İnsan Hakları Derneği'nden (İHD) Reyhan Yalçındağ, "Kürtlerin hak sorunu yok demek, gayriciddi bir tutum. Başbakan'ı ciddiyete davet ediyorum" dedi.
Derneğin eski başkanlarından Hüsnü Öndül'se, "Bir azınlık statüsü olarak değil, ama genel olarak azınlık hakları açısından Türkiye'nin ciddi sorunları var. Ve bu sorunu en çok Kürtler yaşıyor" dedi.
Erdoğan: Türkiye'de Kürtlerin hak sorunu yok
Birleşmiş Milletler'deki temaslar için New York'ta bulunan Erdoğan, Yunan bir gazetecinin, "Kıbrıslıtürklerin haklarının verilmesinden söz ediyorsunuz. Siz Kıbrıslı Türklere istediğiniz hakların aynısını Kürtlere vermeye hazır mısınız?" sorusu üzerine, şunları söyledi:
"Kürtlerin Türkiye'de hak diye bir sorunu yok ki. Aynen Türkiye'nin batısındaki veya diğer etnik unsurlar hangi haklara sahipse aynı haklara sahipler ve şu anda Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu'nda 50'yi aşkın Kürt vatandaşımız, Kürt kökenli vatandaşımız milletvekilidir.
"Ben Türküm, eşim Arap, 29 yıldır evliyiz, bir sıkıntı yok. Türkiye'de böyle bir sıkıntı olmaz. Bunu Kıbrıs'ta uygularsanız bütün işler biter. Etnik, dinsel, bölgesel milliyetçiliğe son. Biz Türkiye'de bunu yapıyoruz. Kıbrıs'ta da bu yapıldı mı, zaten her şey biter."
Kaplan: Başbakan siyasi miyopluk yaşıyor
Demokratik Toplum Partisi 'nin(DTP) Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hasip Kaplan da "Başbakan Diyarbakır'a gidince 'Kürt sorunu var' diyor. New York'a gidince 'yoktur' diyor. Önce kendi içindeki çelişkiyi gidermesi gerekir" dedi.
Kaplan, Irak'ın işgalinin ardından Kürt sorununun uluslararasılaşmasına dikkat çekerek "Erdoğan'ın Kürt sorunu yok belki, ama dünyanın bir Kürt sorunu var" dedikten sonra ekledi: "Türkiye'deki 20 milyon Kürt yurttaşının kimlik, kültür, sosyal, ekonomik, siyasal temsil hakları alanlarında devasa sorunları vardır. Bunu görmemek siyasi miyopluktur."
Yalçındağ: Kürtlerin kimlik ve kültürel hakları anayasal güvenceden yoksun
Yalçındağ, Erdoğan'ın konuşmasının Meclis Başkanı Arınç'ın Ankara'ya giden DTP temsilcileriyle görüşmediği saatlere denk gelmesinin "manidar" olduğunu söyledikten sonra, Kürtlerle ilgili belli başlı insan hakları sorunlarını şöyle sıraladı:
* Kürtlerin kimlik ve kültürel hakları anayasal güvence altında değil. 12 Eylül darbesinin ürünü olan Anayasa, Türklük derken etnisiteye vurgu yapıyor ve bunun yurttaşlık haklarını ihlal eden birçok yorumu var.
* Kütlerin anadilde öğrenim hakkı tanınmış değil.
* Anadilde basın yayın hakkı uygulanmıyor. 45 dakikalık süre sınırı ve Türkçe altyazı zorunluluğu dalga geçmek gibi.
* Başbakan parlamentoda 50 Kürt kökenli milletvekili olduğunu söylüyor, ama bunun Kürtleri ne kadar temsil ettiği tartışılır. Çünkü seçim barajı nedeniyle Kürtlerin oy verdiği insanlar parlamentoya giremiyor.
* Kürtlerin insan hakları söz konusu olduğunda ifade özgürlüğü de baskı altında. Yazarlar, akademisyenler, muhalifler, hak savunucuları dava, soruşturma kıskacında.
Öndül: Sorun azınlık hakları paranoyası
Hüsnü Öndül'se, Kürtlerin insan hakları sorunlarının öncelikle kültürel haklar ve siyasi temsil alanlarında yaşandığını söyledi.
Öndül, sorunun Türkiye'de azınlık haklarıyla ilgili korku olduğunu belirtti. "Paranoya ölçüsünde bir korku var. Yasaklama rejimini devam ettirmek isteyen, 'yer, gök Türk'tür' diyen güçlü bir çekirdek var. Hem devlet içinde hem de kamuoyunda."
"Hak sorunu yok demek yanlış"tır diyen Öndül, Türkiye'de etnik, sınıfsal kökenine, inancına ve fikrine bakılmaksızın herkesin insan hakları sorunu olduğunu, ama Kürtlerin farklı kültürlere mensup halkların daha çok insan hakları sorunu yaşadığını ifade etti.
Öndül, Kürtlerin insan hakları sorunlarını şöyle özetledi.
Dil ve dile bağlı haklar: "Kürtlerin dillerini koruma ve geliştirme sorunu v ar. Dil ayrı bir halk olmanın en önemli özelliğidir. Bu dilin hem özel okullarda, devlet okullarında, üniversitede öğrenilmesi, hem de bu dille öğretim yapılmasına ilişkin sorunlar var. Kürt dilinin ne olduğuna dair üniversitede araştırma yapılamıyor. Kürtçe'ye dair bir kürsü yok; akademik çalışmaya konu olamıyor. Bu sorunlar yerel düzeyde de merkezi düzeyde de yaşanıyor."
Devlet üzerine düşeni yapmıyor: "Kürtler yurttaş olmalarına karşın kültürel haklarıyla ilgili anayasal korumanın dışına itilmiş durumda. Örneğin Türk Tarih Kurumu Türk etnisitesinin tarihini, Türk Dil Kurumu Türk dilini araştırıyor. Çerkezler, Gürcüler, Türkiye topraklarındaki 26 dili konuşan diğer topluluklar da bu anayasal korumanın dışına itilmiş durumdalar. Devlet hizmet üretirken, kurumlaşmaya giderken, Anayasa'ya dayanarak bunu yapıyor. Liseye kadarki eğitim sistemi, üniversitedeki bilimsel araştırma da paralel düzenlemelere tabi. Türk'ün müziği, tarihi inceleniyor, araştırılıyor, ama Kürt'le ilgili olarak bir kamusal çalışma yok. Üstelik bu ne teşvik ediliyor ne korunuyor. Tersine, Kürt'ün ne olduğunu anlamaya çalışan bilim insanları, İsmail Beşikçi örneğinde olduğu gibi, yıllarca hapiste yatıyor."
Olağanüstü rejim altında hayat: "80 küsur yıllık cumhuriyetin yarıdan fazlası olağanüstü hal ve sıkıyönetimle geçirildi. Olağandışı koşulların Türkiye genelinde dağılımına baktığımızda, bunun ağırlığının Doğu ve Güneydoğu'da olduğunu görüyoruz. Kürtler sürekli olarak olağanüstü rejim altında yaşamışlardır. Türkiye'ye asker otoritenin belirleyici konumu nedeniyle 'askeri cumhuriyet' denilebiliyor.-Bunu Güneydoğu'ya çevirecek olursak, adım başı askeri birliklerin konuşlandırıldığı, sistem yönetme pratiği olarak da cumhuriyetin neredeyse dörtte üçünü olağanüstü rejim koşullarında geçirmiş bir yerden bahsediyoruz demektir."
Siyasi temsil: "Herkes biliyor ki, seçim sistemindeki yüzde 10'luk baraj, herkes Kürtlerin parlamentoda temsil edilmemesini amaçlıyor. '50 civarında Kürt milletvekili var' demek demagoji. Demokratik Halk Partisi'nin (DEHAP), Halkın Demokrasi Partisi nin (HADEP) oyları bu barajla yok sayılırken, 2 bin oy alan parlamentoya giriyor çünkü."
Siyasette Kürtçe yasak: "Kürt siyasetçiler kendi dilleriyle sözlü ya da yazılı talepte bulunamıyor. Siyasal düzeyde, bölgenin büyük kısmında yerelde iktidar olmalarına karşın, kendi kimlikleri ülke yönetimine katılma hakları, siyasal organizasyonları kurmaları engelleniyor. Seçmenlerine kendi dillerinde "merhaba" demeleri bile yasak. Kendi seçmenine propaganda yaparken Türkçe konuşmak zorunda kalıyor. Siyasi partiler ve seçmen kütükleriyle ilgili yasal düzenlemelerdeki dil yasağının asıl hedefi Kürtler; ama bu örneğin Çerkezler için de geçerli. Sonuçta Kürt siyasetçiler hiç Türkçe bilmeyen kadınlara Türkçe konuşmak zorunda kalıyor."
"Başbakan'ın algısı doğru, yanıtı yanlış"
Öndül, başbakanın gazetecilerden Kıbrıs göndermesiyle gelen soruyu doğru algıladığını, ama yanlış bir yanıt verdiğini düşünüyor.
"Soru, Kıbrıs göndermesiyle aslında bir ülke modelini soruyor. Burada hak deyince 'ulusların kendi kaderini tayin hakkı' akla geliyor. Ben Kürt sorununun çözümünde Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısının değiştirilmesinin, federal yapının şart olmadığını, hatta doğru da olmadığını düşünüyorum. Çünkü insan hakları her yapıda korunup geliştirilebilir."
AB İlerleme raporunda Kürtlerle ilgili insan hakları sorunları
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun 2006 İlerleme Raporu'nda, Dışişleri Bakanlığı'nın gayriresmi çevirisine göre, Kürtlerle ilgili sayılan bazı insan hakları sorunları şöyle:
Örgütlenme özgürlüğü: "Nisan 2006'da Diyarbakır'daki bir mahkeme tarafından bir Kürt derneği hakkında tüzüğünde Kürt arşivi, müzesi ve kütüphanesi oluşturmak ve faaliyetlerini Kürtçe olarak gerçekleştirmek hedefleri bulunması nedeniyle kapatma kararı verilmiştir.
"Siyasi partilere ilişkin olarak, aralarında DEHAP ve HAKPAR'ın da bulunduğu çeşitli siyasi partiler hakkındaki davalar devam etmektedir. Türk Siyasi Partiler Kanununu AB uygulamalarıyla uyumlaştırma konusunda ilerleme kaydedilmemiştir. Siyasi partilerin Türkçe dışında bir dil kullanmalarına izin verilmemektedir. Siyasi Partiler Kanunu'nun, siyasi partilerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadıyla oluşturulan standartlar doğrultusunda faaliyet göstermelerine izin verilmesini sağlayacak şekilde tadil edilmesi gerekmektedir."
Kültürel haklar: "Diyarbakır'daki iki yerel televizyon kanalına ve Şanlıurfa'daki bir radyo kanalına Kürtçe yayın yapma izni verilmiştir. Ancak, film ve müzik programı yayınları dışında süre kısıtlamaları uygulanmaktadır. Şarkılar dışında bütün yayınlara Türkçe altyazı konulması veya yayınların Türkçe'ye çevrilmesi zorunluluğu yayınları teknik olarak zorlaştırmaktadır. Kürtçe öğreten eğitim programlarının yayını yasaktır."
"Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) Kürtçe dahil beş dilde yayın yapmaya devam etmiştir. Ancak, beş dilde yapılan TRT yayınlarının süresi ve kapsamı çok kısıtlıdır. 2004 yılında kabul edilen yasanın uygulamaya geçmesinden sonra ulusal düzeyde yayın yapan hiçbir özel kuruluş Türkçe dışındaki bir dilde yayın yapmak için başvuruda bulunmamıştır.
"Anadilleri Türkçe olmayan çocuklar Türk kamu eğitim sisteminde anadillerini öğrenememektedirler. Bu şekilde bir eğitim sadece özel eğitim kurumlarında yapılabilmektedir. Kürtçe öğreten bu tür kursların tümü 2004 yılında kapatılmıştır. Bu nedenle, halen kamu veya özel eğitim sisteminde Kürtçe öğrenme imkanı bulunmamaktadır. Türkçe bilmeyen kişilerin kamu hizmetlerine erişimini kolaylaştırmak için alınmış bir önlem yoktur.
"Yukarıda belirtildiği gibi, Siyasi Partiler Kanunu uyarınca siyasi hayatta Türkçe dışındaki dillerin kullanımı yasaktır. Kürtçe yapılan bir konuşma ile ilgili olarak Haklar ve Özgürlükler Partisi'ne (HAK-PAR) karşı açılan dava devam etmektedir."
Siyasi temsil ve Kürt sorunu: "Güneydoğu'daki ekonomik durumun genel görünümündeki olumsuzluklar süregelmekte olup, sorunun çözümüne yönelik kapsamlı bir plan da mevcut değildir. Başbakan Erdoğan'ın 2005 yılında, 'Kürt sorunu' olarak tanımladığı meselenin demokratik yöntemlerle çözülmesi gereğini vurguladığı olumlu beyanının arkası gelmemiştir. Resmi makamlar ve yerel siyasetçiler arasında hemen hemen hiç diyalog bulunmamaktadır. Bunun yanında yerel yöneticiler hakkında davalar açılmaktadır. Ayrıca, seçim yasasında yer alan yüzde on barajı ülke çapındaki en büyük siyasi partiler haricindeki partilerin Parlamentoda temsilini zorlaştırmaktadır."
Yerlerinden olmuş kişilerin durumu: "Güneydoğu'da normale dönüş ancak yerel makamlarla diyalog başlatılması suretiyle sağlanabilir. Bölgenin sosyo-ekonomik kalkınması ve Kürt nüfusun hak ve özgürlüklerden tam olarak yararlanabileceği şartların tesis edilmesi için kapsamlı bir strateji izlenmelidir. Çözüme kavuşturulması gereken sorunlar arasında köy koruculuğu meselesinin yanı sıra, yerlerinden olmuş kişilerin geri dönüşü, terör mağdurlarının maruz kaldığı zararların tazmini ve kara mayınları bulunmaktadır."
Radyo televizyon yayınlarına erişim: "Türkçe dışındaki dillerde yapılan yayınlar alanında yerel ve bölgesel düzeyde ilerleme sağlanmıştır. Ancak, Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçelerde Yapılacak Radyo ve Televizyon Yayınları Hakkındaki Yönetmelik (2004) uyarınca, televizyondaki yayınların süresi günde 45 dakikayı ve haftada toplam 4 saati geçememektedir. Radyodaki yayınların süresi günde 60 dakika, haftada toplam 5 saat ile sınırlandırılmıştır. Radyo Televizyon Üst Kurulu Mayıs 2006'da müzik ve sinema eserleri sözkonusu olduğunda kısıtlamaları kaldırma kararı almıştır. Ancak, sözkonusu karar yayıncılara resmi olarak duyurulmadığından, yayıncılar cezalandırılma korkusuyla eski sınırlamaları aşmaktan imtina etmişlerdir. Haberler ve güncel olaylar süre sınırlamalarına tabi olmaya devam etmektedir.
"Canlı yayınlar yasak olmamakla birlikte uygulamada tüm yayınları altyazı veya yayının hemen akabinde Türkçe tercümesini yayınlama yükümlülüğü bulunması bunu çok güç hale getirmektedir. Bu yayınlar Kürtçe dilinin öğretilmesine ilişkin eğitim programları şeklinde veya çocuklara yönelik olarak yapılamamakta olup, Türkçe altyazıyla verilmek zorundadır. Bu yönetmeliğe karşı açılan ve halen karara bağlanmamış bir temyiz davası bulunmaktadır. On iki başvuru arasında üç medya kuruluşu gerekli izni almış ve çeşitli Kürt lehçelerinde yayınlara başlamıştır.
"Ulusal düzeyde, bir kamu kuruluşu olan Türkiye Radyo ve Televizyon Kurulu (TRT) Boşnakça, Arapça, Çerkezce, Kırmençe ve Zazaca yayınlar yapmaktadır.
"Ancak, bu yayınlar haftada beş gün ve günde 30-35 dakika ile sınırlı olup, kapsam bakımından sadece haber, spor, müzik ve belgesellerden oluşmakta, örneğin çocuk programlarını kapsamamaktadır."
Azınlık hakları, kültürel haklar ve azınlıkların korunması: "Türkiye'nin azınlık haklarına yaklaşımı değişmemiştir. Türk makamlarına göre, Türkiye'deki azınlıklar, 1923 Lozan Anlaşması uyarınca, sadece gayrımüslim topluluklardan oluşmaktadır. Resmi makamlar tarafından uygulamada Lozan Anlaşması'yla bağlantılandırılan azınlıklar Yahudiler, Ermeniler ve Rumlardır. Bununla birlikte, Türkiye'de ilgili uluslararası ve Avrupa standartları çerçevesinde azınlık olarak tanımlanması mümkün olabilecek başka topluluklar da vardır.
"Türkiye'nin BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'ne (ICCPR) azınlıkların hakları konusunda koyduğu çekince - ki bazı AB üye ülkeleri buna Sözleşme'nin amaç ve hedefleriyle bağdaşmadığı gerekçesiyle itiraz etmişlerdir - ve BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi'ne (ICESCR) eğitim hakkı konusunda koyduğu çekince2 endişelere neden olmaktadır.
"Türkiye, Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi'ni ve Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı'nı imzalamamıştır." (TK)