"Köylüler olay yerine vardığında 13 kişi hala yaşıyordu. Yardım gitmediği için birçoğu donarak öldü. Babalar oğullarının parçalarını topladı..."
28 Aralık 2011'de Şırnak'ın Uludere ilçesinden Gülyazı ve Ortasu köylüleri sınır ticareti için gittikleri Kürdistan Özerk Bölgesi'nden dönerken sıfır noktasında bombardıman altında kaldı. Öncesinde Heron'ların keşif uçuşu yaptığı bölgeye gelen F-16'ların bombardımanı sonucu 34 köylü öldürüldü, dördü yaralı kurtuldu.
Bombardımanda yakınlarını kaybedenler, bugün Barış Meclisi'nin düzenlediği "Uludere'yi Konuşuyoruz, Tanıklıklar ve İzlenimler" başlıklı Taksim Hill Oteli'nde yapılan konferansta konuştular.
Gazeteci Nevzat Çiçek'in moderatörlüğünü yaptığı konferansta, Uludereliler hem olay günü neler yaşadıklarını hem de sonrasına dair hislerini ve düşüncelerini paylaştılar.
Barış Meclisi'nden Hakan Tahmaz, açılış konuşmasında, "28 Aralık bir fay kırılmasıdır. 74 milyon için, Kürtler, Ermeniler, Türkler için, herkes için bir fay kırılmasıdır. Son birkaç yılda 'Acaba şiddet duracak mı?' derken sürecin ters-yüz edildiğini gördük" dedi.
"Ülke ruhen bölündü. Hata yaptık demekle yaralar kapanmaz. 90'larda, OHAL döneminde yapılanların yarası kapanmadı."
"Kimyasal silah mı kullanıldı?"
Ortasu ve Gülyazı köylülerinin feryadını anlattığı ve cenazeden de görüntüleri içeren video gösteriminde, o gün uyuyakaldığı için kaçağa gidemeyen Ayhan Ürek yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
"Olayı duyunca koşarak tepeye gittik. Parçalanmış vücutlarla karşılaştık. Ne olduğunu anlayamadığımız keskin bir koku vardı, ağızlarında yeşil bir sıvı vardı. Kimyasal silah mı kullanıldı?"
"Yaralılardan bazıları taşırken sırtımızda öldü. Bize neden yardım istemediğimiz soruluyor. Kimden yardım isteyeceğiz, bizi vuranlardan mı? Niye yardım etsinler ki?"
Anne ve babası öldükten sonra sekiz kişilik aileye tek başına bakan 22 yaşındaki kadın da şunları söylüyor:
"19 yaşındaki kardeşim, evin geçimini kaçağa giderek sağlıyordu. Biz şimdi ne yapacağız? 2005'te burada görev yapan komutan bize kendisi katır almıştı, kaçağa gidelim diye..."
8-9 yaşlarındaki iki kız çocuğundan biri de "Ben okula gidiyordum, neredeyse Türk oluyordum, bize neden bunu yaptılar..." diyor.
"Şikayete gittik, sanık durumuna düştük"
Konferansta söz alan Ferhat Encü, katliamda 28 akrabasını kaybetti. "Olayın ardından bilinçli bir plan olduğu aşikar" diyen Encü, "Operasyon kazası diyerek insanları kandıramazsınız" diye konuştu.
"Olayın üzerinden 38 gün geçti. Failler nerede? Emri veren tetiğe basan belli, daha neyi araştırıyorlar? Savcılığa şikayetçi olmak için gittiğimizde bize suçlu gibi davrandılar. Niye toplu gömdünüz, o bez parçalarını tabutların üstüne kim koydu gibi sorular sordular. Sanık durumuna düştük."
"Barış ve Demokrasi Partisi'ne (BDP) niye bizi sahiplendiklerini sordular. Başbakan Erdoğan, siz gelseydiniz. Kürtleri acılarıyla baş başa bıraktınız."
"Olaydan sağ kurtulanlar anne-babasını tanımaz halde, hala ölenlerin adını sayıklıyorlar. Kaymakamı provokasyon olarak kullandılar, olayın ardından 11 yakın akrabasını kaybeden çocuk dahil beş kişi gözaltına alındı. Bombardıman için kimse suçlanmış değil."
"Çoğu kanalı listeden sildik"
Encü, "Biz barış istiyoruz ama tek taraflı barış olmaz. Yetkililerden bu katliamın sorumlularını yargı önüne çıkarmasını bekliyoruz" dedi.
Encü, ailesinin sınır köyünde yaşadığını, 90'lı yıllarda buradan zorla göç ettirilerek Gülyazı'ya yerleştirildiklerini anlattı. O dönem hayvancılık yaptıklarını, şimdi onun da bittiğini ve kaçakçılıktan başka geçim kaynaklarının olmadığını söyleyerek "1000 kişiyi de öldürseniz bunu yapmaya mecburuz, tek geçim kaynağımız bu" dedi.
Açıklanan ölü sayısının 35'ten 34'e düşmesini de şöyle açıkladı: "İlk gün iki kol ve iki bacak morgdaydı. Sonra ben gidip vücut parçalarından birinin amcamın oğluna ait olduğunu teşhis ettim, sonra da kollarını da mezarı açıp yanına gömdük. İnsanlar parçalandığı için sayıda karışıklık oldu."
Encü, ana akım medyanın haberi geç vermesi ve olanları ayrıntılarıyla anlatmaması üzerine gelen bir soruya da şu cevabı verdi:
"Türk medyası masa başında iş yapmasın. O insanları düşünerek, görerek yapsın. Çoğu televizyon kanalını listemizden sildik."
"Bizi görmezden geliyorlar"
Bombardımanda 19 yaşındaki nişanlısını kaybeden Garibe Ürek de şunları söyledi:
"Katliamda dört kuzenimi de kaybettim. Yıllardır gittikleri patikada vuruldular, bile bile katledildiler."
"İki köyün nüfusu neredeyse beş bin ama bizi görmezden geliyorlar. Somali'ye yardım gidiyor ama Şırnak'a yatırım gitmiyor. Kalanlar geçimini nasıl sağlayacak? Mayıs'ta evlenecektim, hayallerimi de nişanlımla birlikte o mezara gömdüm. Bizi nasıl teselli edecekler?"
"Yardım gitmediği için donarak öldüler"
"Köylüler olay yerine vardığında 13 kişi hala yaşıyordu. Yardım gitmediği için birçoğu donarak öldü."
Kardeşi Nadir Alma'yı kaybeden Hikmet Alma da olayın nasıl gerçekleştiğini anlattı:
"Sınırı geçmeden önce üzerlerinde saatlerce Heron'lar dolaşıp görüntü almış. Askerle sınıra giden iki yolu da tutmuş, geçişlerine izin vermemişler. Askerler uzaklaşınca bombardıman başlamış. Biz sınıra insanların yanına giderken, askerler de hızla alaya geri dönüyordu."
"Babamla birlikte tepeye çıktı, kardeşimi bir metrelik kaya parçalarının altından çıkardık. Yardım gelseydi, helikopter olsaydı yaralıları kurtarabilirdik. Şimdi tazminattan söz edilmesi bile bizi üzüyor. Önce sorumluların yargılanmasını istiyoruz."
Birinci oturumun ardından, katliam sonrası bölgeye giden sanatçı İlkay Akkaya, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez, Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Meryem Koray ve Araştırma ve Kültür Vakfı Başkanı Cevat Özkaya da İmam Canpolat moderatörlüğünde izlenimlerini anlattı. (AS)