2001 Ekim'inde Anayasada değişiklik yapılması ve Uyum Yasaları'nın oylanması ile başlayan süreç, ne yazık ki, hükümetin, Kürtlerin ifade özgürlüğü taleplerine yanıt vermede meseleyi yokuşa sürmeyi tercih ettiğini gösteriyor. Eldeki örnekler, en azından bu izlenim güçlü şekilde uyanıyor.
Kulak tıkama döneminden sonra, bundan üç buçuk yıl önce girişilen reformlar, ifade özgürlüğü arayışlarının büyük oranda karşılanmadığını gösteriyor.
RTÜK hala "profil çalışması" bekliyor
Kürtçe yayın taleplerini güçlü şekilde dillendiren çevrelerin, Kürt yayın derken Kürtçe ulusal bir medya veya yerel bölgesel radyo veya televizyon yayınını kastettikleri aslında hiçbir zaman kuşku götürmedi.
Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) aşırı magazin bulduğu halı hazırda yayın yapan ulusal medya kuruluşlarından Kürtçe veya başka dillerde program beklemesini geçmişte kimsenin ciddiye almadığını söylemek hiç de yanlış olmaz.
Diyarbakır'dan yayın yapan Gün TV yetkilileri, Diyarbakır Valiliği ve Dicle Üniversitesi'nden "bu bölgede Kırmançi ve Zazaca konuşulur" yanıtı almak için bir yıl bekleyen RTÜK'e oldukça kızgın.
Şimdi, RTÜK Başkanı Fatih Karaca, onca zaman sonra, katıldığı etkinliklerde, yerel ve bölgesel Kürtçe yayınlar için profil çalışmasının bitmesini beklediğini halen rahatlıkla söyleyebiliyor.
TRT'de Kırmançi ve diğer dillerde yayın, kitlelerin kendi sosyal, kültürel ve ekonomik gerçekliklerini kendi dillerinde kavramalarına hizmet etmiyor. Tam tersine devlet, insanlara kendi bakış açısını aşılamanın bir aracı olarak kullanıyor daha ziyade.
Geçmişte Kürtçe müziğe tahammülsüzlüğün göstergesi olduğu yorumlarına yol açan işlemlerin bir türlü önüne geçilemiyor. Kürtçe müziğe hala yasak konabiliyor : Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, 25 Şubat'ta aldığı bir kararla Aynur Doğan'ın "Keçe Kurda" parçasına yasak koydu.
Bunun ardından, RTÜK, ulusal medya programlarında seslendirilen ve rağbet gören kasete yasak getirdi. Diyarbakır "Can TV", müzik parçasını, "Devletin varlık ve bağımsızlığına, bölünmez bütünlüğe" bir tehdit olarak gören RTÜK'e savunma vermek zorunda kaldı.
İHD üyeliği Güvenlik Belgesi'ne engel
Ulusal Güvenlik Belgesi, 1997'den sonra yayın lisansı için başvuran radyo ve televizyon şirketlerinin çok iyi bildikleri, bir doküman. Bu belgeyi çeşitli gerekçelerle alamayanlar, kendilerini yayıncılık dünyasından ve yayıncı hakkından dışlanmış hissediyorlar.
Şirket yöneticilerinin İnsan Hakları Derneği üyelikleri, Mardin "Dara Radyo ve TV"nin yayın yapmasına niçin engel olsun? Öyle demeyin, "Dara Radyo ve TV" bu belgeyi beş yıldır bekliyor. Şimdi Avukatları Şenal Sarıhan, 2002'de başvurduğu Danıştay'ın kararını bekliyor. Benzer şikayetler sadece Mardin için değil, Malatya "Güneş TV" ve Adana "Radyo Arkadaş" gibi başka kuruluşlar için de geçerli.
Hukukçu ve gazeteciler şikayetçi
Çatışma ortamından uzaklaşıldığı bir dönemde Tunceli'de insan hakları ile ilgili çalışmalar yapmaya çalışan avukat Hüseyin Aygün, İl Jandarma Komutanı Namık Dursun tarafından tehdit edildiğini söylüyor. Bunu dediği için Aygün, hem ceza hem de tazminat davası ile karşı karşıya gelirken Dursun, henüz iddialarla yüzleştirilmedi.
Kandil Dağı'nda röportaj yapan gazeteci Sebati Karakurt'un gözaltına alınıp yargılanması, reformların ardından devletin yaklaşımındaki değişimi kavramak isteyen Kürtler için de, çok olumlu bir işaret olmasa gerek.
Bilinmelidir ki, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü, en azında son on yılda sadece Kürtlerin değil Türkiye'deki tüm insan hakları temsilcileri, aydın ve muhaliflerin mücadelelerinin esasını oluşturdu. Gelinen noktada, Terörle Mücadele Yasası'nın "örgüt propagandası"nı 5 yıl hapisle cezalandıran maddesinin kaldırılması boşuna istenmiyor. Ayrıca, tüm diğer yasaların da nasıl işlerlik kazandırılacağı da önemli olacak.
Kürt Sorunu'nu esas alan "Ülkede Özgür Gündem" gazetesine, bir yılda 273 dava açıldı. Davalardan bunalan gazetenin yazı işleri müdürü Mehmet Çolak, yurtdışına çıktı.(EÖ/EÜ)