İmzacılar, Türkiye'nin bildiride önerilen acil adımları atmasının hem Kürt sorununun uluslararası boyutunu hem de Türkiye'nin uluslararası ilişkilerini olumlu anlamda dönüştüreceğini söylüyor.
Bildiride, Kürt sorununda barışçıl bir çözüm için sorumluluğun siyasi iradeye düştüğü belirtiliyor, yaşamı merkez alan bir siyasetin benimsenmesi, dağlardaki gençlerin toplumsal yaşama katılabilmesi için yasal düzenlemelerin yapılması, yüzde 10 seçim barajının indirilmesi, Kürt kimliği dili ve kültürünün önündeki engellerin kaldırılması, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün eksiksiz sağlanması, bölgeler arası eşitsizliğin giderilmesi için yeni bir hamle başlatılması öneriliyor.
Ersanlı: Öncelik komşuluk ilişkilerinde olmalı
Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Prof. Dr. Ersanlı, Türkiye'nin komşuluk ilişkilerinin öncelikli olması gerektiğini söylüyor.
"ABD'yle veya AB'yle olan ittifakın da komşularla kurulan sağlam ilişkilere dayanması gerektiğini düşünüyorum. Bölgede birincil, yön verici olan ABD ya da başkaları değil, bölgedeki ilişkilerin kendisi olmalı."
Komşuluk ilişkilerinin de AB'nin demokrasi yönündeki ilkelerinin ışığında kurulmasının önemli olduğunu söyleyen Ersanlı, bildiride önerilen adımların atılmasının, Türkiye'ye dünya çapında siyasi müzakere alanında büyük bir güç vereceğini söylüyor.
"Bu adımların atılması, Türkiye'de yeni ve canlı bir siyasi ortamın önünü açar. Hem iç politikada hem de dış politikada. İç politikayla dış politikayı birbirinden kesin çizgilerle ayırmak zaten mümkün değil. Her şeyden önce AB'yle müzakerelerinde de önemli adımlar atılmış olur. Bu durum, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu denilen bölge için de çok anlamlı, önemli bir değişim demek."
Ersanlı, özellikle dil konusundaki haklarla ilgili açılımın Kürt sorununun insan güvenliği boyutunu da olumlu etkileyeceğini düşünüyor.
"Dil konusundaki hakları, özendirilmesi gereken haklar olarak düşünmeliyiz. Bu hakların kullanılması, kişilerin kendine güvenini de artıracağı için, önemli bir güvenlik sorunu ortadan kalkar. Güvenliği askeri güvenlik olarak algılamamak gerek. Kişi güvenliğinin, ana dilinin sağlayacağı konforla gelişmesi, çok önemli bir sorunu çözmüş olur."
Baydar: Türkiye Kuzey Irak'ı bağımsızlık ilan etse bile tanımalı
Oya Baydar'sa, "Bunu öteden beri söylüyorum" diyor; "Türkiye Kuzey Irak'ı bağımsızlık ilan etse bile tanımalı. Kardeş devlet olarak en iyi ilişkiler içinde olmalı. Bunda Türkiye açısından korkacak hiçbir şey yok. Tersine Türkiye içinde de bütünlük ancak böyle sağlanabilir."
Baydar, Irak'la ilgili emperyalist dinamikleri de anımsatıyor ve "Bir büyük gücün, ABD'nin koltuğu altında ortaya çıkmış bağımsızlık ve ülke aslında büyük tehlikeler doğuruyor" diyor ve ekliyor: "Örneğin bugün Irak'taki Kürt kardeşlerimiz, ABD'ye 'Bizi tekrar satma' diyor. Ama, bu kötümser tablo içinde bile, Türkiye'yle Kuzey Irak'ın iki düşman olarak kalması, herkese daha çok şey kaybettirir."
Baydar, bildirideki adımların atılması, kendi içinde barışa, çatışmasız ortama gitmesi halinde, "Türkiye'nin daha farklı bir Türkiye" haline geleceğini, uluslararası planda da saygınlık kazanacağını düşünüyor.
Ancak, "Hemen mucize beklememek gerek" diye uyarıyor: "Uzun vadeli değişimlerden söz ediyoruz."
Miroğlu: Kürtlerin haklarını tanımak Ortadoğu'nun dengelerini değiştirir
Orhan Miroğlu da "Türkiye'nin AB'yle, ABD'yle, komşu ülkelerle ilişkilerindeki temel handikapı Kürt sorunudur" diyor. "Özellikle kültürel haklar ve siyasi temsil konusunda sağlıklı adım atılırsa, bu hem Türkiye'nin diplomasisini rahatlatır hem de Kürt sorununun barışçıl, demokratik çözümü mümkün kılar."
Kürt sorununun artık yalnızca ulusal pencereden görülemeyeceğini söyleyen Miroğlu, özellikle 90'ların başından, Körfez Savaşı'ndan bu yana dinamiklerin değiştiğine işaret ediyor. "PKK'nin ateşkes sürecinin muhatabı sadece Türkiye değil, Irak, AB, bölgedeki diğer ülkelerdir aynı zamanda. PKK, İran'da, Suriye'de de örgütlü olan, bölgedeki en rahat hareket edebilen örgüttür."
Türkiye'nin bildiride önerilen adımları atmasıyla, bölgedeki herkesin siyasi süreçleri yeniden planlamak durumunda kalacağını, dış dinamiklerle sorun yaşayan Türkiye'nin de ilişkilerinin rahatlayacağını öngören Miroğlu, "Devletin görüşünün inkardan Kürtlerin hakları olduğuna dönüşmesi, Ortadoğu'nun siyasi dengelerini de değiştirir."
"Kuzey Irak'la insancıl ilişki gerek"
Miroğlu, bildiride önerilen adımların atılmasının AB'yle entegrasyon sürecini de olumlu etkileyeceğini söylüyor. "Kürt sorununun sürüncemede kalması, AB entegrasyon sürecini de olumsuz etkiliyor. Bu anlamda, Kürt sorunu AB'nin de bir iç sorunudur."
Aynı zamanda, çözüm için atılacak adımların Kuzey Irak'la da barışçıl, sıcak siyasi ilişkiler yaratma olasılığına değiniyor Miroğlu. "Şu an Kuzey Irak'ın yeniden inşasında çalışan birçok Türkiyeli firma var. Yeniden yapılanmanın on milyar doları geçen pastasından pay alıyorlar. Zaten Türkiyeli büyük tekellerin 90'lardan beri Irak'ta yatırımı var. Esas olan ilişkilerin siyasi zeminde de normalleşmesi, insancıllaşması."
Yeğen: Kürt sorununun uluslararasılaşması geri döndürülebilir bir süreç
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Yeğen de, Kürt sorunun çözümüyle ilgili ilk aşamada, "PKK'nin ateşkesiyle başlayan sürecin akamete uğramasını engellemenin, sivil toplumu hareketlendirmenin" öncelikli olduğunu söyledikten sonra, "Türkiye'deki Kürt sorununun uluslararasılaşması, ne Türkiye siyaseti ne de Türkiye'deki Kürtler açısından olumludur" diyor.
Kürt yurttaşların yaşadığı yabancılaşmanın yüksek olduğunu söyleyen, ancak Türkiye siyasetinin bildirideki adımları atmakla başlayan sonuç alıcı bir müdahaleyle sorunun uluslararasılaşmasının geri çevrilebileceğine inanan Yeğen, bunun kopma riskini de bertaraf edeceğini düşünüyor.
"Bölgede yaşayan Kürtlerin Türkiye'deki sosyal yapıyla, tarihle ilişkileri güçlü. Ama bölgedeki üst ve orta sınıf, kendi kaderleriyle Türkiye siyaseti arasında bir açılma yaşarlarsa, sorun olur."
Miroğlu: Saddam döneminde Türkiye Barzani'nin, Talabani'nin dünyaya açılan kapısıydı
Orhan Miroğlu, Saddam Hüseyin'in Enfal katliamıyla ilgili yargılandığı davada, Türkiye'nin gündeme gelmesinin ardından "Türkiye'nin resmi devlet politikası, Kuzey Irak'taki Kürtlerin fiili olarak tanınması oldu. Bunun hâlâ sürdüğüne inanıyorum" diyor.
Gazetelere yansıyan habere göre, Saddam Hüseyin'in soykırım suçlamasıyla yargılandığı duruşmada, dönemin Iraklı ordu yetkililerinin Türkiye'yle işbirliği yapma talepleri gündeme geldi.
Hürriyet gazetesi, bu haberle birlikte, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün 2003'te söylediği "Saddam her türlü teklifi yaptı bize. Birlikte Kürtlerin başını keselim, yok edelim, önerisinde bulundu. Türkiye tereddütsüz reddetti bunu. Irak'la ilgili gizli planımız olsaydı Saddam'la önceden işbirliği yapardık" sözlerini anımsattı.
Miroğlu'ysa, Türkiye'nin Irak Kürtleriyle ilgili politikasına dair şunları anımsatıyor:
"Ecevit'in etkin olduğu süreçte Saddam Hüseyin kahraman gibi görülüyordu. Söz konusu dönemdeyse, Türkiye'nin politikası Barzani ve Talabani'nin dünyaya açılan kapısı olmaktı. Özal döneminde KDP'nin diplomatik pasaportları hep Türkiye üzerinden sağlandı. Türkiye çıkış kapısı oldu. Bu resmi alanda kabul gören bir olguydu; kamuoyunda da rahatsızlık yaratmıyordu."
Yeğen'se, "Bu teklif Saddam Hüseyin'den beklenebilecek bir teklif. Türkiye'nin yanıtı da şaşırtıcı değil. 90'larda Türkiye'yle Kürt yurttaşları arasındaki yabancılaşma bugünkü boyutta değildi. Kürt yurttaşların siyaset, rejimle ilişkileri zaten böyle bir yanıt verilmesini gerektirirdi" diyor. (TK)