Geçen hafta, PKK-Irak-Kuzey Irak-ABD-Türkiye denkleminde birçok gelişme yaşandı. Irak Devlet Başkanı Celal Talabani, PKK'yi ateşkese ikna ettiklerini açıkladı. Dün de, Abdullah Öcalan, PKK'ye ateşkes çağrısı yaptı.
Daha önce, 11 Eylül'de Demokratik Toplum Partisi (DTP) PKK'ye ateşkes çağrısı yapmış, , DTP'nin ardından 12 Eylül'de de 200'ü aşkın Türkiyeli yayınladıkları "Artık Yeter" başlıklı bildirgeyle PKK'nin silahlı eylemlere ön koşulsuz olarak derhal son vermesini istemişti.
Bugün bir açıklama yapan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi de, Öcalan'ın çağrısını "Kürt sorununun şiddetten uzak, demokratik siyasi çözümüne yapılmış olumlu bir katkı olarak gördüklerini" duyurdu; "sorunun demokratik ve siyasal çözümünün önünün açılması, akan kanın durması için, PKK'yi ateşkes ilan etmeye davet etti."
Beril Dedeoğlu, denklemin yalnızca Türkiye'den oluşmadığını, ABD'nin, Kuzey Irak'ın ve Irak'ın kendisinin belirleyici olduğunu saptıyor. Ama PKK'nin Türkiye'deki ve Kuzey Irak'taki militanlarının bağlantısını kesme politikası sürdürdüğünü, "Sorunun kendi içimizdeki bölümünü kendimiz çözeceğiz" diye karar verdiğini söylediği Türkiye'nin siyasi alternatiflerine dikkat çekiyor.
Bir fırsat kaçırıldı, yeni bir fırsatla karşı karşıyayız
PKK'nin silah bırakması halinde, önümüzdeki dönemin siyasi belirleyicilerini ve doğru siyaset olasılıklarını konuştuğumuz Dedeoğlu, Abdullah Öcalan'ın 1999'da yakalanmasıyla çatışmaların yeniden başladığı yaklaşık bir buçuk yıl öncesine kadar geçen dönem için "Fırsatın en büyük boyutu o dönemde kaçırıldı" diyor. Ama, şimdi yeni bir fırsatla ve Kürt sorununun çözümüne yönelik adımlara olanak veren bir zeminle karşı karşıya olduğumuzun altını çiziyor.
"Kürt halkının sistemle entegre olamamaktan kaynaklanan sorunları var; bunu yok sayan bir anlayış anlamlı değil. Siyasi, sosyal mekanizmalara dahil edilmeyenler bu taleplerini farklı kanallardan ifade etmeye neredeyse itilirler. Böylece, karar alıcılar bakımından aynı davranış içindeki bir toplulukmuş gibi algılanırlar.
"Eğer, kazanma, yapılandırma, geliştirme, siyasal talepleri dikkate alma politikaları sağlanırsa, kalıcı bir çözüm için zemin var. Örneğin seçim barajlarından başlanabilir."
Dedeoğlu: Doğru politika Türkiye'deki Kürt nüfusla PKK militanlarının ayrıştırılmasından geçiyor
ABD, Irak ve Türkiye'nin PKK sorununu çözmek için temsilci atamalarının ardından, sorunun iki yönü olduğuna dikkat çekiyor Dedeoğlu. "PKK sorununun bir Türkiye içindeki, bir de Kuzey Irak'taki bölümü var. Sorunu yalnızca Kuzey Irak'la ilişkilendirmek doğru değil."
Barışın, silahların susmasının kalıcılığı için en başarılı politikanın "Türkiye'deki Kürt nüfusla PKK militanlarının ayrıştırılmasından geçtiğini" söylüyor.
"Yani, Kürtlerin tümünün büyük bir çoğunluğunun PKK'ye yakın bir çizgideymiş gibi algılanmasının önünün kesilmesi gerekir. Çeşitli Kürt kesimlerinin siyasi taleplerinin tümünün PKK ve bölücülük içinden okunması anlamlı değil. Bu taleplerin, hareketin siyasi mekanizmaların içine taşınması gerek. Yoksa dışladıkça bir çözümün gerçekleşmesi iyice imkansızlaşır."
"Güvenlik güçleri, halkla mı, örgütle mi mücadele edecek; bunu tanımlamalı"
Dedeoğlu, PKK'yle siyasi talepleri olan Kürt yurttaşlar arasındaki bağın çözülmesi gerektiğini, bunun gerekleşmesiyle, Türkiye'nin sorumluluğu kolayca Kuzey Irak'a atamayacağını, dolayısıyla siyasi süreci çalıştırmaya zorunlu olacağını söylüyor.
"Dolayısıyla, güvenlik güçleri, halkla mı, örgütle mi mücadele edecek; bunu tanımlamalı.
"Kürt nüfusun teröre eğilimli kişi ve kuruluşlara değil, devlete güvenmesinin sağlanması önemli. Bu güven ilişkisinin oluşmadığı düşünülürse, istediğiniz kadar sınır kontrolü yapın, silah kaçakçılığını denetleyin; bu sorundan, dolayısıyla silahların konuştuğu durumdan kalıcı olarak kurtulmak mümkün olmaz."
Başbakan Erdoğan, Öcalan'ın ateşkes çağrısının ardından Samanyolu TV'de katıldığı programda, önce "Ateşkes ifadesi yanlış bir şey. Silahı, terör örgütünün bırakması gerekir. Temennimiz odur ki, bu silahlar bırakılır" dedi.
Ardından, daha sivil bir konuya değindi: "Biz, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı şemsiyesi altında, tüm kimlikleri kabul etmek durumundayız. Ama o kimlikler de, şunu kabul etmek durumunda: 'Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşıyım, bu vatan bizim tek vatanımızdır, bu bayrak bizim tek bayrağımızdır. Bunun üzerinde asla bir spekülasyon yapılamaz', demelidir ve bunda kararlı olmalıdır."
Resmi açıklamalarda Kürt sorununa referans yok
Devletin PKK'yle silahlarını bırakmasıyla ilgili pazarlık da yapmayacağını da belirtiyor Dedeoğlu. Örneklerini son dönemdeki resmi açıklamalarda bulmak mümkün.
Emniyet Genel Müdürlüğü sözcüsü İsmail Çalışkan, bugünkü (29 Eylül) haftalık basın toplantısında, "terörle mücadelenin Emniyet Genel Müdürlüğü açısından kesintisiz devam edeceğini, Emniyet'in PKK'yi muhatap almayacağını ve ne söylediğiyle de ilgilenmeyeceğini" söyledi.
Resmi unvanı Terörle Mücadele Özel Temsilcisi olan emekli Orgeneral Edip Başer'se, "terörle mücadelenin ekonomik, siyasi ve psikososyal boyutu olduğunu, sadece askeri boyutla kazanılamayacağını" söyledi; "eğer tamamen askeri yönüyle bu işin bitirilmesi mümkün olsaydı, zaten biterdi" dedi. Başer, "PKK'nin siyasallaşmasına neden olacak bir çalışma içine girilmesinin kabul edilemez" olduğunu da söyledi.
ABD'nin Irak denklemi
Unvanını "ABD'nin PKK'ya karşı özel elçisi" olarak açıklayan Joseph Ralston'sa, CNN Türk'ten Yasemin Çongar'la yaptığı röportajda, işlevlerini şöyle açıklıyordu: "General Başer, ben ve Iraklı meslektaşımız bu konu üzerinde çalışacağız. PKK'yi ortadan kaldırmak, bir terör örgütü olmaktan çıkartmak için neler yapılması gerektiği konusunda bir araya geleceğiz.
"İlk olarak, görevimiz PKK'yi ortadan kaldırmak. Eğer PKK silahlarını bırakıp şiddet eylemlerini durdurursa, bu bizim için iyi bir şeydir. Herhangi bir yerde herhangi bir terörist grubunun bunu yapması iyiye işarettir. 'Ateşkes' sözcüğünün yarattığı rahatsızlığı anlıyorum, çünkü o zaman savaş içinde olan iki ülke ima edilmiş oluyor, ancak burada durum böyle değil. Burada silah bırakmaktan ve sivil halka karşı yürütülen cinayetlerin durdurulmasından bahsediyoruz. Bu iyi bir şey olur, bunun inanılır olup olmadığını görmek için ise bekleyeceğiz."
Beril Dedeoğlu, Irak'ta "sapla samanın karışık" olduğunu söylüyor.
"Kuzey. Irak yönetimi, PKK sorunuyla ilgili ne yapacağına karar verecek. Tek başına mı baş edecek, ortak mı baş edilecek, baş edilmeyecek mi? Bu soruları yanıtlaması gerekiyor."
Çünkü, ABD'yle Türkiye'nin PKK'yle mücadele konusunda ortaklaşa hareket etme kararlılığı, Irak'taki Kürtlerin ABD desteğini alarak davranmasını güçleştiriyor Dedeoğlu'na göre.
"ABD ağırlığını Türkiye'ye vermiş gibi görünüyor. Ama ABD dış politikasının esnekliğini unutmamak gerek. Herhangi bir desteği bir anda çekebilir."
Dedeoğlu Talabani'nin ABD kamu radyosu NPR'a verdiği demeçte, Suriye İran ve Türkiye'yi kast ederek "İçişlerimize karışmayı sürdürürlerse, içlerindeki muhalefeti destekleriz" sözlerini de bunun üzerinden okuyor.
"Talabani'nin asıl mesajı ABD'ye. 'Siyasi mekanizmalarımıza ABD ve Türkiye ortaklaşa müdahale edecekse, biz de Kuzey Irak yönetimi olarak Türkiye'yle daha gergin ilişki sürdürürüz' diyor. Daha da ötesinde, 'Kızdırmayın bağımsızlığımızı ilan ederiz' demeye getiriyor. Bu, ABD'nin desteğini çekmemesi, Kürt hareketini bertaraf etmemesine yönelik bir girişim."
Ama, ABD buna pek pabuç bırakacak gibi değil, Dedeoğlu'nun analizine göre. Zira, Talabani'nin Irak'ın güvenliği için ülkede ABD'nin 10 bin askerinin ve 2 üssünün bulunmasının yeterli olacağına dair sözlerinin de bu destek-ihtiyaç ilişkisini doğruladığını söylüyor.
"Olası bir bağımsızlık hareketinin ABD tarafından hoş karşılanmayacağını görmek gerek. Sorun, Irak'taki Kürtlerin başına gelecek olanlardan değil, ülkenin geri kalanında Şii ve Sünnilerin ne yapılacağının bilinmemesinden kaynaklanıyor. ABD'nin tutumu, mevcut yapıyı sürdürmek üzerine. Ülkenin orta ve güney kesimine ilişkin yapı şekillenmeye başlamadan, bağımsızlık girişimini erken bir hareket olarak değerlendirir." (TK/EK)