“Annem bizimkilerin, yani Yahudilerin yaşadığı Karataş’a, Acadia Teyze ise Rumların çoğunlukta olduğu Alsancak’a taşınmış. Ama dostlukları aynı şekilde devam etmiş. Sabahtan birbirlerinin evlerine giderler, bütün günü beraber geçirirlermiş.
“O gün de sıradan bir ziyaret günüydü. Ama sıradan geçmedi işte. Meğer o gün tarih kitaplarının yazdığı 6 Eylül günüymüş. Anladın değil mi ne olduğunu?”
“Küt Oynayan Kadınlar” Raşel Meseri’nin Temmuz 2021’de Alfa Yayınları’ndan çıktı. Meseri bugüne dek çeşitli belgesel ve kısa filmler çekmesinin yanı sıra pek çok tiyatro oyunu, çocuk kitabı ve roman yazdı. “Küt Oynayan Kadınlar” ise İzmir doğumlu yazarın İzmir’e, olumlu ve olumsuz yönleriyle, hakkını teslim eden kitabı.
Yahudilere kucak açan semt
Kitap, Americano olarak da bilinen kart oyunu “Küt”ü oynayan 50-80 yaşlarındaki yedi kadının hikâyelerine hafif el hareketleriyle de olsa dokunmamızı sağlıyor.
Kadınların kendi içlerinde ve kendi aralarında yaşadığı hesaplaşmalar, çekinmeden kendi çocuklarına dahi yansıttıkları keskin tavırlar ve aslında bir bakıma yaşam mücadelelerine kitapta tanıklık etmek mümkün. Ve bir de yaş aldıkça değişen çehrelerine, bu değişime direnmek için verdikleri mücadeleye.
Hikâye, Çeşme’de başlasa da Karataş’a dair anlatılar ve dahi Karataş’ın tarihi baskın. İzmir’in “Yahudilere kucak açan semt”i olarak bilinen Karataş’a adım adım götürüyor bizi Meseri ve boğucu Çeşme sıcağından alıp, Karataş’ın her çehresinden görülebilecek denizine ulaştırıyor. Yani soğuk; ama hakiki bir yüzleşmeye.
Rozetika
Kitabın ana karakteri Rezzan veya Rozet, İzmirli bir Yahudi. Müslüman bir erkekle evlendiği için annesi tarafından neredeyse reddedilmiş ve esasen geçmişle kurduğu ilişkiyi görece sağlıklı bir yerde konumlandırmak için geçmişinden çok da bahsetmiyor.
İnsanlara, özellikle Küt oynadığı kadınlara yönelik acımasız tavırları olsa da eşinin ilk evliliğinden olan çocuğunu (Yasemin’i) hiçbir ayrım gözetmeksizin seviyor. Hatta öyle seviyor ki, annesinin hastalığı ağırlaştığı zaman, onunla tanışması için ziyaretine Yasemin’i de götürüyor.
Madam Lea, Rezzan’la hâlâ konuşmuyor ve muhtemelen onu affetmiyor gibi görünse de Yasemin’in tek başına gittiği gizli ziyaretlerinden bunun böyle olmadığını anlıyoruz.
Lea, Yasemin’i Rezzan’ın yerine koyuyor ve onu kızının ismiyle, “Rozetika” diye çağırıyor. Lea’nın konuştuğu dil olan Ladino’yu Yasemin başta anlamasa da, bu özel sohbet sürdükçe bazı kelimeleri seçmeye ve öğrenmeye başlıyor.
Kemiklerine kadar yaşlı
Madam Lea, Trakya Pogromu (Furtuna) yaşandığında henüz dokuz yaşında, Rezzan ise daha dünyada değil; ancak bazı travmaların nesilden nesile aktarıldığı acı bir gerçek. Rezzan’ın travması da annesi Lea gibi istismara uğrama, yangın ve yağma.
Rezzan’a göre annesi Trakya Pogromu’nda bir istismara maruz kaldı ve yaşamı o yüzden hiçbir zaman eskisi gibi olmadı:
“Hayatı boyunca ülke söylemlerine inanmadığı kadar erkeklere de güvenmedi. Hep tetikteydi, tedirgindi. Müslüman komşulardan gelen herhangi tatlı bir jestte bile bir bit yeniği arardı. Kişiliği sertti ama aynı zamanda kırılgandı. Bir yanı hep travmatize olduğu yaşındaydı. Bir yanıyla da kemiklerine kadar yaşlıydı.”
Rezzan bu cümlelerle annesini anlattığını sansa da doğrudan kendinden bahsediyor Yasemin’e ve bize. Küt oynayan arkadaş grubundaki ırkçı şakalara çoğu zaman aldırış etmeyen, arkadaş grubu olarak gördüğü kadınlarla sadece yaş almak ya da evlendikleri insanlar üzerinden kurulan sohbetlerle ortaklık kurabilen Rezzan’ın talihi, annesinden çok da ayrı bir hatta ilerlemiyor.
Kitabın ilk bölümü diyebileceğimiz bölüm, yedi kadının yaşadıkları mahalleye, genel olarak Çeşme ve İzmir’e dair fikirlerine, üzerine çok az fikir yürüttükleri politikaya, yaşadıkları gel-gitlere ve kaygılarına dair. Bir de tabii Rezzan’a, onun yaşamına.
İkinci bölüm ise güneşli, güzel, herkese kucak açan “Avrupa kenti” İzmir’in karanlık yanlarına, gerçek tarihine, Rozet’e, Trakya Pogromu’na, 1922’de Ermeni ve Rum mahallerinde çıkan Büyük İzmir Yangını’na ve tabii 6-7 Eylül Pogromu’na dair.
Önemli bir not: Meseri, burada da küçük dokunuşlarla ağırlaşan havayı dağıtabiliyor. Örneğin arada Sefarad Yahudileri tarafından İzmir mutfağına kazandırılan boyozdan veya aynı şekilde Sefarad mutfağındaki diğer yemeklerden bahsediyor, bazen bizi Ladino diyaloglarla Rozet’in çocukluğuna götürüyor ya da hem Yahudiliği hem de eşcinselliği kabul edilmeyen dünyaca ünlü müzisyen Dario Moreno ile buluşturuyor.
Araya küçük bir masal da sıkıştırarak. Çok oyunlu, çok katmanlı, derinlikli bir kitap Küt Oynayan Kadınlar.
Hakkında Romanları Köpekbalıklarının Kayıp Şarkıları (2018) Delidolu Yayınları, Kırık Şehir (2020) ise Alfa Yayınları tarafından yayımlandı. |
(TY/EMK)