Kaç romancıya -aslında kaç Kürt - Kürtçe yazan romancıya- nasip olmuştur bilmiyorum, son romanıyla önceki dört romanının yeni baskılarının birlikte, eş zamanlı yayınlanması...
Bu bir şans mıdır, sanmıyorum, bence başarıdır. Zira bir yayıncı için, hele de Kürtçe kitaplar yayınlayan yayıncılar için aynı yazarın beş kitabını eş zamanlı basmak büyük bir risk sayılır ve bu risk ancak gelecek vadeden yazarlar ve kitapları için alınabilir.
Omer Dilsoz, bu yazarlardan biri; Dilsoz'un son romanı 'Hewrazên Çiyan (Dağ Yokuşlarına İşlenen Sırlar)' ile birlikte ikinci baskıları yapılan dört kitabı ['Neynika Dilî (Gönül Aynası)', 'Bêhna Axê (Toprağın Kokusu)', 'Berbiska Zer (Sarı Toka)' ve 'Gûzereş: Hêviyên Birîndar (Gûzereş: Yaralı Umutlar)'] birlikte J&J* Yayınları'ndan çıktı.
Bir romanına ismini de verdiği Hakkari'ye bağlı Gûzereş köyünde doğan ve 36 yaşında, beş romanı ve 'Bila gotinek min û te hebe (İkimizin bir sözü de olsun)' isimli bir şiir kitabı olan Dilsoz, uzun bir dönem Azadiya Welat gazetesinin editörlüğünü yaptı.
Tîrêjên Tamara, Vesta, Kulîlka Ciwan, Kovara W gibi dergilerde de Kürtçe yazıları yayınlanan Dilsoz için gelecek vadeden, demek kanımca haksızlık olur ona; çünkü genç yaşında Kürtçe romanının ilk akla gelen isimlerinden olmayı çoktan başarmış bir romancı Omer Dilsoz.
TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı boyunca J&J Yayınları'nın standında, okuyucularıyla buluşan - fuar sonuna kadar da stantta olacak olan Dilsoz (12 Kasım Çarşamba günü), fuar etkinlikleri kapsamında 'Kürt Romanı' konulu bir söyleşiye katıldı.
Bu söyleşi sonrası Dilsoz, söyleşi katılımcılarından birinin 'Kürt yazarlar ne yazıyor?' sorusuna ilişkin daha sonra, biz bizeyken, "Aslında Kürtler ne yazabilir ki?' diye düşünüyor," demesi üzerine Dilsoz ile romanları üzerine sohbet etmeye başladık. Sonra bu sohbeti kayıt edelim, dedik ve sohbetten bianet okurları için şunları derledik.
Dilsoz ile diğer romanlarını da konuştuk. Neynika Dilî romanını anlatmaya 'Şêr ji bo warê xwe têdikoşin...' (Aslanlar / yiğitler kendi ocakları için mücadele ediyorlar) sözüyle başladı. Bir tür yüzleşme, dediği romanında Dilsoz, bir Kürt ailenin yaşamından yola çıkarak toplumun değişik kimliklerine ayna tutuyor. Bêhna Axê'de Dilsoz, Kürtlerin hapishane yüzüne dokunuyor: Hapishaneden çıkan insanların adaptasyon sorununun işlendiği romanda 'içeride'yken tek hayali toprak kokusu olan bir mahpusun, 18’izinde kalan hayallerini gerçekleştirme çabaları anlatılıyor. Berbiska Zer'in konusu hayli merak uyandırıyor. Avukat Sinem'in, bir TV haberinden yola çıkarak araştırdığı bir kayıp hikayesinin sonunda bulduğu sarı toka, onu çocukluk aşkı Berjen'e götürüyor. Gûzereş: Hêviyen Birîndar, altı yaşındaki bir çocuğun hayatı anlamlandırmasını işliyor. Bu çocuğun yaşadığı Gûzereş Köyü askerler köye gelip köyü yakana, köylüleri göç ettirene kadar rüya gibi bir köydür; makinelerden, paradan uzak... |
***
İstanbul Kitap Fuarı münasebetiyle, sizin beş romanınız birlikte basılıp okuyucuyla buluştu. Genç bir Kürt romancı olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özellikle şunu belirtmek istiyorum; yayınevimin böyle bir teklifle geldiğinde büyük bir heyecan yaşadım. Bunun risklerinin olmasıyla beraber büyük bir cesaret örneği olduğunun farkındaydım ama büyük atılımlar büyük, cesur adımlarla elde edileceği inancıyla giriştik bu işe, ben ve yayıncım Azad Zal ile birlikte.
Kürt edebiyatının kendini aşmasından bahsettin. Nasıl? Neyi aşması gerekiyor mesela?
Kendini aşmak bir çok açıdan değerlendirilebilir. Birincisi; yeni ufuklar: başka dillere çevirmek... İkincisi; ikinci baskının birinci baskı editlenerek yapılması. Gelen eleştiriler doğrultusunda gerekirse yeniden yazmak... Örneğin, ilk romanım olan “Hêviyên Birîndar”, “Hêviyên Birîndar: Gûzereş” olarak yeniden düzenledik. Diğer romanlarda da editoryal çalışma yaptım. Gördüm ki ikinci baskı desem de, aslında kendini aşan bir edebiyatla karşı karşıya kaldım. Bundan kastım, kendi varlığını gerçekleştirmiş bir edebi eseri tekrardan başka bir düzlemde yaratmak değil, aksine varolanı olması gereken düzlemde daha yalın bir halle tekrar sunmak...
Kitapların daha önce değişik yayınevlerinden çıktı hep. Çoğu da dağıtım ağının yetersiz olması vs. gibi nedenlerle okuyucuya ulaşmadı ya da çok az ulaştı. Şimdi tüm eserlerin aynı yayınevinde, bunu kendi açından, okuyucu açısından nasıl değerlendiriyorsun?
Ben okuyucu ile eser ilişkisini önemsiyorum. Okurun en iyisini alma hakkı, edebi zevki sonuna kadar damağımda kalacak bir eserle buluşmasını hakettiğine inanıyorum. Ben yazarken aynı zamanda bir okur gibi esere bakıyorum. Ve herkesten önce kendim için yazıyorum. Onun için yüreğimi katıp adeta damarlarımdaki kanla yazıyorum. Edebiyat benim için bu kadar önemlidir! Her kitap yeni doğan çocuğum gibi. Şimdi bu çocuklara bir çatı buldum, sıcak bir yuva, hepsi bir arada toplanıyor. Bir “anne” çocukları için başka ne isteyebilir? Değil mi?
Bize biraz son çıkan romanından bahseder misin? Niye Hevrazên Çiyan?
Ben yokuşu bir yokoluş ve varoluş çizgisi olarak görüyorum. Yokuşların sırları derken aynı zamanda kültürel bilinçaltımıza imgesel bir yolculuk yapıyor: bugün ile yarın arasında bir denklem kuruyor, o denklemle yaşam savaşını, mücadelesini irdeliyorum. Hevraz derken, hem yokuşların dilini anlamaya, hem de yokuşlardan yaşamın kalbine akan ruhun izini sürmeye çalışıyorum. Taş atan çocuktan tutun, kendi iç çelişkilerinden kendini dünyaya kapatan bir babaya, ondan yaşlı bir devrimciye kadar kısır döngüye dönüşen bir kendini arama ve aşma mücadelesi var bu romanda. (BA/HK)
* J&J: Kürtçe'de "J" sesi/harfiyle başlayan kelimelerin hemen hemen hepsi "kaynak" anlamını vermektedir. Bundan dolayı J&J, kaynak ve kaynağa dair anlamını vermektedir.