Turuncu videolu şarkı “It’s oh so quiet”la ve “Play dead”le bağrımıza bastık Björk’ü. Sıkıcılık harikası yönetmen Lars Von Trier’in duygu bulamacı yaratan filmi “Dancer in the Dark”ta izletebilmeyi sağlayan kişi olarak çıktı karşımıza.
Annesi punk grubunda vokallik yapmış, büyük oğlu da bir rock grubu elemanı olan aile boyu müzikten oluşan bir bünyeden bahsedince aile albümüne bakar gibi olabiliyor insan. Acaba bu kadar anti medyatik, hatta medyatikliğe “gıcık” olan biri nasıl böyle bir star olur? Cevapsız bir soruydu bu benimkisi.
43 yaşında bir şaman
3 Ağustos Pazar gecesi çok şanslı olduğumu hissettim. Kendi playlistimi canlı dinliyor gibiydim. Üç şarkının sıralı bir şekilde istediğim gibi söylenmesi, zaten merak ve mutluluktan kudurmuş bünyemi daha da zor duruma soktu. Kendimi “Biii-jörk, Biii-jörk” diye tezahürat yaparken bulduğumda yaşadığım kafa karışıklığı ezber bozduran türdendi.
43 yaşında bir şamanın ellerini, kollarını hareket ettirerek dünya için ayin yapmasını izlemek, yalnızca dünyaya inanmamız gerektiğini hatırlattı. İnsanlık varlığıyla ilgili yapmayı bitiremediği muhasebeyle ancak böyle barışabilirdi.
Gerçekten de “huşu” kelimesini yazıda kullanmam gereken tek an budur sanırım. Derken tamamen ses benzerliğinden dolayı aklıma isminin anlamı geldi. Huş ağacıdır kendisi. Fince de ise videodaki gibi ‘Hunter’dır. E böyle biri dünyayı savunmasın da kim savunsun? Varlığı özgürlüğün kuzey mitlerinden ibaret olmadığını düşletiyor bana.
Madonna ve Björk... 'Terso' iki ikona
Her şeyini aslında kapitalizme borçlu olan, ki tabii ki hepimiz kendisine ailecek olmasa da hastayız, Madonna ile sahnede bambaşka iki karakter olmalarına rağmen insan karşılaştırmadan duramıyor. Sergiledikleri ve cesaretleri apayrı, ama içimizi tir tir titretme bakımından ikisi de aynıydı. Madonna belki de herkes için sahne hayallerinin gerçekleştiği, ki bu gerçek de başlı başına bir hayaldir, ikonadır. Björk’te daha kişisel bir saplantı hali söz konusudur.
İzlanda’ya gidiş ne kadar?
Diz kapaklarımdaki ağrıyı hissettiğimde konser boyunca yalnızca sağa sola ve arkama döndüğümü fark ettim. 26 yaş ayakta durmayı güçleştirmek için kısa bir zaman değildir aslında. Ama değer!
Björk İzlanda’yı başlı başına sevme nedeni benim için. Abartıp konser dönüşü hemen nette İzlanda’ya gidiş ve konaklamaya dair hesaplar yaptım. Uzaklığın paraya döndüğü bu hayal için bile çalışmaya değerdi. Zira artık bir şeylere değen bir emek vermeliydi insan.
Bakmayın ‘Biyörk’ü de eleştireyimci’ köşecilere
Konserin kısalığından bahsetmek Björk’ü sevmeyle asla doğru orantılı değil. Bir kere bu volkanik çöl harikası kadının üç saat şarkı söylemeyeceği, tadının damakta günlerce kalacağı kesin. Kaldı ki “The Volta Tour” kapsamında daha uzun konser vermediği ortada. Gönül istemez miydi 47 saat kendisini dinlemek? İster ister, yalvarırdı uğruna. Ama nafile olduğu kesin. Sahneye geri dönüp iki şarkı daha söylemesi bile mucizeydi. “Björk’ü de eleştirirsem benim iş tamamdır”cı köşe yazarlarına inatla Björk’ün enerjisinde hiçbir sorun yoktu. Azıcık sindirince kendisini zaten ne yapacağını bilebilirdik halbuki.
Herkesin beklediği final: "Bağımsızlığını ilan et"
Bir saat 15 dakika yaşadığım hissiyat sağanağının sebebi hep uzakta olan ama sevdiğim bir ünlüyü görmenin şehveti değildi. Şarkılardaki anlamın da kişiye has olduğu gerçeğini göz ardı etmiyorsak eğer hayatımdaki yerinin uzay/zaman bilmecesiyle aynı olduğunu keşfettim.
Hani her şarkının bir öyküsü olur ya, biz buna alışmışız, böyle görmüşüzdür Sezen’den Aksu’dan, bu başka bir karşılaşmaydı. Örneğin “Army of Me”yi dinlediğim zaman dilimi karşımdaydı sanki. Sahnede hayal ettiğim kendim değil, geçmişte kalandı. Geçmişe takılı kalıp nostaljiye boğulma zırdeliliği de değil. Bir şeylerin kanıtı, hatırlatması. ‘Bu sefer her şeyi kendime saklamayı’ yeğledim sayesinde.
Son şarkıda yükselen dozaj, aştıkça aşar ve tabii ki bunun adı “Declare Indepedence”dır.
Öncelikle bir ‘Homogenic’ şarkısı olan ‘Pluto’ ile karşılaştırılması iyi niyetten öteye geçmemelidir. Tek ortak yan delilikle birleşmesidir. Öfkenin huzuru çağırmak için son çare olduğu gerçeğiyle bakmalı kendisine.
Björk, hepsini gördüm...
Björk’ü minnacık, ya da şirin, ya da buna benzer sevgicik sözcükleriyle bezemek anlamı hafifletmekten öteye geçmiyor. Matthew Barney’dan olan kızı İsadora için her türlü sevimlilik tellalı kelimeyi kullanabiliriz ama.
Evet Björk, beni çok fena ağlattın “Pagan Poetry”de. Ama şaşırmadım ben. Ağlamanın güzel olduğu, hıçkırmanın Kuruçeşme Arena’dan bağımsız olduğu an ben de ‘kendi özgürlüğümü ilan ettim’. İnan bana volkanik nimet, “hepsini gördüm”..
“Merci! I luvfe you”.(KA/BÇ/EZÖ)
Kerem Açıkkaya, [email protected]