. Kütahya'daki yoğun şoven tepkiler çoğu zaman maalesef işçi ve yoksul kesimden gelmektedir.
Üniversitede muhalefet olmaya çalışmak
Kütahya'daki bu şoven-gerici havayı kontrol altında tutmak isteyenler şehirdeki üniversiteyi ve hatta liseleri sürekli baskı altında tutmaktadırlar. Dumlupınar Üniversitesinde muhalif olacaksanız, sokakta, çarşıda, okulda, hatta evinizde sürekli taciz ve baskı altında olmayı göze alacaksınız demektir. Neler yaşanmadı ki buralarda. Bir kere solcuysanız, Kürt'seniz sakın zemin katta ev tutmayın. Yoksa sivil polis evinizin penceresinin dibinden ayrılmıyor. Utanmadan kulağını pencerenize dayayabiliyor.
Bir diğer olayda bir kadın üniversite öğrencisinin başından geçenlerden bahsetmek isterim. Arkeoloji Bölümü birinci sınıf öğrencisi arkadaşımız büyük bir suç işleyerek (!) 8 Mart etkinliklerine katılıyor. Bunun bedelini ise ağır ödüyor. Polis üşenmeyip okuluna geliyor. Kazı hocasını buluyor ve bu öğrenciyi kazı çalışmalarından çıkarması yönünde baskı yapıyor. Bilim etiğinin tarihini yeniden yazacak olan profesör hiç risk almıyor ve bu öğrenci arkadaşımızı kazı grubundan çıkarıyor. Arkadaşımız daha sonra okulu bırakıyor.
Olayların dünü-bugünü
Kütahya sermayesi Kütahya'yı öve öve bitiremiyor. Kütahya'nın girişinde "Küresel Sermaye'nin Tercihi Kütahya" yazılı bir tabela karşılar sizi. Eee sermaye için gerçekten de dikensiz gül bahçesi. Bence Kütahya'nın gelişmiş olduğu bir alan varsa o da kişi başına düşen sivil polis ortalamasıyla Türkiye birincisi olmasıdır.
O kadar fedakâr polislerdir ki bunlar, kampuste, çarşıda sokakta, tren istasyonunda gece gündüz taciz amaçlı sürekli kimlik kontrolü yaparlar. Gündüz kimliğe bakmışsa da gece yine bakar. Aradan geçen süre içerisinde suç işleme olasılığınız ya da hakkınızda gözaltı kararı alınmış olabilir tabi!
Bir de gideceğiniz yere kadar sizi takip ederler. Maazallah başınıza bir şey gelmesin!!! Bir de kameralı tipler vardır. DNA şifrenizi çözmek istercesine yakından çeker sizi. İç kulak yolunu bile zaman zaman yokluyorlar.
Geçen yıl Tekel sürecinde bildiri dağıtan öğrencilere okulda ülkücü çete saldırmış, 4 öğrenci gözaltına alınmıştı. Olay daha sonra kampuse sirayet ediyor ve yedi kişilik çete Kürt öğrenciye saldırıyor. Kürt öğrenci kendini savunmak amacıyla bıçak kullanıyor ve bir öğrenci yaralanıyor. Bu olay Kütahya'da bir kıyım başlatıyor ve ard arda Kürt öğrenciler ve solcu öğrenciler okulu bırakmak zorunda bırakılıyor.
Bu olayla birlikte olaylar kampus, şehir merkezi ve yurtlara taşınıyor. Kürt öğrencilere yönelik baskılara bir örnek de yurttan. Yine sivil polis-faşist çete ortaklığıyla gerçekleştirilen provokasyonda yurt girişinde bir Kürt öğrencinin başı taşla ezilmiştir. Polis olayın ardından toplanan Kürt öğrencileri yurt önünde abluka altına alıp, yerlerde sürünme ve yat kalk talimi yaptırmıştır.
Gelelim bu yıla. 31 Ekim günü yaşanan olayda yurt yemekhanesinde bir güruh demir sopalarla bir Kürt öğrenciye saldırmış, daha sonra aynı öğrenciye okulda sözlü tacizde bulunmuşlardır. Yaşanan kavgada üç "vatansever" yaralanmıştır.
Bu olayın intikamını almak isteyen "vatansever" güruh Germiyan Kampusunde kavga çıkarmış ve bir öğrenci bıçaklanarak hayatını kaybetmiştir. İşte bu olayla birlikte kentte gerilim oldukça tırmandı. Yine Kürt ve muhalif öğrencilere yönelik bir sürek avı başlatıldı. Birçok öğrenci tutuklandı, birçoğu şehri terk etti. Yerel halk okulda bölücü yapılanma var diyerek kışkırtılmaktadır.
Kütahya'da yaşananlar şimdiye kadar hep hasıraltı edildi, saklandı, farklı yansıtıldı. Okula silahla giren çetelere karşı bıçak taşımak çok da tuhaf bir durum olmasa gerek. Felsefe kulübüne bile tahammül etmeyip tehlikeli bularak kapatan zihniyet okula silahlı gelinmesine göz yummaktadır.
Muhalif öğrencilerin her basın açıklamasında gözaltına alınma tehdidiyle basın açıklamaları provoke edilmektedir. TEKEL işçileri için eylem yaparken bile "kahrolsun Pe Ka Ka" sloganlarıyla halk muhalif güçlere karşı kışkırtılmaktadır.
Tüm insan hakları savunucularını, demokrasi güçlerini, sivil toplum örgütlerini Kütahya'da yaşananlara karşı duyarlı olmaya davet ediyoruz. Zira sözde demokratik anayasa için rekor oranda "evet" diyen Kütahya'nın demokrasi üzerine kat etmesi gereken çok yol var. Ve bu yolda çok bedel ödeniyor. (HD/EÖ)
Hasan D. Kütahya'da bir eğitim emekçisi