*Fotoğraf: Avesta
Kürt Çalışmaları Merkezi, “İki İleri Bir Geri: Kürt Kültürel Yayıncılığının Maruz Kaldığı Hak İhlalleri” başlıklı raporu yayınladı.
Rawest Araştırma Şirketinin Koordinatörü Reha Ruhavioğlu’nın yazdığı raporda, Kürt yayıncılığının Türkiye’deki serüveni önemli başlıklar altında ele alınıyor.
Kürt yayınevi temsilcileri ve alanı izleyen temsilcilerle yapılan görüşmelerin sonucunda hazırlanan raporda, sektörün yaşadığı zorluklar ve maruz kalınan hak ihlalleri anlatılıyor.
Rapora ilişkin bianet'e konuşan Reha Ruhavioğlu, "Kürt yayıncılığının en çok Kürt meselesindeki politika değişimlerinden etkilendiğini" söyledi.
"İki ileri bir geri"
Kürtçe, Kürt yayıncılığı ve Kürt Sorunu arasındaki ilişkiye dikkat çeken Ruhavioğlu, şöyle konuştu:
"Meselenin silahsız, sivil çözümü ön plana çıktığında iki adım ilerliyor, sonra işler kötüye gidip süreçler akamete uğradığında en az bir adım geriliyor. Raporun ismini de bu yüzden "iki ileri bir geri" koyduk.
"Kürt yayıncılığının en hayati ilişkisi Kürtçe ile olan ilişkisi. Dolayısıyla sürdürülebilirliği politik atmosferin dışında Kürtçenin nasıl yaşayacağı ile de ilgili. Dil hakkı da Kürt meselesinin hem görece kolay çözülebilecek hem de Kürt meselesinin en önemli başlıklarından biri.
"Pozitif ayrımcılık yapılmalı"
"Dolayısıyla Kürtçeye açılan alanın gelişmesi, Kürtçeye eğitim ve bürokrasi içinde resmi bir statü verilmesi hem Kürt meselesinde çözüme büyük katkı sağlayacak hem de Kürt kültürel yayıncılığının gelişmesini destekleyecektir.
"Türkiye'de dile karşı ayrımcılık devlet güdümlü asırlık bir politikanın sonucudur. Dolayısıyla bunu düzeltmeye de devlet kurumlarından başlamalı. Kültür Bakanlığının desteklerinde tecessüm eden ayrımcılığın giderilmesi, Kürt yayıncılığına pozitif ayrımcılık yapılması bu sürecin başlangıcı olabilir."
Raporda sıralanan ihlaller şöyle:
"Basım ve dağıtım alanında yaşanan ayrımcılık ve ihlaller, Kürt yayıncılığının süregelen sorunu olarak öne çıkıyor. Dağıtım şirketleri, büyük kitap zincirleri ve sanal kitap satış sitelerinin tutumu bu yayınevlerinin eserlerini "öne çıkarmamak" şeklinde ortaklaşıyor. PTT ile gönderilen ürünlerin büyük ölçüde geri dönüyor olması 90'lı yıllardan bugüne devam eden bir sorun olarak öne çıkıyor.
KHK'lar ve belediyelere kayyım atanmasının, Kürt yayıncılığını çeşitli biçimlerde olumsuz etkilediği görülüyor. Belediyeler tarafından düzenlenen kitap fuarlarına Kürt yayınevlerinin katılmasının zorlaşması, Kürtçe kitapların belediye kütüphanelerinden kaldırılması, Kürtçe kreşlerin kapatılması gibi uygulamalar dilin görünürlüğünü azaltırken KHK ile ihraç edilen kamu personellerinin çoğunlukla bu alanın tüketicisi olmaları sebebiyle yayıncılığın bu yönden de olumsuz etkilendiği anlaşılıyor.
Örneğin Kürt yayıncılığının en bilinen kurumlarından olan Aram, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine kayyım atandıktan sonra faaliyet gösterdiği yerinden çıkmak zorunda kaldı ve etkisi büyük ölçüde azaldı.
Rapora göre 1983 yılında askeri yönetim tarafından çıkarılan ve Kürtçe yayın yapmayı engelleyen "Türkçeden Başka Dillerde Yapılacak Yayınlar Hakkında Kanun"un 1991'de Turgut Özal tarafından kaldırılması Kürt yayıncılığı için önemli bir kavşak anlamına geliyor. |
Kitapfuarlarına katılmada yaşanan sorun ve ihlaller, Kürt yayınevlerinin zayıflamasına etki eden başka bir alan olarak beliriyor. Bu dönemde ekonomik olarak güçsüzleşen yayınevlerinin fuarlara davet edilmemesi, katılma başvuruların kabul edilmemesi yahut kabul edilmişse bile son anda iptal edilmesi veya yerlerinin değiştirilmesi sektörün dezavantajlı durumunu pekiştiriyor.
Kültür Bakanlığının desteklerinde yaşanan ayrımcılık, "ilk eser" gibi desteklerde eserin dilinin Türkçe olması sebebiyle Kürt yazarları dışarıda bırakmakla başlıyor. Ayrıca bakanlığa bağlı kütüphanelere yapılan kitap alımlarında Kürt yayınevlerinden kitap alınmaması da bu alanın dezavantajları olarak öne çıkıyor. Bakanlık bugüne kadar Avesta'dan toplam 4 kitap alırken bunların sadece bir tanesinin Kürtçe olduğu anlaşılıyor.
Kitapların yasaklanması ve toplatılması, Kürt yayınevlerinin en mustarip olduğu konuların başında geliyor. İzleme kapsamında yayınevlerinden elde edilen bilgilere göre 2009 yılından bugüne kadar Kürt yayınevlerinden çıkan en az 117 kitap yasaklanmış.
102'si Aram, 15'i de Avesta yayınlarından çıkan bu kitapların 100'den fazlasının, çözüm sürecinin bitmesinden sonra yasaklandığı anlaşılıyor.
Kürt yayıncılığında ikinci önemli kavşak ise 2013-15 yılları |
Cezaevlerine gönderilen kitapların mahpuslara verilmemesi, hem yayınevleri hem de mahpuslar açısından bir hak ihlali olarak beliriyor. Görüşülen yayınevi temsilcileri el konulan ve yasaklanan kitapların tamamına yakınının ev baskınlarında ismiyle, kapağıyla vs. polisin dikkatini çektiği için alınan yahut cezaevine gönderilip mahkumlara verilmeyen kitaplar olduğunu paylaşıyorlar.
Yayıncılar sayfa sayısı yüksek olan birçok kitabın Emniyet'e bildirildikten sonra 24 saat içinde yasaklandığını, bu kadar kısa süre içinde bu kitapların okunup değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, "kitapların Kürt yayınevlerinden çıkmış olduğu ve Kürdistan gibi ifadeler içermesi sebebiyle hızlıca yasaklandıklarını" paylaşıyor.
Yayıncılara yönelik yasal baskı da Kürt yayıncılığını olumsuz etkileyen bir ihlal alanı olarak öne çıkıyor. Kürt yayıncılığına yönelik ayrımcılık, baskı ve ihlaller yukarıda sayılan başlıkların yanında doğrudan yazarlar ve yayınevi yöneticilerini de hedef alıyor. Yayıncılara yönelik gözaltı, tutuklama gibi uygulamalar da yine çözüm sürecinin sona erip çatışmaların başlamasından sonra oluşan atmosferin etkisiyle yürütülüyor.
Kürt yayıncılığı alanında yürütülen soruşturma, kovuşturma ve kitap yasaklama kararlarının birçoğu "terör örgütü propagandası yapma suçu" sebebiyle veriliyor. Bu madde bugün Türkiye'de sivil toplum, siyaset ve medya gibi alanlardan geniş bir kesimin ifade özgürlüğünü sınırlayan ve onları cezalandıran bir araç haline gelmiş durumda.
Örneğin PKK kurulmadan önce yazılmış kitapların bile PKK lehine "örgüt propagandası" olarak değerlendirilmesi bu yöntemin kullanılma biçiminin keyfi olmasına dair önemli bir gösterge oluyor. " (RT)