Türk Tabipler Birliği (TTB) Kadın Komisyonu ile Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'nın düzenlediği "Kürtaj" paneli bugün İstanbul'da yapıldı. TTB'nin Cağaloğlu'ndaki merkezinde düzenlenen panelde, kürtaj uygulaması, tıbbi, etik, hukuki, sosyal ve kültürel yönleriyle ele alındı.
Dr. Yeşim İşleğen, hekimlerin işinin, "bebek aldırma" değil, rahim duvarının kazınması ve bu sırada da embriyonun da kazınması olarak tanımlanması gerektiğini söyledi. Yeni muhafazakârlık ve piyasa ilişkileri nedeniyle kürtaj uygulamasının sınırlarının daraldığını ifade eden Dr. İşleğen şöyle konuştu:
"15 yıl önce hastalar geldiklerinde çok rahatlıkla 'Kürtaj olmak istiyorum' derlerdi. Şimdi köşelerde sessizce hekimlere, sekretere 'Burada kürtaj yapılıyor mu?' diye soruyorlar. Kadınların kafasında bir cinai işlem yaptıkları duygusu var. Bu işlemin hem hekimlik yönüyle hem de felsefi yönüyle cinai olmadığını söyleyebilirim."
İşleğen, kürtajla ilgili bu duygunun gelişmesinin sebeplerini; gericilik, ailenin daha fazla kutsallaşması, annelikle kadının özdeşleşmesi olarak sıraladı.
1983'te getirilen kanunla, 10. haftaya kadar evli kadınlarda eşinin de iznine bağlı olarak kürtajın yasal olduğunu hatırlatan Dr. İşleğen, "Ancak sadece yasalarla sınırı çizilen bir etik değil, hizmet verdiğimiz toplumun özgün özelliklerine ve kadınlık durumlarının özgün özelliklerine göre bir etik yaklaşım belirlenmeli. Hastaların da hekimlerin de yaşadığı sıkıntılar var. Çalıştığı hastaneye göre tutum belirleyen hekimler var" diye konuştu.
"Eğitim seviyesi kürtaj oranında fark yaratmıyor"
Kürtajı halk sağlığı açısından değerlendiren Dr. Gülnihal Bülbül ise en son 2008'de yapılan Türkiye Nüfus ve Aile Sağlığı Araştırması verilerini paylaştı. Kürtaj oranının 15-19 yaş grubu kadınlarda yüzde 3 iken 50 yaşındaki kadınlarda bu oranın yüzde 40'ı bulduğunu söyledi.
Çocuk sayısı arttıkça kürtaj oranının da arttığını ifade eden Dr. Bülbül, kürtaj oranının kentlerde yüzde 23.3, kırsal kesimde yüzde 17.9 olduğunu batı illerinde bu oranın yükseldiğini dile getirdi. Eğitim düzeyinin kürtaj oranlarında bir farklılık yaratmadığını ifade eden Dr. Bülbül, buna karşın refah düzeyi arttıkça kürtaj olma oranının yükseldiğini açıkladı.
"Kürtaja erkekler karşı çıkıyor"
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ise, kadın doğurganlığının denetiminin mülkiyet ile bağlantısına dikkat çekti. Prof. Dr. Fincancı, "5 bin yıllık roller değişmedi. Erkekler hiç gebe kalmayacaklar ama kürtaja karşı çıkıyorlar. Kürtaj Türkiye'de yasal ama bunun da gebeliği önleme yöntemlerinin yerini alması gibi bir riski bulunuyor" şeklinde konuştu.
Kürt illerinde kadınların ana dilde sağlık hizmeti alma hizmetinden yararlanamadığına dikkat çeken Prof. Dr. Fincancı, "Meslektaşım diyemeyeceğim birileri Kürtçe konuştukları için kadınları kovuyor. Böyle olunca gebeliği önleme yöntemlerini de bilmiyorlar. Nitelikli sağlık hizmetine ulaşma hakkından yararlanamadıkları için fiziksel ve ruhsal olarak zarar görüyorlar" dedi.
Adli Tıpçıların görev alanına giren cinsel saldırı sonrasında gebelik vakalarına da değinen Prof. Dr. Fincancı, "TCK 99/6. maddesi 20 haftayı aşmadan kadının rızasını alarak kürtaj yapılmasına olanak veriyor" diye konuştu.
"Kürtajın devlet hastanelerinde yapılmadığı iller var"
Kürtajın kadının bedeni üzerinde denetim hakkı olduğunu ifade eden Avukat Meriç Eyüboğlu, kürtajın hukuksal çerçevesini anlattı. Sosyalist Feminist Kolektif ve Feminist Politika Dergisi'nden Ayşe Toksöz, konuyu feminist perspektif ile değerlendirdi. Mor Çatı Derneği'nden Gülsun Kanat Dinç ise karşılaştıkları vakaları anlattı. Kürtajın sadece Aile Planlaması Merkezi bulunan hastanelerde yapıldığını belirten Dinç, İstanbul'da sadece iki hastanede yapıldığını, Van'da ise hiçbir hastanede yapılmadığını dile getirdi. (AS/EÖ)