Bu yıl dördüncüsü yapılan Yılmaz Güney Kısa Film Festivali için Batman’daydım.
Artık Kürt bölgesinin nabzı sadece Diyarbakır'da atmıyor. Festivaller tüm Kürt illerine yayılmaya başladı.
Petrol bulunmasa köy olarak kalacak Batman’ın 23 yıllık kentleşme yolculuğunda da bu festivaller hayati önemde. Sinema salonunu dolduran genç kitle de bunu kanıtlıyor.
“Bir kameramız ve yoldaşlığımız var” şiarıyla Batman Belediyesi ve Ortadoğu Sinema Akademisi Derneği’nin düzenlediği festival Kürdistan’ın dört parçasından kısa filmleri buluşturuyor.
Jüriler de dört parçadan. Irak Kürdistan’ından ABD’de yaşayan ünlü yönetmen Jano Rosebiani de aralarındaydı.
Birincilik öküzün hikayesine
Festivale bu yıl 75 film başvurmuş, sayı her geçen yıl artıyor. Yarış 10 kısa film arasındaydı.
Birincilik ödülünü benim de favorim olan Irak Federe Kürdistan Bölgesi'nden Kürt Yönetmen Sakaot Mohammadi'nin "A Friend For My Friend" filmi kaptı. İkinciliği Gündüz Sevdi'nin "Ziman (Dil)", üçüncülüğü ise Mazlum Demir'in "Bê re-Deng" filmi aldı.
Birincilik Türkiye'deki Kürtleri şaşırtacak bir filme gitti. Çünkü içinde politika yok; yalnız olan arkadaşı öküze bir arkadaş bulma çabasının beş dakikalık yalın hikayesi anlatılıyor.
İran ve Irak’ın külliyat yaratmaya başlayan deneyimli Kürt sineması kısa filmlerde de kendini belli ediyor. Türkiye'den kısa filmler de bu seviyeye yaklaşma yolunda ilerliyor.
Sinemacıların hep söylediği gibi kısa film her zaman uzun film çekmekten daha zor. Sağolsun Kürtler uzun yazma alışkanlıklarını kısa filmlerde de gösteriyor. Festival ekibinin yalancısıyım, 20 dakikalık sınır konmuş ama başvuruların çoğu 19:59 dakika.
Şaka bir yana, kuşaktan kuşağa biriken binlerce ağır hikaye kısa filmlere sığamıyor. Üstelik yıllar yılı kimseye anlatılamayan, kimsenin dinlemediği hikayeleri filmlerde “göstere göstere" anlatma isteği var.
Bazı filmlerde bu uzunluk ve göstere göstere anlatma çabası göze batsa da vurucu, minik detaylar bunları örtbas ediyor.
Fecîra ve Asê
Festival ekibinin de dediği gibi “emekleme dönemindeki” Kürt sineması, daha çok film çekerek bu sıkışmışlığından kurtulacak. Gösterim bölümündeki Altın Portakal'da en iyi belgesel ödülünü alan Piran Aydemir'in "Fecîra" ve Amed Festivali'nde Jüri özel ödülü alan Ercan Orhan'ın "Âse" filmi bunun işaretini hakkıyla veriyor.
Bu arada festivalde, Kürtçe filmlerde yönetmen kendisi koymadıysa Türkçe altyazı yok. Artık “Türkçe bilmiyor musun?” değil, “Kürtçe bilmiyorum” deme zamanı.
Festival Halil Dağ'a adandı
Bu yıl Halil Dağ’a adanan festival, onu anlatan bir panelle bitti. Efsane kadın gerilla Beritan’ı anlattığı filmiyle tanınan Dağ, dağ sinemasının ilk ve tek temsilcisi.
15 yıllık gerilla Halil Dağ, dağda tam altı film çekti. Gerillaların doğal yaşamını anlattığı televizyon programının çekimleri sürerken 2007’de dağda yaşamını yitirdi.
Halil Dağ, Kürtler için Yılmaz Güney’in ardından geliyor. Şu anda bildiğimiz kadarıyla dağda başka temsilcisi yok, ovada ise Kürt yönetmen patlaması yaşanıyor.
Diğer ödüller: En iyi kısa film öykü ödülü bu yıl Zekeriya Aydoğan’ın “Bîr (Kuyu)” ile Atilla Demir’in “Gere Gûr Bimre (Kurt Ölmeli)” arasında paylaşıldı. Jüri özel ödülüne ise, Komên Çîrokên Veşartî öykü filmi ile 10 yaşındaki Beyza Karataş layık görüldü.