"Türkiye'de Kürtler: Barış Süreci İçin Temel Gereksinimler" konferansında konuşan Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu "Kürt sorununa çözüm öneren etkinliklerin bizzat yaşandığı coğrafyada yapılması çok önemli" dedi.
Diyarbakır Barosu ve Heinrich Böll Stiftung Derneği'nin 29-30 Eylül'de Diyarbakır Belediyesi Konferans Salonu'nda düzenlediği etkinliğin açılışında konuşan Tanrıkulu, "Çatışma dışında bir çözüm olduğunu gösterecek bir düşünce platformu" olarak nitelediği konferans için "Yeni yöntemlere ihtiyaç var. Yeni açılımlara ulaşmak için bunu yapıyoruz" dedi.
Tanrıkulu: Kürtlerin kendini ifadesinin önünün açılması gerek
İç hukuksal, sosyal ve siyasal durumun çatışmayı besleyen nitelikleri olduğunu söyleyen Tanrıkulu, Kürtlerle ilgili kendini ifade, örgütlenme ve temsil sorunlarının sürdüğünü, Kürtçe'ye dair dil haklarıyla ilgili sorunları sürdüğünü söyledi; insanların kendilerini adlandırdıkları gibi ifade etmelerinin önünün açılması gerektiğine değindi.
"Kürtlerin barışçıl siyasette ısrar etmesi tek yol"
Kürt sorununun "terör sorunu" olarak adlandırılmasına karşı yalnızca "barış, ateşkes" demenin bir işe yaramadığını ifade eden Tanrıkulu, "Barışçıl, siyasi etkinlikte ısrar etmek gerekiyor. Bu sorunun çözülmesi için zor, ama tek yol" dedi.
Tanrıkulu sorununun uluslararası boyutuna da dikkat çekerek ABD'nin 1948'den beri Kürtlerle ilgili "her durumda kendi çıkarlarımızı korumalıyız" diyen raporlar hazırladığını, Kürt sorununda uluslararası oyuncuların etkisini indirgemenin ancak "birbirimizi dinlemekle" mümkün olacağını söyledi.
Dufner: Sadece barış yetmez, demokrasi de var
Heinrich Böll Stiftung Derneği'nden Ulrike Dufner de, Kürtçe başlayıp salondaki 300'den fazla dinleyiciden alkış aldığı konuşmasında "-Kürt sorununa çözümü konuşmanın "tam zamanı" olduğunu söyledi.
Dufner zamanlamayla ilgili görüşünü Demokratik Toplum Partisi (DTP) milletvekillerinin Meclis'te olmaları, yeni anayasa ve milliyetçilik karşısında yurttaşlık tartışmalarının yapılması ve tabu konuların tartışılmaya başlanmış olmasıyla açıkladı.
Dufner "Sadece barışa değil, demokrasiye de katkıda bulunmak istiyoruz" diyerek sivil döneme geçişin zorluklarından söz etti. Savaş sırasında güç kullanımının, otoriterliğin meşrulaştığını anımsatan Dufner, "Savaşanlar bu otoriter zihniyetten vazgeçmek istemeyecektir. Silahların susturulması demokrasiye geçmeye yetmez, ama şarttır" dedi.
Kadınların barış rolü
Savaşlarda kadına yönelik şiddetin diğer tarafı zedelemeyi amaçlayan bir çatışma aracı olarak kullanıldığına, kadın bedeni üzerinden yapılan böyle bir saldırının her türlü şiddeti içerebildiğine dikkat çeken Dufner, çatışmalarda kadınların silahlı gücün içinde yer alsa bile bütün hiyerarşilerin en altına itildiğini söyledi.
"Otoriter zihniyetten vazgeçebilmek için kadınların barış sürecinde etkinliği şarttır" dedi.
Dufner barışın sürdürülebilmesi için "kapsamlı güvenlik" anlayışın yerleştirilmesinin, kaynaklardan adil yararlanma olanağının ve kültürel hakların kullanılabilmesinin gerektiğini söyledi.
Almanya'daki uygulamalardan da örnek veren Dufner, "Almanya'da ikinci ve üçüncü kuşak Türklerin anadilde eğitim alması savunuluyor. Seçimlerde azınlıklara yönelik kota uygulamasının sorunları olsa da temsiliyeti sağlamada yararlı olabiliyor" diye konuştu. (TK)