Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 23. dönem Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt ile 63. gününe giren açlık grevleri ve gündeme getirilen idam tartışmaları hakkında konuştuk.
Kurt, siyasi meselelerde idam cezası olmaması gerektiği ama kadın ve çocuklara karşı işlenen tecavüz cinayet gibi suçların cezasının idam olması gerektiği görüşünde.
Açlık grevleri konusuna da değinen Kurt, eylem biçimi olarak grevi desteklemediğini, taleplerden anadilde savunma anadilde eğitimin tartışmasız hak olduğunu ve herkesin bu hakların kazanımı için mücadele etmesi gerektiğini söyledi.
PKK lideri Abdullah Öcalan'a tecridin kaldırılması yönündeki talep konusunda ise tarafların siyasi çekişme içinde olduğunu belirten Kurt, bu konuda iki tarafında yanlış yaptığını ifade etti.
"Kim terörist?"
Son zamanlarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın idam cezasını gündeme getirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evrensel hukuk açısından baktığımızda insan hakları savunucularının büyük çoğunlukla idama karşı olduğunu biliyoruz. Ancak ben siyasi olmayan suçlarda idamın uygulanabileceğini düşünüyorum.
Ne gibi suçlarda?
Mesela geçenlerde biri genç kadının evine girip, tecavüz edip öldürmüştü. Onun dışında ülkemize gelen Pippa Bacca'yı öldüren kişinin veya Kayseri'de beş çocuğu birden tecavüz edip öldürenlerin idamla cezalandırılabileceğini düşünüyorum.
Özellikle çocuklara, kadınlara güçsüzlere karşı vahşi cinayetlerde idamın uygulanabileceği görüşündeyim.
Peki siyasi konularda ne düşünüyorsunuz?
Siyasi konularda idama karşıyım. Siyasi meselelerde kim teröristtir? Devlet terörü nedir? Sadece örgütler mi terörist olur? Tüm bunlar tartışılan konulardır ve karşılığı yoktur.
Dolayısıyla siyasi meselelerde idamı işletirseniz, çok büyük hata yapmış olursunuz.
Ama sizin bahsettiğiniz tecavüz ve cinayet olayları yaşandığı zaman Erdoğan idamı gündeme getirmiyordu. İdamı Kürt sorununun arttığı ve açlık grevlerinin kritik aşamaya girdiği dönemde gündeme getirdi.
Böyle bir ortam içinde idamı tartışmayı sağlıklı bulmuyorum. İdam meselesi net şekilde çocuklara ve kadınlara tecavüz ve cinayetler söz konusuysa uygulanabilir.
Erdoğan'ın idamı hangi manada söylediğini kamuoyu değerlendirir. Benim algım bu yönde.
Devletin başlıca görevi bireylerin yaşam hakkını korumaktır. Bu noktada devletin bir bireyin canını alma hakkı olabilir mi?
Ancak mağdurların da yaşam hakkı vardır. Bir kişi bir çocuğu kaçırıp, tecavüz edip öldürdüğünde bütün aileyi öldürmüş olur aslında. Doktorların ve psikologların kontrolü sonrası bu kişinin herhangi bir akıl sağlığı yoksa idam edilebileceğini düşünüyorum.
"Toplumsal infial yaratırsınız"
İdam'ın tekrar yürürlüğe girmesi Kürt sorununu nereye taşır? Öcalan'ın olası idamı nelere yol açar?
Ben Erdoğan'ın başlattığı idam tartışmalarının Öcalan'la ilgili olduğunu düşünmüyorum. Öcalan'ın yargılanması bitmiştir ve ona idam uygulamak mümkün değildir. Geriye dönük yargılamaya istinaden bunu söylemek hukuk dışı algılamadır.
Bazı çevreler Öcalan'ın geçmişe dönük idama çarptırılamayacağını ama olası PKK eylemleri nedeniyle tekrar yargılanıp idama mahkum edilebileceğini söylüyor.
Bunun olması toplumsal infiale neden olur. Siz Kürt sorunun oluşmasında rol oynayan asker, polis, PKK'li, köyleri boşaltanlar, faili meçhul cinayetleri işleyenleri idam ederseniz yönteminiz yanlış olur ama adaletsizlik yapmamış olursunuz.
Ancak sadece Kürtleri idam ederseniz, bunun toplumsal zararı olur. Kürt sorununda idamı çözüm olarak düşünmek kesin olarak yanlıştır. Toplumsal infial yaratır.
"Açlık grevlerini doğru bulmuyorum"
Açlık grevleri 63. gününe girdi. Aradan geçen iki ay süresince hükümetin konuya yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Açlık grevlerini ben şahsen doğru bulmuyorum. Taleplere baktığımız zaman anadilde eğitim ve savunma deniyor. Bunlar zaten haktır. Bunların hak olup olmadığını tartışamam bile.
AKP anadilde savunma hakkını kongrede ilan edilmişti. Anadilde eğitim ise anayasal bir meseledir. Bunu açlık grevi üzerinden çözmeye çalışmanın ne kadar gerçekçiliği var?
Anayasa Komisyonu'nda tüm partilerin eşit üyesi var ve biri çekilince karar verilemiyor. Dolayısıyla bu şartlarda MHP'nin, BDP'nin, CHP'nin ve AKP'nin olduğu komisyonda karar çıkartmak zor.
Mesela vatandaşlık meselesinde AKP'nin verdiği teklif var. Buna MHP ve CHP karşı çıktığı için adım atılamıyor. Şimdi anadilde eğitimi bu komisyondan nasıl geçireceksiniz? İnsanların bu koşullarda açlık grevi yaparak haklarını kazanacağını gerçekçi bulmuyorum.
Ne yapılması gerekir?
Anadilde eğitim bir haktır ve bunu demokratik yollarla çözüme ulaşacak şekilde talep etmemiz gerekir. Ancak gençlerin bedenleri üstünden bir dayatma çözüm getirmez. Açlık grevi çözümün dili değil diye düşünüyorum.
Tüm bu tartışmalar içinde haklı-haksız aramaktansa açlık grevindeki insanlar ikna edilmeli ve grevden vazgeçmelerinin sağlanması lazım.
Onların talepleri herkesin talepleri olarak ortaya konmalı ve hukuk çerçevesinde hep birlikte mücadele etmemiz lazım.
Taleplerden biri de Öcalan'a uygulanan tecridin kaldırılması...
Ben ilgili arkadaşlarla bizzat kendim görüştüm. Çok üst düzeyde de görüşmeler yaptım. Biz araya Mehmet Emin Aktar, Yılmaz Ensaroğlu gibi isimlerin girmesi için de uğraştık. Ama bu kabul görmedi.
Ben burada iki taraf arasında bir siyasi çekişme görüyorum ve iki tarafı da bu noktada haklı bulmuyorum.
"Devlet yapıcı ve şefkatle yaklaşmalı"
Açlık grevleri doğrudur, yanlıştır. Bu farklı bir tartışma konusu. Bu noktada hükümetin kritik aşaması da geçilen ve 63. güne giren açlık grevleri konusunda biraz daha yapıcı bir dil kullanması daha doğru olmaz mı?
Ne kadar haksız olursa olsun, yanlış olursa olsun, devletin yapması gereken şefkatle, yapıcı yaklaşmaktır.
Türkiye'de işsizlik büyük bir sorun ve insanlar dama çıkıp "Bana iş bulun" diye bağırabilir. Devlet "Kendini at" diyemez. Devlet o insanları ikna etmelidir. Ben cezaevlerindeki arkadaşların da içinde bulundukları ortam nedeniyle çok sağlıklı koşullarda olmadıklarını düşünüyorum.
Dolayısıyla bu insanlara travmatik bir toplumun mensupları olarak çok daha fazla şefkatle yaklaşılması gerekir. Şefkatle yaklaşır gibi görünüp insanları ölüme teşvik etmek de değil; gerçekten büyük bir samimiyetle o insanların hayatlarının ne kadar değerli olduğunu anlatmak gerekiyor.
Bu konuda Bülent Arınç'ın açıklamalarını değerli buluyorum. Adalet Bakanı Sadullah Ergin'e de müteşekkirim.
Gelinen noktada toplumun algısını nasıl görüyorsunuz?
Bu sorun üstünden Türk-Kürt sorunu da yaratmamak gerekiyor.
Batıda bazı küçük ilçelerde halkın algıları hesaba katılmadan yürüyüşler, basın açıklamaları yapılıyor. Siz insanların algılarını hesaba katmazsanız, kaotik ortam üretilmesine yardımcı olabilir. Hassasiyet göstermek zorundayız.
Doğuda da insanların taleplerini dile getirmesi, basın açıklaması veya yürüyüş yapması polis müdahalesiyle karşılık buluyor. Bu da o bölgede infial yaratıyor. Devletin de hassas olması gerekmez mi?
Bu da doğru değil. İnsanların taleplerini demokratik sınırlar içinde ifade etmelerine izin vermek gerekiyor.
Tüm demokratik kanalların, sınırların açılması lazım. Bu bir denge meselesidir. Adaleti ve dengeyi kaybederseniz ölçüyü kaybettiniz demektir. Onun için herkesin bu dengeyi koruması lazım. Çünkü bu toplum hepimizin toplumu. (EKN)